Ara Gözbek: UEFA Mersin'e, Türkiye tersine
Türkiye'nin ülke puanı sebebiyle Avrupa kupalarına göndereceği takım sayısı 5'ten 4'e düştü. Galatasaray'ın UEFA Avrupa Ligi'nden elenmesiyle mart ayı itibarıyla Avrupa'da takımı kalmayan Türkiye, UEFA Ülke Puanı Klasmanında ilk 15 dışında kaldı. Spor yazarı Ara Gözbek durumu "UEFA Mersin'e, Türkiye tersine" başlığını atarak değerlendirdi.
cumhuriyet.com.trUEFA Avrupa Ligi son 16 turu rövanş karşılaşmasında Galatasaray, Barcelona'ya 2-1 yenilerek turnuvadan elendi. Tek temsilcimiz sarı-kırmızılıların da elenmesiyle mart ayı itibarıyla Avrupa'da takımı kalmayan Türkiye, UEFA Ülke Puanı Klasmanında ilk 15 dışında kaldı.
Spor yazarı Ara Gözbek, ülke futbolunun halini değerlendirdi ve "Az kalsın bir tarih yazılacaktı" dedi.
İşte Gözbek'in değerlendirmesi:
"Az kalsın bir tarih yazılacaktı. Tünelin ucunda bir ışık görünmüştü esasında. Aslında bu tarih yeniden yazılacaktı çünkü Galatasaray bunu 22 yıl önce zaten başarmıştı. Olmadı, Barcelona'yı yenemedik, eleyemedik, yolumuza devam edemedik. İyimser bir ruh haliyle kendi kendimize 'direkten döndük' diyebiliriz. Bugün ise Türkiye'nin Avrupa futbolundaki kaderi yeniden çizildiğinin haberini aldık. Gerçekten kötü bir haber bu. Artık UEFA ülkeler sıralamasında ilk 15'te yer almayacağız ve bunun faturası yüzleşilmesi zor bir bedel olacak.
Artık Avrupa'ya gidecek takım sayımız 5 değil, 4 olacak. Şampiyon takımımız artık direkt Şampiyonlar Ligi'ne katılamayacak ve bir ön eleme oynayacak. İkinci sırada ligi bitiren takımımız ise artık Şampiyonlar Ligi ön eleme oynamayacak ve UEFA Avrupa konferans Ligi'ne katılacak. Üçüncü ve dördüncü takımlarımız da UEFA Avrupa Ligi'ne değil, Konferans Ligi'ne devam edecek. Zamanın ileriyle doğru aktığı bir kavram olduğunu varsayarsak ülke olarak bu konuda adeta 30 yıl geriye doğru hareket etmiş ve ivme kazanmış olduk. Artık kendimizi tebrik edebiliriz. Avrupa futbolu gidiyor Mersin'e, biz gidiyoruz tersine...
Sergide yer alan en iyi 15 resim tablosundan biri değiliz artık. Bu tabloya baktığımızda ise son derece iç karartıcı ve bize felaket duygusu uyandıran bir resim görüyoruz. Tabii ki bir sanat eserinin değeri aslında sanat tüketicisine ne kadar duygu geçirdiği ve geçirebildiği ile ölçülür. Ama bunu yanlış anlamayalım, önce futbolunuzun bir değeri olması gerekiyor. Mevcut konjonktürde Türk futbolunun değeri nedir? Biz gerçekten neredeyiz? Seviye anlamında gezegenin atmosferindeki kaçıncı katmanındayız? Daha önemlisi ne kadar farkındayız? Çok daha önemlisi ise bununla ne kadar yüzleşebiliyoruz?
Eskiden atari salonları vardı. Kendinizi atari salonunda oyun oynarken canlandırın. Oyunun belirli bir seviyesine kadar gelmişsinizdir ve can kaybetmişsinizdir. Ekrana 'game over' yazısı gelir hemen ve ardından 'ten, nine, eight' yani 'on, dokuz, sekiz...' diye geri sayım başlar. Bir jeton atardınız ve oyuna en baştan değil, kaldığınız yerden devam ederdiniz. Bu o dönemki çocukların zihinsel yazılımlarına bir şey kodlamışlardır; kaldığınız yerden devam etme kültürü, hiçbir şey olmamış gibi. Aslında bu yanlış. Türk futbolu için de bu geçerli. Puzzle yaparken bir parçayı dene, tak çıkar, başka bir tane dene... Öyle olmaz. Bildiğin 'kentsel dönüşüm' yapmak gerekiyor. Yıkıp ve baştan inşa etmek. Çünkü hayatın içindeki gerçekler oyunlardaki eğlence kadar renkli olamayabiliyor. Çarpık ve yıkılma tehlikesi olan bir bina, birilerinin altına kalmasına ve hayatını yitirmesine sebep olabilir.
Geçtiğimiz hafta bir türk futbolunda 'hakem operasyonu' yapıldı. Size bir soru; bugün sokağa çıkın ve sokakta rastgele birileriyle anket yapın. 'Adalet sistemine güveniyor musunuz?' diye sorun. 100 kişinin 85 ile 95 kişi arasında bir oranla 'hayır' cevabı çıkacaktır. Peki adalet sistemine güvenin olmadığı bir ülkede, futbolda, kısmen adaletin tecelli etmesindeki aktörler olan hakemlere ne kadar güvenilmesini bekleyebilirsiniz? Vaziyete bakış açımızı gerçekten değiştirmemiz gerekiyor. Bu saha dışı bir mesele gibi görünüyor olsa da aslında gayet sahanın içiyle ilgili bir konu. Ülkenin futbol kalitesi ve seviyesinin şekillenmesinde çok önemli element olduğunu yadsıyamayız.
Bir yayın ihalesin gündemi var. Bu sürecin bu kadar uzun sürmesine bile neden olan sebep ekonomik denklem. TFF ve kulüpler daha fazla istiyor. Yayıncı kuruluş olmaya aday şirketler daha fazla vermemeye çalışıyor. Türk futbolunun kalitesi ortada. Bırakın global platformu, lokal olarak bile biçilen değer ortada. Şirketler neden daha fazlasını yatırsın? Bunun karşılığı nedir? Yani yatırdığı paranın karşılığı nasıl alınacak? Şampiyonlar Ligi'nin de artık hayal olduğu bir ülkede takımlar neden müthiş pahalı kadrolar kursun? Kurmayacaksa ligin izlenebilirliği hangi seviyede olacak? Bütün bunları analiz edebilen şirketler neden rekor rakamlar yatırsın Türkiye liglerinin maçlarını yayımlamak için?
Her sene kulüpler yeni sponsorluk anlaşmalarına imza atıyorlar ve gelen sıcak para yeniden transfere yatırılıyor. Peki kulüplerin borçlarının her sene neredeyse 2 katsayısının çarpımıyla artarken kulüpler, neden para üretmenin yolunu aramaya çalışmazken hala harcama üzerinden kulüp politikası izliyor? 3 sene önce kulüpler, ilk olarak Galatasaray ve Beşiktaş, Bankalar Birliği ile 5 yıllık bir anlaşma yaptılar. Kaldı iki sene. Bu gidişat devam ederken 2 sene sonra bizi nasıl bir süreç bekliyor dersiniz? Sonuç olarak borçlar katlanmaya devam ediyor. Kayyum mu atanacak yoksa direkt kulüplerin satışı mı söz konusu olacak? Şampiyonlar Ligi neredeyse olmayan kulüplerin de satışı sizce hangi değer üzerinden biçilecek? Bu yazıklarımız ne kehanet ne de komplo teorisyenliği. Bütün bunların olasılıklar arasında yer alıyor. Lütfen unutmayın; 'Possibility is like gravity. You can't negotiate with gravity' (Olasılık yer çekimi gibidir. Yer çekimi ile müzakere edemezsin) Yani matematik olarak %99 ile %1 farklı oranlar olabilir. Ama iki ihtimalin de gerçek olabilme imkanı olması tanımsal olarak tamamen aynı orandır."