Merdan Yanardağ 38 gündür tutuklu: İktidarın İmralı silahını elinden aldım
TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, tutuklu bulunduğu Silivri’den sorularımızı yanıtladı. Cumhuriyet’e konuşan Yanardağ, “İktidarın elinden, ihtiyaç duyduğunda kullandığı İmralı silahını aldım. Tutuklanmam seçimlerin kaybedilmesinin ilk siyasal sonucudur” dedi.
Nagihan YılkınTELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ programında terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan ile ilgili kullandığı sözlerin bağlamından koparılarak hedef haline getirilmesi sonrası “terör örgütü propagandası yapma” suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Yanadağ’ın tutukluluğunun üzerinden 38 gün geçti. Yanardağ, tutuklu bulunduğu İstanbul Silivri Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.
Bir ayı aşkın Silivri Cezaevi’nde tutuklusunuz. Sizi tutuklamaya kadar getiren süreç nasıl gelişti?
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu 19 Haziran günü bir web sitesine röportaj vermişti. Duvar adlı sitedeki röportajında kürt sorunu büyük ölçüde çözüldüğünü iddia ederek, çözüm sürecini tam olarak başarıya ulaşmamasının Selahattin Demirtaş ve Kandil’den kaynaklandığını söylüyordu. Önemli bir AKP’li politikacı olan Ensarioğlu, kürt sorunu ne zaman gündeme gelse ciddi bir rol oynamaya başlar. Ensarioğlu devamlı, İmralı’da Öcalan’a kendilerinin “tecrit” uygulamadığını, bu durumun da Demirtaş’ın tutumundan kaynaklandığını belirtiyordu. dahası, gerekirse devletin yeni bir “açılım süreci” başlatabileceğini de belirtiyor ve Öcalan’ın çözüm sürecinde iyi niyetli ve “anlayışlı” olduğunu ileri sürüyordu.
‘AKP’LİLERİN DAHA ÖNCE SÖYLEDİKLERİNE GÖNDERME YAPTIM’
Biz de konuyu yaz arası veren 18 dakika programının yerine aynı saatte ekrana gelen “4 soru 4 yanıt” programında bir gün sonra , yani 20 Haziran günü ele aldık. AKP’nin iki yüzlü bir kürt siyaseti izlediğini belirterek, “ ev hapsinden ve aftan” söz eden bu partinin, seçim öncesinde muhalefeti teröristlerle işbirliği yapmakla suçladığını hatırlattım. İktidarın İmralı’yı sürekli olarak siyasal bir araç olarak kullanmaya çalıştığını belirterek, iktidarın siyasette de tartışılan “tecrit” sorununu çözerek Öcalan’ın infaz hukuku gereği avukatları ve yakınlarıyla görüştürülmesi gerektiğini söyledim. Kıyamet de bundan koptu. biraz da ironiyle söylediğim diğer sözlerim, deyim uygunsa, olayın magazin yanıdır. AKP’liler ve yandaş basının daha önce söylediklerine gönderme ile söylenmiştir. Önemi yoktur. devletin infaz hukukunu/kanununu herkese adil şekilde uygulanmasını istemek nasıl suç olabilir? ortada tam bir saçmalık var.
‘İKTİDARIN ELİNDEN KULLANDIĞI İMRALI SİLAHINI ALDIM’
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun kendisi zaten bu tartışmayı söz konusu söyleşide başlatıyor. Ancak, belli ki hem bu konuda oluşan fiili ve sessiz bir mutabakatı bozmuş oldum hem de iktidarın elinden, ihtiyaç duyduğunda kullandığı İmralı silahını aldım ya da almaya kalkıştım. Çünkü, “Siz kamuoyunu İmralı üzerinden tehdit edip, ayar vermekten vazgeçin. Ailesi ve avukatlarıyla görüşsün, ne dediğini kamuoyu da bilsin” dedim. Sorun budur. Değilse, “çok kitap okuyarak filozof olduğu, siyaseti iyi takip ettiği, zeki olduğu” gibi, daha önce iktidar yanlılarınca ve mensuplarınca söylenmiş sözler, yukarıda da belirttiğim gibi olayın magazinidir.
Olayın bana teli “tecrit” tartışmasıdır. Şu anda mecliste bazı yayın organlarında açıkça yapılan, dahası basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bu tartışmanın, etkili ve izlenen bir televizyon kanalından gündeme getirilmesi idi. Bahaneye bakıyorlardı.. Seçimlerden sonra fırsat kolladıkları belliydi. Söz konusu programdan sonra üzerinde tam 5 gün çalışarak 11-12 dakikalık bir konuşmadan 62 saniyelik bir montaj video hazırladılar. Cımbızlayarak hazırladıkları bu videodan, konuşma ve yorumun, bağlamından tamamen koparılarak kurgulanmıştı. 25 haziran günü sosyal medyaya koyarak bir linç kampanyası başlattılar. ardından da savcılık resen soruşturma başlattı. Tam bir tezgah kurulmuştu. Güya halk galeyana gelmiş, iyi mi! Bunun için de halkımız 5 gün beklemiş, sonra karar vermiş! Tam bir komedi. Kimsenin aldırdığı yoktu.
‘SEÇİMLERİN KAYBEDİLMESİNİN İLK SİYASİ SONUCUDUR’
Hedef haline getirilmenizin asıl nedeni nedir?
Benim tutuklanmamın başka nedenlerinden biri bağımsız ve muhalif medyaya gözdağı vererek geri çekilmeye zorlamak ve topluma korku salarak sindirmeye çalışmaktır. Seçimlerde ortaya çıkan ve fakat muhalefetin içine sürüklendiği derinliksiz “değişim” tartışması nedeniyle değersizleştirilen büyük muhalefet potansiyelini etkisizleştirme girişimidir. Benim tutuklanmam seçimlerin kaybedilmesinin ilk siyasal sonucudur.
TELE1 yayınlarının çok geniş bir kesimine ulaşarak etkili olması, halkın destek ve sempatisi ile siyasal mücadele süreçlerine bir anlamda yön vermesi de hedef haline getirilmemin bir diğer önemli nedenidir. Özellikle seçim öncesi ve sonrasındaki yayınlarımızın yorum, haber ve değerlendirmelerimizin bu operasyonun yapılmasında, kumpasın kurulmasında önemli bir rol oynadığı kanısındayım. Çünkü ortada tutuklanmayı gerektirecek bir suç yok, yorum ve varsayıma dayalı bir iddia, bağlamından koparılmış bir montaj video tertibi var. Bunu hazırlanan iddianamede de açıkça görüyoruz.
Ben, tutuklama için gerekçe yapılan programda, AKP iktidarının iki yüzlü ve siyasal sahtekarlık kokan kürt sorununa yaklaşımını tartışarak eleştirdim. Bir anlamda eleştirdiğim konuyla suçlanarak tutuklandım. Ortada tam anlamıyla bir hukuk komedisi bulunuyor. düşünce ve ifade özgürlüğünün, mevcut Anayasa’nın ağır bir ihlali söz konusu.
‘NAZİ HUKUKU ANLAYIŞINI OLUŞTURUYOR’
İddianame hakkında ne düşünüyorsunuz?
Demokrasiler, suçluların da haklarının olduğu ve korunduğu rejimlerdir. bir devlete ya da iktidara kendi yasalarını uygula, kamuoyunu yanıltma, gerçeği herkes görsün demenin, neresi “terör örgütü propagandası” ya da “suçu ve suçluyu övmek” olabilir? İddianamede tam olarak bu söyleniyor. ancak konuşmamın bu yanı öne çıkarılmamış, yukarıda olayın “magazini” dediğim kısımları vurgulanmış. Tam anlamıyla saçmalık, katılırsınız ya da katılmazsınız, ama o sözlerde de suç yok.
Niyet başka; muhalif medyanın en etkili ve keskin ucu olarak gördükleri bir gazeteci ve haber kanalını susturmaya ya da geri çekilmeye zorluyorlar, olay budur. İddianamenin ruhunu deyim uygunsa “nazi hukuku” anlayışını oluşturuyor. Yani fiile değil faile bakıyorlar. diğer bir ifade ile suç işleyip işlemediğine değil hedef olan kişiye odaklanıyorlar.
‘EN HAFİF DEYİMİYLE SAÇMALIKTIR’
Kendileri için tehdit olarak gördükleri ya da tehlikeli buldukları kişiyi tasfiye etmek veya susturmak için suç bulmaya çalışıyorlar, yoksa da yorum ve varsayımlarla suç icat ediyorlar. Bugün Türkiye’de olan biten budur. benim yurtseverliğim sorgulanamaz, kimsenin buna hakkı yok. Ben sosyalist bir gazeteci ve yazarım. Binlerce program yaptım, yüzlerce makale ve onlarca kitap yazdım. bunların hiçbirinde “ terör örgütü propagandası” yokken, birden bire buna karar verdiğimi iddia etmek, yaşamın olağan akışına aykırıdır. en hafif deyimle saçmalıktır.
Bu iddia islamo-faşist bir rejim kurmaya çalışan iktidarın, bir ideolojik hegemonya oluşturma girişiminin parçasıdır. İddianamenin açık anlamı budur. hukuksuzluklara karşı mücadele edeceğiz. Türkiye’nin bütün cumhuriyetçileri, demokratları, solcuları, adil bir hukuk düzeni için mücadele gitmeli. Başka bir çıkış yolu yok. Böyle bir mücadelede, bağımsız, medyanın yaşamsal bir önemi var. Bağımsız bir medya, demokrasilerin ilk şartıdır.
Kendi yasalarını, hukukunun, adil yargılanma haklarını ayakları altına alanlar, beni tutukladılar. demokratik hak ve özgürlükleri çiğnediler. Kendi yaptıkları anayasayı bile açık ve vahim bir şekilde ihlal ettiler. Suç işlediler. Umuyorum ki, yargılama aşamasında mahkeme hukukun gereğini yapacaktır. Çünkü, pekala tutuksuz yapılabilecek bir yargılamayı, daha başından fiilen cezalandırmaya çevirdiler. Mahkemenin bu hukuksuzluğa son vermesini bekliyoruz. Bakalım göreceğiz.
‘SİLİVRİ AKSİNE HAYLİ SICAK’
Cezaevinde hak ihlalleri yaşıyor musunuz, sağlınız nasıl?
Silivri bu rejimin simgesidir. zulmün, baskının, kumpas davalarının simgesi... cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe, çağdaş hukuka, insanlığın ilerici birikimine saldırının sembol mekanlarından biridir. şimdiden siyasal literatürde, hukuk terminolojisinde ve tarihteki yerini almış durumda. buradan geçmek, neredeyse her muhalifin, her ilerici aydının ve gazetecinin kaderi haline geldi. Bugün Silivri Cezaevi kadar siyasallaşmış bir mekan yok.
Ancak, Silivri’de özel olarak hak ihlalleri yok. Personel eğitimli, iyi ve saygılı. Özel bir baskı ya da kötü muamele de söz konusu değil. ben böyle bir duruma tanık olmadım. Ancak, burada olmanın, haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanmanın kendisi kötü zaten. İnsanın özgürlüğünden mahrum edilmesi ağır bir hak ihlali, başka şeye gerek yok. bunun dışında burada özel bir kötü muamele söz konusu değil. Dahası, Silivri söylenenin aksine soğuk da değil, hayli sıcak!
‘SIKI BİR MÜCADELEYE HAZIRLANIYORUM’
Cezaevinde, sistematik şekilde okuyarak, yazarak, spor yaparak zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorum. Fiziğimi ve hayatımı disiplin altına almaya gayret ediyorum. Burada direnmenin en iyi yolu, zamanı verimli ve programlı bir şekilde değerlendirmektir. bunun en iyi yolu da üretmek ve donanımını artırmak için çalışmaktır. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum elimden geldiği kadar. Aklımız elbette sevdiklerimizde, dostlarımızda, yarım bıraktığımız işlerimizde. Buradan, olabildiği ölçüde onlara da ulaşmaya, dışarıdaki yaşamı dikkatle izlemeye çalışıyoruz. Gazeteler ve televizyon ile avukatlarımız ve ziyaretçiler yaşama açılan pencerelerimiz oluyor. okumak en iyi yol burada.
Ben iyiyim, moralim yerinde ve sıkı bir mücadeleye hazırlanıyorum. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet için istibdada karşı mücadeleye elimden geldiğince katılmaya çalışıyorum. Sağlığım yerinde.
‘ASIL TEHDİT İKTİDARDAN GELİYORDU’
Sizi cezaevine götüren süreçte tehdit alıyor muydunuz, nelerdi?
Daha önce de çok sayıda tehdit alıyordum. elbette. Gericilerden, faşistlerden, trollerden gelen tehditlerin haddi hesabı yoktu. Ancak, asıl tehdit iktidardan geliyordu. benim ve tele1’in hakkında iktidarın açtığı ya da iktidarın yönlendirmesiyle açılmış çok sayıda dava var. Bunlardan bazılarını AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yakınları doğrudan açmış durumda. Tam sayıyı bilmiyorum ama benim ve Tele1’in hakkında böyle açılmış 30’un üzerinde dava var. En üst düzey yöneticisi ben olduğum için, Tele1 hakkında açılan davalardan da yargılanıyorum. Bu davaların bir kısmı da web sitemiz üzerinden açılıyor.
Yani çok uzun zamandır hedefteydim. Fırsat kolluyor, bahane arıyorlardı. Nihayet bulduklarını sandılar, ama ortada bomboş bir dava dosyası var. Geriden gelerek içini doldurmaya, suça kılıf bulmaya çalışıyorlar.
‘İYİ PARTİ DE TROLLERE KATILDI’
Hedef haline getirilmemin nedeni yaptığım gazeteciliktir. Yazdığım yazılar, yaptığım programlar, yayımlanan kitaplarımdır. Siyasal yaşam üzerinde toplumda etkili olmaktır. Seçimlerden önce ve sonra yaptığımız yayınlar, izlediğimiz, genel yayın politikasıdır. Öyle ki, açılan davalardan bile, duruşma tarihlerinin seçim sonrasına verilmesi dikkatimizi çekiyordu. Yukarıda da belirttiğim gibi ; seçimlerin kaybedilmesinin ilk ve somut sonuçlarından biri benim tutuklanmamdır.
İYİ Parti de benim hakkımda açılan soruşturmayı ülkenin demokrasi cephesinden kopmak ve iktidar havzasına kapağı atmak için bir fırsat olarak kullanmaya çalıştı. O nedenle utanç verici şekilde iktidarın ahlaksız trollerine katıldılar. Yüz kızartıcı şekilde trollük yaptılar. Bu olay kendi tarihinde de siyasal tarihe de medya tarihine de kara bir leke olarak geçecektir. Bunu unutmayacağız. açık şekilde özür dilenmesi gerekiyor, ama bunu beklemiyorum ve artık bir öneminin olduğunu sanmıyorum. asıl dertleri 6’lı masayı devirmeye kalktıkları için eleştirmemizdi.
SİYASETTEKİ SAĞA KAYIŞ
Hukuksuzluğa uğrayan gazetecilerle ilgili neler yapılabilir, meslek örgütlerinin desteği ve mücadelesi yeterli mi?
Türkiye’nin merkez sağ, merkez ve merkez soldaki cumhuriyetçi kesimleri dahil, toplumun bütün demokrasi güçlerinin, yurtseverlerin, solcularının ve sosyalistlerinin, iktidara karşı geniş bir adalet, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ittifakı oluşturması gerekiyor. Bu dört ilke, ittifakın programında temelini oluşturacaktır. Böyle bir ittifakın dinamosusunu hiç kuşkusuz devrimci ve sol güçler oluşturacaktır. Siyasetteki sağa kayış, büyük ve mutlaka tersine çevrilmesi gereken tehlikedir. Sağa kayan bir ülke ve siyasette demokrasi ve adaleti tesis etmek mümkün değildir. Türkiye’nin islamcı-faşist bir rejime sürüklenmesini önlemek en önemli ve yaşamsal demokratik görevidir.
Kendi gazetecilerine sahip çıkmanın, aydınlarını sahiplenmenin en etkili yolu da budur. Basın meslek örgütleri, ellerinden geleni yapıyor. Ancak merkezi iktidarın, kendi anayasasını bile askıya alan, kuralsız ve hukuksuz rejimi, basın meslek örgütlerini çok aşan bir mücadeleyi gerektiriyor. Kuşkusuz, basın meslek örgütleri de bu mücadelenin içinde olmalıdır.