Hayvancılıkta havlu attık

Tarımda çiftçinin isyanı her geçen gün artarken hayvancılıkta da kriz derinleşiyor. Artan fiyatlar nedeniyle yurttaş ne kırmızı ete ne de süte ulaşamazken üretici de girdi maliyetlerini bile karşılamıyor. Uygulanan politikalar nedeniyle hayvancılığın bitme noktasına geldiğini aktaran Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, “Türkiye kırmızı ette havlu atmış bulunuyor. Türk çiftçisi dışa ve tekelci sermayeye bağımlı duruma getirildi” dedi.

Yusuf Körükmez

Tarım ve hayvancılıkta kendine yeten Türkiye'de iktidarın yanlış politikaları, enflasyon, iklim krizi gibi nedenlerden ithalata mahkûm oldu. Üretici düşük fiyatlar nedeniyle sattığı üründen giderlerini karşılayamazken, tüketici de yüksek fiyatlar nedeniyle ne ete ne de süte ulaşabiliyor. Yurttaş daha ucuz ürün satan Et ve Süt Kurumu’nun önünde sabah karanlığında kuyruğa gidiyor. 

“GİRDİ MALİYETİ ARTIYOR”

“Türkiye kırmızı ette havlu atmış bulunuyor” diyen Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü’nden emekli Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Türkiye’de hayvansal ürünlerde aşırı fiyat artışının nedenlerini “Hayvan yetiştiriciliğinde maliyet enflasyonu, örgütlenme sorunu ve oligopol piyasası, tarımsal kitlerin özelleştirilmesi üretici ile tüketici arasında pazarlama kanalının çok uzun olması” diye sıralarken meraların gözden çıkarılarak tarım dışı faaliyetlerde kullanılması sorunu tetiklediğini belirtti. Meralarının ot üretim hacminin yetersiz olması nedeniyle yem ihtiyacının sulu tarımla elde edilen mısır silajı ve yonca gibi bitkilerden karşılanmaya çalışılması ve su ve elektriğin pahalı olması üreticinin maliyetini artırdığına dikkat çeken Kaymakçı, “Fabrika yeminin de ham maddesinin nerdeyse ithalata dayalı olması nedeniyle et üretim maliyetlerin giderek yükseliyor” dedi.

“HER YIL YAKLAŞIK 500 BİN BUZAĞI ÖLMEKTEDİR”

Yaklaşık 40 yıl önce kişi başına 1 koyun düştüğünü bu rakamın günümüzde ise 3 kişiye 1 koyuna kadar gerilediğini aktaran Mustafa Kaymakçı, 1980 yıllardan beri uygulanan neoliberal politikalarla da şirket tarımcılığına ağırlık verilmesi küçük ve orta ölçekli köylü tarım işletmelerinin bitirme noktasına getirdiğini ifade etti. Genç hayvan ölümlerinin giderek de yükseldiğini belirten Prof. Dr. Kaymakçı “Koyun ve keçi yetiştiriciliğinde yavru ölümleri, yüzde 4-21 arasında değişmektedir. Buzağı ölümleri de ülkemizde yüzde 15 düzeyindedir. Her yıl yaklaşık 500 bin buzağı ölmektedir” diye konuştu.

ÜRETİCİ DIŞA BAĞIMLI DURUMA GETİRİLDİ

Çiftçinin örgütlenmediğini ancak alıcıların güçlü ve örgütlü olduğuna dikkat çeken Kaymakçı, “Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) özelleştirilmesi ile üreticiden çok ucuza alınan süt, tüketicilere de yüksek fiyatta satılmaya başlandı. Yem ve diğer girdiler arttığı halde üretici süt fiyatları artmadı, aksine göreli olarak düştü. Yem Sanayi A.Ş.’nin (YEMSAN) de özelleştirilmesiyle Türkiye hayvancılığı onarılmaz yaralar aldı. Ürün fiyatlarında istikrar olmayışı ve hızlı düşüşler olması nedeniyle hayvan yetiştiricileri hızla fakirleşti. Hayvanlarını elden çıkardı ve kasaba gönderdi. Hayvan sayılarında önemli azalmalar oldu. İçinde yaşamakta olduğumuz süreçte, Türkiye kırmızı ette kendine yeterli olmaktan çıktı, canlı hayvan ve et ithali sürekli duruma geldi. Et Balık Kurumu (EBK), Et ve Süt Kurumu (ESK) da dönüştürerek işlevsiz duruma getirildi. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (TİGEM) özelleştirilmesi sürecine sokulması ile de birçok Tarım İşletmesi (Tİ) 30 yıllığına kiraya verilerek elden çıkarıldı. Elden çıkarılması için Tİ’lerin zarar etmesi için her türlü iş yapıldı. Örneğin, alt yapı hizmetleri ihmal edildi, ekonomik ömürlerini tamamlayan iş makinaları yenilenmedi ve de çalışan mühendis ve yöneticilerin iş görme ve üretme istek ve coşkuları geriletildi. İlk aşamada Acıpayam, Çiçekdağı, Gelemen, İnanlı, Gökçeada, Ardahan, Hafik, Boztepe ve Kazova Tİ’leri özel sektöre kiralandılar ya da kapatıldılar. Günümüzde de bu süreç devam ediyor. Bunun sonucunda Türk çiftçisi, damızlık hayvan ve sertifikalı tohumlukta dışa ve tekelci sermayeye bağımlı duruma getirildi” ifadelerini kullandı.