21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu Üniversite Reformu bildirisi yayımlandı: 'İnsanlığın gerçek kılavuzu bilim'

21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu Üniversite Danışma Topluluğu tarafından hazırlanan üniversite reformu bildirisinde, “Üniversite, insanlık için gerçek kılavuzun bilim oluşundan hareketle ve insan aklına bu nedenle şaşmaz bir saygı göstererek ve akademik liyakati esas alarak çalışır” çağrısında bulunuldu.

Cumhuriyet

Bildiride, üniversitelerin özellikle son yirmi yılda ülkede büyüyen, her kurumu içine alan sorunlar girdabına girdiği, Cumhuriyet kazanımlarının ve beklentilerin gerisinde kaldığı belirtilerek üniversite sisteminin yeni baştan, bütünüyle var olması gerektiğinin altı çizildi.

Üniversitenin yeni baştan, bütünüyle var olması için önce bir özeleştiri gerektiği kaydedilen bildiride, “Eğer yeniden doğuşun başlığı ‘Üniversite Reformu’ olacaksa, bu ancak üniversite tarafından hazırlanarak uygulamaya konulabilir. Eğer samimi isek, üniversite tam güvenceye sahip olmalıdır. Bu, anayasal güvence ve tüzel kişiliğe sahip olması demektir. Daha dar düşünülemez. Bir yeni yasa ile yetinilemez; salt bununla başlanamaz. Siyaset, bu zorunlu, tarihi adım için üniversitenin bilim ve topluma karşı yükümlü olduğu görevi kavrayabilmeli ve kolaylık göstermelidir” denildi.

Bildiride, şu görüşlere yer verildi: 

    I. Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız. Üniversitelerimiz özellikle son yirmi yılda ülkede büyüyen, her kurumu içine alan sorunlar girdabına girdi, Cumhuriyet kazanımlarımızın ve beklentilerimizin gerisinde kaldı. Halen çağdaş bilimden uzak ve onun kimi temel değerlerinden yoksun durumdadır. Siyaset dünyası üniversite sayısını çoğalttı; kırk yılda 27’den bugün 207’ye çıkardı. Öğrenci sayısı sekiz milyonu aştı. Siyasetin bilim dünyasından apayrı olduğu açıkça görülen beklentileri uğruna üniversitelerimiz giderek niteliksizleşti. Bunu görmeli, anlamalı ve asla kabullenmemeliyiz. Bu tablo, çoğalan sorunlarıyla ağırlaşan ama baş edilmesi gereken bir tablodur. Bilimin aydınlığına kavuşma zorunluluğu üniversiteyi toplumun geleceği için tarihsel bir dönüm noktasına getiriyor.

    II. Üniversite sisteminin yeni baştan, bütünüyle varolması gerekiyor. Toplumun, genç kuşaklarıyla, ülkenin henüz gerçek olarak adım atamadığı 21. yüzyıl dünyasına taşınabilmesinde üniversitenin öncü rolüne erişebilmesi gerek. İnsanlığa, Cumhuriyete, topluma karşı başta gelen bilimin öncülüğünü savunma görevi üniversiteyi bekliyor. Bu kimlik üniversiteye dışarıdan, lütufla verilemez. Üniversitenin kimliğini şekillendirmek bilim dünyasının vazgeçemeyeceği, doğal işlevidir. Bilimin tarihi ve topluma hizmetin geçmişi bunu işaret eder.

Üniversitenin yeni baştan, bütünüyle varolması için önce bir özeleştiri gerek.  Uzun süredir toplumu çaresizlikte bırakan sorunların girdabında üniversitenin payını berraklığa kavuşturmak, yeniden doğuşa hak kazanmak için şarttır. Özeleştiriden çekinmeyen bilim insanları burada başı çekmelidir.  Üniversite mağdur rolü üstlenemez. Cumhuriyetin yüzüncü yılında öncelikle ve özellikle topluma saygı borcu açısından, doksan yıllık üniversite özgeçmişimizi bilim insanlarımız titizlikle değerlendirebilmelidir. 

    III. Bilimin ve üniversitenin geleceği için büyük dayanağımız aydınlığı arayan gençlerimizdir. Öğrenciler üniversitenin öznesi, ruhudur. “Müşteri” değildirler. Üniversite onlara aklın, erdemin yolunu gösterir. Özgür, anlamlı yaşamın anahtarlarını, mesleki yetkinlik için temel bilgi ve becerileri verir. Topluma yurttaşlık kültürü gelişmiş, insanlık değerleriyle donanmış, erdemli ve aydın insanlar kazandırır.

Eğer yeniden doğuşun başlığı ‘Üniversite Reformu’ olacaksa, bu ancak üniversite tarafından hazırlanarak uygulamaya konulabilir. Eğer samimi isek üniversite tam güvenceye sahip olmalıdır. Bu, anayasal güvence ve tüzel kişiliğe sahip olması demektir. Daha dar düşünülemez. Bir yeni yasa ile yetinilemez; salt bununla başlanamaz. Siyaset, bu zorunlu, tarihi adım için üniversitenin bilim ve topluma karşı yükümlü olduğu görevi kavrayabilmeli ve kolaylık göstermelidir.

Anayasal güvence ile koruma altına alınacak olan, bilimin sonsuz söz hakkıdır. Bilimin düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Şüphe yok ki kapsamlı bir hukuk ve adalet reformu yapılmazsa bunların yerli yerine oturamayacağını da bilmek gerekiyor. Bu reform bilime saygının da tamamlayıcısıdır.

    IV. Üniversitenin ana yapı taşı en gencinden en kıdemlisine kadar bilim insanıdır. Bilim insanı ise bilimsel ve yönetsel bağımsızlığı olmadan gelişemez. Yeniden doğacak üniversitenin esası ‘Bilime göre Yapı’ olacaktır. Yapıya göre bilim değil. Çözümün ana damarı en kıdemsiz bilim insanından en üst akademik yönetim düzeyine kadar düşünce, görüş ve ifade yollarının açık tutulmasıdır. Saydam, serbestçe çalışabilen, kendi içinde hesap verebilen, aşağıdan yukarı doğru örgütlenmiş bir yapıyı kurabilmeliyiz. Üniversite içinde ‘yukarı kat’ın (yönetimin) temel görevi eğitim ve araştırmayı yüklenen bilim insanının gelişmesini sağlayacak kapasiteyi yaratmaktır. Akademik ve idari süreçler bu kapasiteyi bilimin arayacağı serbestlik içinde geliştirmeyi amaçlayacaktır. Özerklik, fiilen bu süreçler içinde oluşur, anlamını kazanır. Dışarıdan ısmarlanamaz.

Bugün biliyoruz ki YÖK kendi dışından ve içinden türeyerek yığılan, giriftleşen sorunlarla yıpranmıştır. Adı ile birlikte eskimiştir. Yeni başlangıç için yükseköğretimi yeniden planlamak üzere kurumsal bir yapı kurmak gerekecektir. Kurumun adı, yapısı, işlevleri, yenilenmesi ve özellikle başlangıcın nasıl yapılacağı bilim insanları çevresinde çok yönlü çalışmalarla, katkılarla, görüş alışverişleriyle olacaktır. Görüyor ve seviniyoruz ki bu yönde çabalar başlamakta ve gelişmektedir.

Üniversitelerimizin yenilenen yapısı, bunun kurulması, işlemesi ve yerleşmesi için bir ‘Geçiş Dönemi’nden kaçınılamaz. Söz konusu dönemi kurgulamak ve başarıyla amacına ulaştırmakta ana sorumluluk bilim insanlarına düşer. Bunu gerçekleştirecek akademik donanım, deneyim ve istek henüz vardır, ancak giderek azalmaktadır. Bilim insanı üniversitenin yaşamakta olduğu acı gerçekleri de görüyor ve bugün dünyada bilimin kazandığı ivmeyi de izliyor. 

Aynı bilim insanları karşılarındaki gençlerin heyecanını, onları kucaklamanın önemini de biliyor. Bilim insanı da gençler de umudu hak ediyorlar.

    V. Üniversite toplumdan ayrı düşünülemez ve topluma olan görevinden kaçınamaz. Piyasaya bağımlı olamaz. Piyasa ‘sinyalleri’yle çalışamaz. Kendisini, kimliğini topluma anlatmaktan vazgeçemez. Ülkenin genç nüfusunun sunduğu yetenek potansiyelini görmezden gelemez. Ve kendini topluma anlatırken tüm bilim ve meslek dalları ile bunların ürünü olan, gittikçe gelişen teknolojiyi, düşünceleri, yaşam biçimlerini topluma göstermesi, toplumu bu bilgilerden yoksun bırakmaması da gerekir. Bütün bunlar toplumca özümsenmelidir ki ileri gidilebilsin. Gereğince anlatılabildikçe, toplum ileri gitmenin heyecanını yaşayacaktır. Bugün üniversitelere kayıtlı sekiz milyon gencin ailesinin içinde bulunduğu “Çocuğum neresinde okursa okusun da bir diploması olsun!” çıkmazından toplumu kurtarmaya çaba göstermek, yeni üniversitenin görevidir.  Sahip bulunduğu insan gücü, donanımı ve henüz seferber etmediği coşkusu ile bunu başarabileceğini öngörüyoruz. 

    VI. Üniversite, insanlık için gerçek kılavuzun bilim oluşundan hareketle ve insan aklına bu nedenle şaşmaz bir saygı göstererek ve akademik liyakati esas alarak çalışır. Bu çalışma ile toplumun deniz feneri olarak kabul görür. İnsan aklını zaman zaman tehdit eden bağnazlıklara karşı toplumu uyarır, onu korumaya çaba gösterir. 21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu bu bilinçle, bilim insanlarının katkıları arasında yerini almaktadır. Zaman geniş düşünme, ortak çalışma ve yapıcı önerilerle bir bütün oluşturma zamanıdır. Cumhuriyetin yüzüncü yılında üniversite reformuna bilim yolunda ilerleyerek erişmeliyiz.