Özgür Özel: Ne demek 'Herkes için CHP'!

CHP Genel Başkan adaylarından Özgür Özel, partisinin Diyarbakır İl Kongresi'nde yaptığı konuşmasında Kürt sorununa dönük mesajlar verdi. "Kürt sorununu görüyor, biliyor ve gerçekten siyasi istismar konusu yapmaksızın çözmek, bu yolda yürümek üzere söz veriyoruz arkadaşlar" diyen Özel, "Herkes için CHP!" sloganına da tepki göstererek "Bir parti herkes içinse hiç kimse için bir şey yapamaz. Bu parti emekçiler, yoksullar, alın teri dökenler, mücadele edenler, özgürlüğe, eşitliğe, barışa, hürriyete inananlar içindir" ifadelerini kullandı.

ANKA

CHP Diyarbakır İl Kongresi, bugün Bağlar ilçesindeki bir düğün salonunda toplandı. Kongre Divan Başkanlığı’na, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu seçildi.

CHP Diyarbakır İl Başkanı Abdullah Atik, kongrenin açılış konuşmasını yaptı. Kongreye genel başkan adayları Özgür Özel ile Örsan Öymen ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka katıldı. 

Özgür Özel, konuşmasında şunları söyledi:

“Bugün burada olmak, bu ilin CHP’den bir milletvekilinin olması, Divan’daki Sezgin Tanrıkulu’nun ilin milletvekili olması, benim için çok anlamlı. Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri’ydim, Sezgin Tanrıkulu ile Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün nezarethanesinde, göz gözü görmeyen bir karanlık günde tanıştık. Bir operasyonda, bugün de bazılarının aramızda olduğu 40’a yakın eczacı arkadaşımızı aldılar götürdüler. Duyar duymaz geldim. Kavga dövüş içeri girdim. Sezgin Tanrıkulu hem avukatları hem de dönemin Baro Başkanı olarak geldi. Orada tanıştık. Üç gün, adliyedeki odasında zaman geçirdik. Beni ağırladı. Birbirimizi yakından tanıdık. Onun meşhur bir lafı vardır, ‘Başkan sen çok esaslı bir adammışsın. Bundan sonra da görüşelim.’ 2010’da partimize katıldı, genel başkan yardımcısı oldu, parlamentoda buluştuk. İnsan hakları aktivisti olarak tanıdığımız Sezgin Tanrıkulu ile birlikte partimizin insan hakları ihlallerine karşı, tüm hak ihlallerine karşı, cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı, bölgedeki ihlallere karşı; birlikte ses yükselttik. Elbette Türkiye’nin dört bir yanına gittiğimizde Sezgin Tanrıkulu ile ilgili şöyle eleştiriler de oluyordu: ‘Sezgin Bey neden İstanbul’dan aday Diyarbakır’dan değil?’ Ben de diyordum ki ‘o gün gelecek, Diyarbakır’dan seçime girecek, partimizden seçilecek, kendisini ve sizleri kutluyorum.

“İKİ ŞEYİN RENGİ OLMAZ”

Diyarbakır’a, Sezgin Tanrıkulu’ndan sonra CHP adına en çok gelen giden birkaç isimden bir tanesiyim. Burada il başkanımızın, ilçe başkanımızın şahsında; CHP için bu zor coğrafyada, bu büyük mücadeleleri için bütün örgütümüze yürekten teşekkür ediyorum. Diyarbakır’da siyasi temsilde bulunmak, haksızlıklara karşı ses yükseltmek, doğru yerde durmak başka taraflardan başka başka yorumlanabiliyor. Ama iki şeyin rengi olmaz. Bunlardan biri bir ananın gözünün yaşıdır, birisi de emekçinin alnının teridir. Bunun Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, sağcısı, solcusu olmaz. Anaların gözünden yaşlarının süzülmeyeceği, emekçinin alnının terinin hakkını alacağı yarınlara birlikte yürüyeceğiz. Yarınları hep birlikte kuracağız.

Gaffar Okkan’ı, Ape Musa’yı, Tahir Elçi’yi ve isimlerini anamadığım, hepimizin kayıplarına hep birlikte ağladığımız değerlerimizi saygıyla anmak lazım. Ve şu sözü tekrarlamak lazım. Barışa, demokrasiye, kardeşliğe, özgürlüğe dair ne varsa hepsi bizimdir ve bu talepler asla suç değildir. Diyarbakır’ın barış ve kardeşlik talebinin karşısında sizinle birlikte saygıyla eğiliyorum.

“TÜRKİYE’DE KÜRT SORUNUNUN OLDUĞUNU İNKÂR EDİYORLAR”

Ülkeyi bugünlerde, geçmişte ‘Kürt sorunu benim meselem’ diyen birisi yönetiyor. Artık Türkiye’de Kürt sorununun olduğunu inkâr ediyorlar. Onların savruldukları yer bir yana; biz, Kürtlerin kimliğine, dillerine, kendilerini ifade etmelerine ve her türlü ayrımcılığa karşı, uğradıkları her türlü haksızlığa karşı, Kürt sorununu görüyor, biliyor ve gerçekten siyasi istismar konusu yapmaksızın çözmek, bu yolda yürümek üzere söz veriyoruz arkadaşlar. Söz veriyoruz. Bazı illerin, bazı seçmenlerin belediye başkanı seçebildiği, bazı seçmenlerin seçemediği bir ülkeye demokrasi denmez. Manisa’da oy atıp belediye başkanı seçebilirsin; İstanbul’da, Osmaniye’de, Yozgat’ta, Trabzon’da seçebilirsin. Ama Mardin’de, Muş’ta, Diyarbakır’da olunca, ‘Sen seçersin ben görevden alır bildiğimi atarım.’ Böyle bir demokrasiyi, kayyum demokrasisini, demokrasiye vurulan kayyum hançerini reddediyoruz. Ayrıca, hangi partiye oy verirlerse versinler; Diyarbakırlıların verdiği oyların Türkiye’nin dört bir yanındaki oylar kadar eşit, özgür oylar olduğunu biliyoruz. Onların temsilcilerine farklı muameleler uygulanmasını da asla doğru bulmuyoruz.

“SOL, SOSYAL DEMOKRAT CESUR BİR SİYASETİ SAVUNMAMIZ GEREKTİĞİNE YÜREKTEN İNANIYORUM”

Elimde, ‘Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişimi’ diye ifade ettiğimiz tutum belgemiz var. Şüphesiz, 81 ilde 975 ilçeden çağrıldığım her yere yetişerek, Diyarbakır’ın ilçelerine kadar hep birlikte gezdiğimiz süreçte… 2019 yerel seçimlerinde, 41 ilde 247 aday tanıtmış, ardından 500’den fazla yerde konuşmuş sadece 14 Mayıs – 28 Mayıs arası 33 tane mitingi, 11 ilde yapmış bu partinin bir evladı olarak 28 Mayıs gecesi sizlerle birlikte çok üzüldük, çok yıprandık, çok yıkıldık. Diyarbakır’da sayın Genel Başkanın aldığı oy önemliydi, bir milletvekili çıkarmak önemliydi. Ama yüzyılın seçimi dediğimiz ve bu seçimin sonunda bu ülkenin başında Cumhuriyete, onun kurucu kadrolarına, Cumhuriyetin kuruluş değerlerine, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e husumet duyanlar yönetimde olmayacak diye çıktığımız yolda uğradığımız seçim yenilgisi hepimizin boynunu büktü.

Artık bu ayrıştıran ve bizi öteye iten anlayışa itiraz etmek gerekiyordu. Referandum 52-48 (yüzde), İhsanoğlu 52-48, bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimi 52-48… Bu seçimi ikinci tura bırakabildik ama sonuç yine değişmedi Recep Tayyip Erdoğan 52, karşısındaki muhalefet bloku 48. Ben onun bizi dikine kesen; Kürtler ve Türkler, sağcılar ve solcular, Aleviler ve Sünniler, milliler ve gayri milliler... Bir tarafı öteye ittiren, o kutbu şeytanlaştırıp, ötekileştiren; kendi arkasını kalabalıklaştırarak seçim kazanan siyasetine itiraz ediyorum. ‘Onlar gelirse ezan susacak, bayrak inecek, şu olacak bu olacak’ diye yapılan bu dikine kesen siyasete karşı CHP’nin; AK Partilisinin, MHP’lisinin, HDP’lisinin, İYİ Partilinin kızıp da sandığa gitmeyenin, hepsine birden dokunan, onların yoksullukları ile meşgul olan, onların uğradıkları haksızlıklarla meşgul olan; onların kimsesizliğiyle, güvencesizliğiyle meşgul olan enine kesen sol, sosyal demokrat cesur bir siyaseti savunmamız gerektiğine yürekten inanıyorum.

“NE DEMEK HERKES İÇİN CHP? BU PARTİ EMEKÇİLER, YOKSULLAR, ALIN TERİ DÖKENLER İÇİNDİR”

CHP, konumunu şöyle belirleyemez: ‘Ben şunun karşısında durmalıyım. Buna yakın olmalıyım. Bundan hayli uzak durmalıyım ki, bu tarafı kızdırmamalıyım’ derken, Meclis’teki durumunu, siyasetteki konumunu başkalarına göre tarif eden değil, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine, altı okumuza, sosyal demokrasinin ülkemizdeki kazanım, birikimlerine; dünyadaki solun, sosyal demokrasinin perspektifine hâkim olarak, nerede duracağını bilen, kimin arkasında duracağını bilen, geçmişteki yanlış propagandalarla ‘Herkes için CHP’ değil… Ne demek ‘Herkes için CHP.’ Bir parti herkes içinse hiç kimse için bir şey yapamaz. Bu parti emekçiler, yoksullar, alın teri dökenler, mücadele edenler, özgürlüğe, eşitliğe, barışa, hürriyete inananlar içindir. Varsın birileri Kur Korumalı Mevduattan parayı götürenler için çalışsın, varsın birileri Suriye’de vesayet savaşından bir Putin’in bir Amerika’nın kucağına koşsun gitsin, varsın birileri Türkiye’yi değil kendini düşünsün CHP’nin halkı düşünen, cesur, kararlı, korkmayan inanan dinamik bir şekilde yönetilmesi lazım.

Bunun için partimiz çok daha fazla genç siyasetçiye… Bugün salona girerken beni karşılayan, o genç arkadaşlarımı gördükçe, umudum bir kat daha arttı. Çok daha fazla kadın siyasetçiye, kadınların partimizde eşit temsiline… Parti içi demokrasinin olabildiğince güçlendirilmesine, ön seçimden taviz verilmemesine… Bu parti genel başkanı dahi seçeceği önemli konumlara mutlaka tüm üyelerinin oy vermesiyle karar vermesine, bu parti bundan sonraki süreçte önce Türkiye’de en önemli iktidar alternatifi olmanın bilinci ile Türkiye’yi yönetebileceğine kendisini, üyelerini ve seçmenlerini ikna edip, önce iktidara gelip sonra 100 yıl önce başlayan aydınlanma yürüyüşü, çağdaşlaşma yürüyüşü, dünyadaki demokrasileri yakalama geçme hedefine sahip bir dinamik, ne olduğunu bilen bir kimliğe kavuşmak durumundadır.  

“DİYARBAKIR YOL DEĞİLDİR, HEDEFTİR. BARIŞ, KARDEŞLİK, ÖZGÜRLÜK İÇİN HEDEFTİR, DİYARBAKIR İKTİDAR İÇİN HEDEFTİR”

Bu kardeşiniz sizin, partide gözünüzün önünde büyümüş bir evladınızdır. Bu kardeşiniz bugüne kadar pek çok görev yaptı. Yaptığım görevler parlamentodaydı. Ve parlamentoda kendi görev alanımda büyük bir mücadele verdim.

Ben diyorum ki: Ben örgütümün, üyelerimin yaptığım görevlerde hiç başlarını öne eğdirmedim. Pozantı Cezaevini kapattırırken de hak ihlalleri raporlarını yazarken de parlamentoda o Süleyman Soylu’ya, o Hulusi Akar’a, Meclis Başkanlarına ve Recep Tayyip Erdoğan’a karşı sizi hiç mahcup etmedim. Derseniz ki, ‘Özgür kardeşimiz, evladımız, yoldaşımız sen bu partiyi yönetirsin, bu partiyi güçlendirirsin, bu partiyi iktidar yaparsın…’ Ben varım, yol verirseniz hep beraber yürüyelim, partimizi iktidara götürelim.

Güzel günler göreceğiz. Birlikte başaracağız, CHP olarak birlikte kazanacağız. Alkışlayan elleriniz dert görmesin. İşte böyle hep birlikte ayağa kalkacağız, partiyi ayağa kaldıracağız. Birileri 'onun yolu, bunun yolu Diyarbakır’dan geçer' diyor. Diyarbakır yol değildir, hedeftir. Barış, kardeşlik, özgürlük için hedeftir. Diyarbakır iktidar için hedeftir. Hep beraber başaracağız.”