15 yaşında Siirt’ten çıkıp adını dünyaya duyuran Avrupa şampiyonu milli güreşçi Evin Demirhan: Bu güç hepimizde var
Avrupa şampiyonu milli güreşçimiz Evin Demirhan Yavuz, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
İklim ÖngelKarşınıza ne kadar zorluk çıkarsa çıksın, yine de devam etmelisiniz. Çünkü bir amacınız olduğunda bunun mutlaka bir bedeli oluyor. Ben bu bedelleri ödedim, engelleri aştım. Bu güç hepimizin içinde var. Benim için amaç, unvan sahibi olmaktan çok öteye geçti. Her başarının arkasından ulaştığım çocuk ve kadınlar oldu. İşte ben onların içindeki umut ateşini yakmak, çok daha fazlasına ulaşmak istiyorum.
Avrupa şampiyonu milli güreşçimiz Evin Demirhan Yavuz Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Neden erkek sporu olarak görülen güreşi seçtiniz?
Aslında ben seçmedim. Evim spor salonuna yakındı. Güreşe bir arkadaşım gidiyordu. Türkiye beşincisi olmuştu. O yönlendirdi.
- Sakatlık, kırık gibi durumlar sık yaşadınız mı?
Güreşçilerin kulakları hep böyle kırık. Biz çok yakın temasta bulunduğumuz için bazen kafa, bazen diz darbesi gelebiliyor. Bazen de mindere sert çarpabiliyorsunuz.
- Ama sizin çok zedelenmiş gibi durmuyor...
Kadınların erkeklere göre kulak yapısı esnek. Kadınlarda kırılma çok fazla olmuyor. Takımda 30 kişiysek en çok 6 kişinin kulağı kırıktır. Ama erkeklerde herkesin kırık. Ben hafif siklet yaptığım için çok hızlı ve darbeli güreşiyoruz. Benim kulağım o nedenle kırık. Kan topluyor, şişiyor. Hatta bir müsabakada ben kulağımı yanımda görüyordum. Şişip dönmüştü. Enjeksiyonla kanı çekiyorlar, bantlıyor. Çok acılı, çok ağırlı bir süreç. Müsabakaya öyle çıkmak zorunda kalıyoruz.
- Güreşçilerin önce kulağına bakılır ama değil mi?
İlk başladığımızda bize “Kulağın kırıksa gerçek pehlivansın” diyorlardı. Kulağımızı kırmaya çalışıyorduk.
- Kadınlarda da mı pehlivan deniyor?
Evet.
- Kulak dışında bedeninizi çok etkiledi mi?
Çok sakatlık yaşadım. Ayak bileğimden, dizimden, omzumdan, dirseğimden, vücudumdaki her yerden sakatlık yaşadım. Olimpiyata gitmeden önce çok sakatlıklarım vardı. MR çekilmiştik tedavi olmak için. Doktor “Sanki 50 yaşında bir kadına bakıyorum” demişti. Eklemlerimde de sıvı kaybı var. Profesyonel sporda gerçekten beden çok zorlanıyor. Bedeli ağır oluyor.
- İlk başladığınızda ailenizin tepkisi ne oldu?
Özellikle ağabeyim çok karşıydı. Ağabeyim de eski judocu. Güreş salonu üst, judo salonu da alt kattaydı.
Benim mayo giyecek olmam, yarışmalara katılacak olmam, antrenmanlar falan onun gözünde çok büyüyordu, kabullenemiyordu. Antrenmanlara gizli saklı gidiyordum. Arkadaşlarıma antrenman çantamı veriyordum, onlar götürüyorlardı. Sürekli bir tedirginlik halindeydim. Elde ettiğim başarılarda bile gururlu hissedemiyordum. “Acaba bir şey diyecekler mi, bir şey olacak mı, beni geri alacaklar mı” diye düşünüp tedirginlikler yaşıyordum.
- Çok kısa sürede art arda gelen büyük başarılardan sonra mı ailenizin desteği geldi?
Benim ailem biraz muhafazakardır. Babam çok fazla bilincinde değildi, güreş maçı izlememişti. Ne giydiğimi bilmiyordu. İlk başlarda biraz daha farkında olsa muhtemelen izin vermeyecekti. Avrupa şampiyonu olduktan sonra babam izledi, gördü. Sonra herkes ne giydiğime, ne yaptığıma değil başarıma odaklandı. Benimle birlikte o gururu yaşadılar. Türk bayrağını dalgalandırdım, Avrupa’da İstiklal Marşımız okundu. Onları değiştiren de bu oldu.
"AMAÇ AYNI GÖREV FARKLI"
- Şehit Zafer Kılıç’ın adının verildiği okuldan mezunsunuz. Bu sizi nasıl motive etti?
Zafer Kılıç’ın kızı Ecem, benim kız kardeşimin sınıf arkadaşıydı. Sürekli görüşürdük. İlk spor lisesi açıldı ve ismi de Zafer Kılıç oldu. Branşlaşmam, antrenmanlarıma devam etmem orada gerçekleşti. İlerlememde okulumun desteği çok büyük. Hem çok yakından tanıdığımız arkadaşımızın babasının adı olması, hem de vatanı için şehit düşmesi bize farklı duygular hissettiriyordu. Benim de ülkem için başarı elde etmemde büyük bir motivasyon oldu. “Ben de bayrağımızı dalgalandırmalıyım” diye düşünüyordum. Bizim için o milli duygu, o bayrak sevdası okulumda daha arttı. Benim için çok anlamlı. Aynı amaca farklı şekilde hizmet etmek gibi.
- İlk katıldığınız şampiyonada Türkiye şampiyonu olmayı bekliyor muydunuz?
Ben de bu kadar başarılı olacağımı düşünmüyordum. Ama antrenörüm yetenekli olduğumu söylüyordu. İlerleyeceğimi o görmüştü. Babamla konuşması, izin alması, benim ilk Türkiye şampiyonasına gitmem, şampiyon olarak dönmem, bu işe artık tamamen başlama noktam oldu.
- Siirt’ten ilk çıkışınız güreşle mi oldu?
Evet, 15 yaşındaydım. Yalova'ya gittim. İlk yolculuğumdu ve çok uzun sürdü. Otobüsle 24 saatte gittik. Tarifsiz heyecanlanmış ve hiç uyumamıştım. Tüm yol gözümü bile kırpmadım. Hatırlıyorum da bana otobüste “Evin uyumadın mı” diyorlardı. Ben hâlâ pencereden dışarıyı izliyordum.
- Para kazanmaya ne zaman başladınız?
Biz 9 kardeşiz. Sadece babam çalışıyordu. Maddi durumumuz çok da iyi değildi. Küçücük paralar kazanmak bile ailemize çok büyük destek ve katkı sağladı. Türkiye Şampiyonası'ndan döndüğümde bir il müdürümüz hepimize 10’ar TL vermişti. O bile beni çok mutlu etmişti. Çünkü gerçekten çok zor şartlardaydık. Bu da beni motive etti. “Daha fazla kazanırsam aileme daha da destek olurum” diye düşündüm. Sonra milli takım kamplarına davet edildim ve Avrupa Şampiyonu oldum, bakanlığımız sağ olsunlar destek vermeye başladılar. Ufak da olsa para kazanmaya başladım. Kadın güreşinde yeni olduğumuz için büyük kulüpler yoktu, o nedenle düzenli aldığımız bir maaş da yoktu. Üniversiteye gelene kadar maddi olanağım pek olmadı. Ama üniversiteye başladıktan sonra devletimiz başarılı sporculara burs veriyor. Ben de millilik bursundan faydalandım. Ağabeyim de şehir dışında üniversite okuyordu, ona da destek olabildim. Kalabalık bir aile olduğumuz için babamın yetişmesi mümkün değildi. Son beş yıldır kadın güreşinde büyük kulüpler yer almaya başladı. Şimdi de onlar sayesinde sıkıntı bitti.
- Türkiye’de kadın güreşinin geçmişi nedir?
Neredeyse 30 yıllık bir geçmişi var. Bu nedenle büyük, önemli başarıları ilk bizim jenerasyon kazandı. Hepimiz için bu motivasyon kaynağı oldu.
- Bir yıl içinde büyük başarılar kazandınız...
Başladıktan iki ay sonra Türkiye şampiyonu oldum.
- Nasıl bu kadar kısa zamanda oldu?
Güreş için doğmuşum. Ama aynı zamanda küçüklüğümden beri hep hırslıydım. Kalabalık bir aile olduğumuz için ben sürekli aileme kendimi kanıtlamak istiyordum. Benden küçük kardeşimle bir büyük abimin dersleri çok iyiydi ve çok takdir görüyorlardı. Bu konuda geride kalmak beni üzüyordu. Yani kendimi göstermem lazımdı, bir şey yapmam gerekiyordu. O hırsla çok çalışıyordum ve hiç yorulmuyordum. O nedenle bunun da bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
- Kadın güreşinde Türkiye’ye ilk Avrupa Şampiyonluğunu siz getirdiniz. Bu büyük başarı ne hissettirdi?
Bizim kadın güreşinde hiç Avrupa şampiyonumuz yoktu. Bunu ilk final müsabakasına kaldığımda antrenörüm söyledi. “Kadınlarda hiçbir kategoride Avrupa şampiyonumuz yok. Kazanırsan, ilk olacaksın” dedi. Her gittiğim turnuvadan, maçtan, müsabakadan şampiyonlukla dönmüştüm. Hiç kaybetme duygusunu yaşamamışım. O nedenle “Burada da farklı bir şey olmayacak” diye düşündüm. Öyle de oldu ama kaybettikten sonra büyük bir iş başardığımı anladım. Ben gerçekten ilk olmuştum.
- Bir müsabakada kaybediyorsunuz ve sizi minderden kaldıramıyorlar. Hisleriniz neydi o anda?
Şampiyon olduktan bir yıl sonraki Avrupa Şampiyonasıydı ve yarı finaldi. Ne ben ne de takımım kaybedeceğime ihtimal veriyorduk. Herkesin gözünde yenilmez gibiydim. Kaybetmeyi geçtim karşı tarafa puan vermeyi bile kabullenemiyordum. Maç 6 dakika sürüyor. İlk devreyi verdim. İkinci devre de bitiyordu ve ben maçı alamıyordum. Süre hızlı hızlı ilerliyordu. “Yok, gerçek olamaz, rüyadayım” diyordum. Hakem son düdüğü çaldı ve o an yere yıkıldım. Rüyada olmak istedim. Kaybettiğim o rüyadan uyanmak, minderden kalkmak istemedim. Birkaç arkadaşım minderden almaya çalıştı. Sonra bir antrenörümüz kaldırdı beni, sırtına aldı. “Hayır, çıkmak istemiyorum minderden. Bir daha güreşeceğim. Olmaz. Ben yenilmiş olamam” diyordum. Hiç kabullenememiştim.
- Kaybetme duygusuyla barıştınız mı?
Uzun yıllar boyunca çok zorlandım. Çünkü ilk senemde Avrupa şampiyonu olmuştum. İkinci senemde yani o minderden çıkmak istemediğim şampiyonada da Avrupa üçüncüsü oldum. Yine güzel bir başarı, kürsüden inmedim. Ama bir hafta boyunca uykularım kaçtı. Tekrar maça gittiğimde kaybetme ihtimali beni çok korkutmaya başladı. Ama onun arkasından gerçekleşen Dünya Şampiyonası’nda ilk dünya üçüncülüğü yine bana nasip oldu. Ama hala mutlu değildim. Rakiplerim bile şaşırıyorlardı. 2010’dan sonra 2016’ya kadar Avrupa şampiyonu olamadım. Hep ikinci, üçüncü oldum. Bu altı yıl benim için çok uzun bir bekleyişti.
- Peki 2016’da şampiyonluk nasıl geldi?
Bu 6 yılda şampiyonluk benim için çok daha kıymetli, özel ve anlamlı olmaya başladı. Başarılarımın gözümdeki önemi de değeri de arttı. Şampiyonluk benim için çok daha kıymetli bir hale geldi ve o açlık beni daha da çok çalıştırdı. Hiç kaybetmeseydim, hep şampiyon olsaydım belki şu anda büyüklere devam etmeyebilirdim. Ama kaybedişler beni sürekli aç bıraktı. 2016’da U23’te ilk şampiyonluk yine bana nasip oldu.
- Yine 6 yıl sonra 2022’de büyüklerde Avrupa şampiyonu oldunuz. Anlamı neydi?
Büyükler kategorisi süreci biraz durağan geçti. Profesyonel sporcularla karşılaşıyordum ve yaşım küçüktü. Çok fazla güç ve tecrübe farkı vardı. Dünya şampiyonasına gittik, 35, 40 sporcu tartılıyoruz. Hepsi fiziksel olarak çok güçlüler. Ben 44 kiloyum, büyükler 48 kilo. Yani imkansız geliyordu. Önümüzde büyüklerde madalya alan sporcu da yok. Sonra kürsüde yer almaya başladım. Büyüklerde ilk madalyamı dünya üçüncülüğü ile 2017’de aldım.
Benim ve arkadaşlarım için büyüklerde Avrupa şampiyonluğu, dünyada madalya almak mucize gibiydi. Baktık ki onu da başarıyoruz. Başlarda üçüncülük, ikincilik oluyordu. 2016’daki gibi tekrar o şampiyonluğu yaşamak istiyordum. Çok iddialı gitmiştim, sonunda altın madalyayı kazandım. Ama yine de rüya gibi geldi. Bizler için gençlerde madalya almak hayal iken şu anda büyükler kategorisinde Avrupa'nın zirvesindeyim.
- O maçınızda size göre baya iri bir sporcu ile karşılaştınız...
Çok başarılı, Bulgar bir sporcuydu ve dördüncü final müsabakasına çıkıyordu. Çok da tecrübeliydi. Gençlerde de üç dört defa Avrupa şampiyonluğu vardı. Bir yıl önce Dünya Kupası'nda karşılaşmıştık ve sayı tuşu olmuştum. Yani onun için bir yıl önce benimle güreş kolay geçmişti. Ama o gün günümde olduğumu hissediyordum. “Bu müsabakayı ne olursa olsun kazanacağım” dedim. Çünkü artık ikincilik istemiyordum.
- O tecrübeli rakibinizi 6 dakika dolmadan hem de 40 saniye boyunca tuş pozisyonunda tutacağınızı tahmin ettiniz mi?
Müsabaka hiç beklemediğim kadar kısa bir sürede sonuçlandı. O yüzden bir şok yaşadım. Ben kendimi 6 dakikaya, hatta daha fazlasına hazırlamıştım. Çünkü karşımdaki rakip çok üst düzeydi. Müsabaka öncesinde onu analiz etmiştim. Hangi hamleyi ne zaman yapacağını tahmin edebiliyordum. İlk puanı o aldı. Onun özel bir oyunu var. Bana da o oyunu yapmak istedi ama ben bunun geleceğini biliyordum. Hemen karşı atakla yanıt verdim ve tuş pozisyonu geldi. Tekrar kaçırdım. Maçta bunu düşünebilmek aslında çok zor. Nabzınız inanılmaz yükseliyor. Ama ben çok odaklanmıştım. Bu sefer iyi yaptığım kol kilidi oyunu var. Oradan tuşa götürdüm. Süreye bakıyorum süre hızlı ilerliyor ama hakem bir türlü son düdüğü çalmıyordu. Devre de bitebilir. Final müsabakası değil de başka bir müsabaka olsa daha çabuk tuş kararı gelir. Ama final müsabakası olduğu için hakemler biraz daha inisiyatif kullanıyor. “Kilitten kendini kurtarabilir” diye şans tanıyor. Sonuçta güçlü rakip. Ama kurtaramadı ve ben şampiyon oldum. Antrenörüme koştum. “Hocam Avrupa şampiyonu oldum değil mi” diye sordum. Kadın güreşinde bir Yasemin Abla (Adar Yiğit) var Avrupa şampiyonu olan. İkinci de ben olmuş oldum. Çok gururlu hissetmiştim.
- Şimdi bizim olimpiyatlarda altın madalyamız mı yok?
Altın madalyamız yok.
- 2024 Paris Yaz Olimpiyatları ağustos ayında. Türkiye’ye kadın güreşinde ilk altın madalya gelecek mi?
2020’deki olimpiyatta sadece Yasemin Abla ile ben katıldık. Tek madalyayı Yasemin Abla aldı, ben alamadım. Şimdi kendi aramızda “Olimpiyatlarda ilk altını hangimiz alacak?” diye konuşuyoruz. İlk alan isim yine tarihe geçecek. Gerçekten hepimiz yakınız buna.
- Maçlarınızın hangi tarihlerde olacağı belli mi şu an?
Evet, yarışacağımız tarihler belli. Ben 7 Ağustos’ta yani ikinci gün güreşiyorum.
"BAKIŞAÇISINI BAŞARI DEĞİŞTİRDİ"
- Sizden sonra sporla, güreşle ilgili Siirt’teki algı nasıl değişti?
Şu an geldiğimiz durum beni çok mutlu ediyor. Çünkü ben en dibinden geldim ve şu an gelinen noktayı görünce çok mutlu oluyorum. Yalnız Siirt değil, Balıkesir'den, İzmir'den gelen arkadaşlarım var. Hepimizin hikayesinde “Kadından güreşçi mi olur” cümlesi geçiyor. Kadınların bu sporu yapmasına çok ön yargıyla bakılıyor. Ama başarılar geldikçe önce ailemde en başta ağabeyim ve babamda sonra etrafımdaki diğer insanlarda, komşularımızda, akrabalarımızda, tabii özellikle erkeklerde bakış açısı değişti. İlk başlarda kimse bilmiyordu ama şu anda Siirt’in merkezinde büyük bir spor salonuna adım verildi. Yeni sporcular yetişiyor. Gelinen nokta çok güzel yani.
- Sizden sonra Siirt kadınlar için güreş şehri oldu diyebilir miyiz?
Evet, kesinlikle öyle. İlk başta beş kişiydik. Beşimiz de Türkiye Şampiyonası'nda madalya aldık ve milli takıma davet edildik. Ondan sonra da gelen her sporcu milli takıma girmeyi başardı. Orada bir oluşum başlattık, iyi bir sistem oturttuk.
- Toplumun tepkisi nasıl dönüştü?
Başarı gelince kız kardeşlerim de güreşe başladı. Dayım çok muhafazakardır ve böyle şeylere karşı olmasına rağmen bana “Bizim kızı da götür o da bir baksın denesin” dedi. Sonra komşularımız, akrabalarımız... Yani bizim takımı, benim komşularım ve akrabalarım oluşturuyor.
- Genç kızlardan nasıl geri bildirimler alıyorsunuz?
Adımın verildiği spor salonuna gittiğimde kızların fotoğrafımı ekran resmi yaptığını gördüm. “Seni izliyoruz Evin Abla, senin gibi olmak istiyoruz. İnşallah bizim ismimizi de salonlara verirler. Biz de bunu başarmak istiyoruz” diyorlar. Sosyal medyadan mesajlar alıyorum. “Benim ailem de izin vermiyor Evin Abla, ne yapmam gerekiyor” diye soruyorlar.
Siirt’te örneğin parkta gezerken annelerle denk geliyorum, “Kızımı senin sayesinde güreşe başlattım.
Ben okuyamadım ama senin başarılarınla gurur duyuyorum. Kızımın da yapmasını istiyorum. Ona seni gösteriyorum” diyenlerle karşılaşıyorum. Bu tür geri dönüşler aldığımda çok mutlu oluyorum.
- Ne söylemek istersiniz genç kızlara?
Güreşçi olmak zorunda değilsiniz. Sporda yapmak zorunda da değilsiniz. Ne yaparsanız yapın, aile, toplum baskısı gibi karşınıza ne kadar zorluk çıkarsa çıksın, yine de devam etmelisiniz. Çünkü bir amacınız olduğunda bunun mutlaka bir bedeli oluyor. Ben bu bedelleri ödedim, bu engelleri aştım. Bu güç hepimizin içinde var.
"BAŞARIYA ODAKLANDIM"
- Geri dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz?
Şu an geriye dönüp baktığım zaman çok büyük zorluklar yaşandı. Bu mücadele, sadece minderde verilen bir mücadele değil. Aslında benim için en kolayı minderde mücadele vermekti. Onun öncesinde işte ailemi ikna etmek, küçücük, tek minderli bir salonda, malzemelerimiz, güreş ayakkabımız, mayomuz yokken antrenman yapmak... Ama hiçbir zorluğu umursamadan yalnızca başarıya odaklandım ve şimdi olduğum yere geldim. Antrenörüm burada büyük bir etkisi var. Beni götürdü, çantamı, tişörtümü, taytımı, ayakkabımı aldı. Kampa gittim mesela. Kamp ne bilmiyordum bile. Bütün bu zorluklar içerisinde bırakabilirdim de. Ama her şeye rağmen devam etmek, işte bunda antrenörümün büyük bir özverisi.
- Şimdiki sporcuların imkanlarına baktığınızda ne görüyorsunuz?
Şimdi Siirt’te çok güzel imkanlar var. Türkiye Şampiyonası'na gittik, kızların en iyi ayakkabıları, mayoları vardı. Aslında çok fazla imkan da başarıyla orantılı olmuyor.
- Ankara’da yaşıyorsunuz, bir gün Siirt’e dönmeyi düşünüyor musunuz?
Tabii ki. Biz beş kız kardeşiz. Bizim kültürümüzde, liseye kadar okursun. Eğer şanslıysan lise ve üniversite okursun. Sonra evlendiriliyorsun. Geleceğin bir erkeğin ellerinde oluyor. Biz küçükken kardeşlerimle “Meslek sahibi olacağız. Kadınlar ve çocuklara yönelik bir şeyler yapacağız” derdik. Üç kız kardeş olarak güreşe başlamadan önce de böyle bir hayalimiz hep vardı. Güreşe başladıktan sonra imkanlarımız biraz daha çoğaldı. Şu anda ulaşabileceğimiz insan sayısı ya da bir şeyler yapabilmek için imkanımız da oluştu. Şimdi hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek istiyoruz. “Kardeşim” isimli bir proje düşünüyoruz. Aktif sporculuk hayatım bittikten sonra Siirt’te çalışmalarımıza başlayacağız.
- Amacınız nedir?
Aslında neye hizmet ettiğimi sonradan fark ettim. Sadece aldığımız madalyalarla ya da “Avrupa şampiyonu olayım, olimpiyata gidiyorum, olimpiyatta şampiyon olayım değil bu” Her başarının arkasından ulaştığım çocuk ve kadınlar oldu. Onlar benim hikayemle cesaretlenmeye başladı. İşte ben onların içindeki umut ateşini yakmak istiyorum. Daha fazla çocuğa, kadına ulaşmak istiyorum. Benim için amaç unvan sahibi olmaktan çok öteye geçti, bir kadına daha cesaret vermek, umut olmak istiyorum. Kadınlar fiziksel olarak zayıfmış gibi görünüyor belki ama her konuda çok daha inatçı, kararlı ve istekli. Bu da başarıdaki en büyük faktör. Kadınlarımızın kendi alanlarında tüm zorluklara rağmen mücadele ederek, çaba harcayarak istediklerine ulaşmasını diliyorum.