Kemal Kılıçdaroğlu: Benim öyle saraylara, lüks hayatlara falan ihtiyacım yok
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kızılcahamam’da muhtarlar ve STK yöneticileriyle yaptığı görüşmede, “Sizden farklı bir yaşantım yok benim. Dolasıyla benim öyle saraylara, lüks hayatlara falan ihtiyacım yok. Onlar beni rahatsız eder. Benim vatandaşım eğer huzur içinde yaşıyorsa ben de huzur içinde yaşarım” dedi. Bütün peygamberlerin, ahlakı egemen kılmak için görevlendirildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Anadolu’da bir söz vardır; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye. Ben de şunu söyledim, dokuz köyden kovsalar onuncu köye gideceğim. Doğruları anlatmaya devam edeceğim" diye konuştu.
cumhuriyet.com.trCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin dört bir yanında yaptığı "Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması"na Ankara'da devam etti.
30 Haziran'da Ankara'nın Haymana ilçesinde kanaat önderleri, muhtarlar ve STK temsilcileri ile buluşan Kılıçdaroğlu, bugün de Kızılcahamam'da bir araya geldi. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde; Kızılcahamam, Çamlıdere, Kazan ve Güdül ilçelerinin kanaat önderleri, muhtarları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile bu sabah buluştu ve onları dinledi.
Kılıçdaroğlu, partisinin sorunlara çözüm önerilerini anlattı. Kılıçdaroğlu, daha sonra toplantıya katılan kanaat önderler, muhtarlar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu'na CHP Ankara İl Başkanı Ali Hikmet Akıllı, Kızılcahamam İlçe Başkanı Enver Yılmaz, Kahramankazan İlçe Başkanı Hasan Sarıkaya, Güdül İlçe Başkanı Mehmet Doğanay ve Çamlıdere İlçe Başkanı Mustafa Çiçekçi eşlik etti.
Tarımın stratejik sektör olması gerektiğini vurgulan Kılıçdaroğlu, "Tarıma veriyorlar 21 milyar TL destek, faiz giderleri 134 milyar TL. Faize karşıyım demek bu değildir. Lafla faize karşı çıkılmaz. Faize karşı çıkıyorsanız çiftçiye vereceğiniz destek 21 değil, 134 milyar TL olmalı; eğer faize verecekseniz, o faiz de 21 olmalı. Tam tersi oluyor. Ben faize karşıyım demekle karşı çıkılmıyor ki. O zaman bu para ne?" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
- Bir vatandaşımız, bir ailemiz eğer yatağa aç giriyorsa hepimizin oturup düşünmesi lazım. Kanaat önderi, siz kendiniz ‘ben kanaat önderiyim’ derseniz kanaat önderi olmazsanız. Sizi kanaat önderi yapan toplumun kendisidir. Vatandaş sizi kanaat önderi yapar. Bir sorunla karşılaştığında gelir önce sizin kapınızı çalar. Der ki böyle bir derdim var nasıl çözeyim diye.
- Birbirimiz tanımamız lazım. Sizden farklı bir yaşantım yok benim. Dolasıyla benim öyle saraylara, lüks hayatlara falan ihtiyacım yok. Onlar beni rahatsız eder. Benim vatandaşım eğer huzur içinde yaşıyorsa ben de huzur içinde yaşarım. Bizim bir eksiğimiz var, CHP olarak; genelde Ankara’da oturduk, güzel nutuklar attık, sonra dedik ki vatandaş niye bize oy vermiyor? Gelip sizin sofranıza oturmadık, derdinizi dinlemedik. Ya arkadaş sizin derdiniz nedir diye oturup konuşmadık. Hep Ankara’dan konuştuk, sonra sizden oy bekledik. Sonra niye vatandaş bize oy vermiyor diye oturup düşünmedik bile.
- Ben, Anadolu’da sizler nasıl yetiştiyseniz öyle yetiştiğim için, sizin sofralarınıza oturmak, sizinle oturup konuşmak, dertleşmek benim görevim. Eğer siyasete atıldıysam bu benim görevim. Devlette liyakat vardı. Liyakat çok önemli bir şeydir. Devletin temeli liyakattir. Liyakati doğuran kavram ahlaktır. Bütün peygamberler ahlakı egemen kılmak için görevlendirilmişlerdir yüce yaratan tarafından. ‘Ben iyi ahlakı temsil etmek üzere görevlendirildim’ der sevgili peygamberimiz. O zaman şu soruyu sormamız lazım; eğer siyaset topluma hizmet edecekse siyasetin ahlaklı olması gerekiyor mu, gerekmiyor mu?
"DOKUZ KÖYDEN KOVSALAR ONUNCU KÖYE GİDECEĞİM"
- Bizde, Anadolu’da bir söz vardır; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye. Ben de şunu söyledim, dokuz köyden kovsalar onuncu köye gideceğim. Doğruları anlatmaya devam edeceğim. Türkiye’nin şartları… Siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. Zaten yaşıyor, biliyorsunuz. Türkiye, kendi sorunlarını çözebilir mi? Çözer. Kendi sorunlarını aşabilir mi? Aşar. Türkiye, kendi bölgesinde hızla büyüyebilir mi? Evet, büyüyebilir. Böyle bir potansiyel var mı? Evet, var.
- Nüfusu genç Türkiye’nin. Taşı sıksa suyunu çıkaracak olan gençler işsiz. Gençler, geleceğini Avrupa’da arıyor. Gelişmiş ülkelerde arıyor. Oysa bizim evlatlarımız, burada çalışması lazım. Bunlara umutsuzluk aşılayan siyaset kurumudur. Yani siyasetçilerdir. Hepiniz vergi verirsiniz. Şu elektrik düğmesi var ya, ona bastığınızda dört çeşit vergi ödersiniz. Musluğu açtığınızda beş çeşit vergi ödersiniz. Dolmuşa bindiğinizde, ekmek aldığınızda, kefen bezi aldığınızda, ne alırsanız hepsinden vergi ödersiniz. Vergi ödemediğiniz tek şey var; nefes aldığımız hava.
- Mademki 85 milyon vatandaşız, madem çocuk doğduğu andan itibaren vergi vermeye başlar, bizim vergiler nereye gidiyor? Bu soruyu sormuyoruz. Bu soruyu sormadığımız için demokrasi gelişmiyor. Ben vergi ödüyorsam, vergimin nerelere harcandığının hesabının millete verilmesi lazım. Bunu verecek olan da siyaset kurumudur.
- Tarıma verilen destek; 21 milyar TL. Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre; her yıl en az milli gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye mali destek verilir. En az yüzde 1’i. Bugüne kadar yani bu kanun çıktığı 2006’dan bu yana hiç bu para verilmedi. Tarıma veriyorlar 21 milyar TL destek, faiz giderleri 134 milyar TL. Faize karşıyım demek bu değildir. Lafla faize karşı çıkılmaz. Faize karşı çıkıyorsanız çiftçiye vereceğiniz destek 21 değil, 134 milyar TL olmalı; eğer faize verecekseniz, o faiz de 21 olmalı. Tam tersi oluyor. Ben faize karşıyım demekle karşı çıkılmıyor ki. O zaman bu para ne?
"İŞİMİZ PARLAK DEĞİL AMA ÇÖZMEMİZ LAZIM"
- Soru şu; faizi kim alıyor? Londra’daki tefeciler alıyor. Kaç kişi bunlar? Emin olun bir avuç kişi. Para mı istiyorsun diyor, yüzde şu kadardan. Kuveyt’e, Suudi Arabistan’a, Katar’a, Birleşik Arap Emirlikleri’ne gittik. Acaba para bulabilir miyiz diye. Kimse vermiyor, neden? Türkiye’nin risk primi çok yüksek ya iflas ederse ya paramızı alamazsak ne olur diye. Dolasıyla işimiz parlak değil ama çözmemiz lazım. Nasıl çözeceğiz?
- Eğer siz devleti yönetiyorsanız, sorunla karşılaşan kesimleri onların temsilcilerini toplamanız ve dinlemeniz lazım. Rahmetli Bülent Ecevit bu konuda bir Ekonomik Sosyal Konsey oluşturdu. Sanayicisi, üreticisi, çiftçisi, emeklisi, işçisi hep beraber bir arada, bunların temsilcilerinden oluşan bir Ekonomik ve Sosyal Konsey var. Çiftçi mi, derdini anlatacak. Sorunu çözecek olan bakan da orada olacak. Notunu aldın mı kardeşim, nasıl çözülecek anlat bakalım. Hangi takvim içinde çözülecek, takvimini yap bakalım diyecek. Eğer buradan başlamazsanız olmaz. Sarayda, evde veya başka bir yerde oturup ben sorunu çözüyorum demekle olmaz. Çünkü önce sorunu yaşayanı dinleyeceksiniz ki ondan sonra sorunu çözeceksiniz.
- Gerçekten siyasetin ahlaklı olması lazım. Siyaset ahlaklı değilse sorunu çözemezsiniz. Siyasete giren kişi zenginleşmişse, açık ve net söylüyorum, bilin ki hırsızlık yapıyor. Türkçesi yok bunun. Ben de girdim siyasete. Devlette bürokrattım. Siyasete girdiğim gün, bütün mal varlığımı kendi internet siteme koydum. Benim mal varlığım budur dedim. Ne olacak? Aldığım evimdir, karımın yüzüğüdür, evimdeki ressamların yaptığı tablolardır… Hepsini koydum. Bunlar benim alın terimle aldığım mallar. Benim servetim bu dedim.
- Her yıl Meclis Başkanlığı’na servet beyannamesi verirken, ben de her yıl o servet beyannamesini yenilerim ve yine internet siteme koyarım. Açık, kime borcum var, kimden alacağım var, mal varlığım nedir, bunların hepsi yazar. Verilmeyecek hesabımız yok ki. Ama siz birdenbire zenginleşirseniz, han, hamam sahibi olursanız, bilmem nerelerde yurtlar yapıyorum diye gökdelenler yaparsanız, onların başında sizin çocuklarınız olursa bu demek ki birisi malı götürüyor. Malı götürmek ne demektir, fakirin fukaranın hakkını çalmak demektir.
- Yüce yaratan der ki, ‘Her türlü günahla gelirsin karşıma ama kul hakkıyla gelme, kul hakkıyla gelirsen benim onu affetme şansım yoktur.’ Kul hakkı kadar ağır bir günah yoktur. Siz birisinin malını çalıyorsanız, onun hakkını, hukukunu, alın terini çalıyorsunuz demektir. Demek ki siyasetçinin her şeyden önce dürüst olması lazım. Siyasetçi halka hesap vermeyi onurlu bir görev olarak kabul etmesi lazım.
"ÜRETİM YAPMAZSA O ÜLKE GERİ KALIR"
- Eğer bir ülke üretmezse, yani üretim yapmazsa o ülke geri kalır. Üretim ne demektir, alın teri dökmek demektir. İster tarlada, bahçede, fabrikada çalışın; ister denizde balıkçılık yapın, nerede çalışıyorsanız bir devlet üretirse o devlet dünyada güçlü olur. Ama devlet üretmez, sadece tüketirse o devlet zayıflar.
- Her şey gelirdi ama benim aklıma Türkiye’nin saman ithal edeceği hiç gelmezdi. Ama onu da ithal ettik. Canlı hayvandı, etti, ne dersek, aklınıza ne gelirse dışardan ithal etmeye başladık. Ne yapmamız lazım? Önce topraktan başlamamız lazım. Üstüne sanayiyi kurmamız lazım. Üstüne üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Üstüne katma değeri yüksek ürün üretmemiz lazım. Hepiniz cep telefonu kullanıyorsunuz, tamamı ithal. Dışardan geliyor. 85 milyonun elinde bunlar var. Kim için çalışıyoruz? Bu malı üretip Türkiye’ye gönderen ülke için. Biz bunu yapabiliriz. Niye yapmayalım.
- Çiftçi üretmezse hepimiz aç kalırız. Tarım, stratejik sektördür. Buzdolabınız, arabanız olmayabilir, ama günde en azından iki, üç sefer yemek yiyeceksiniz. Şimdi biz bunları dışarıdan alırsak olmaz. İçeride üreteceğiz. Dünyanın bütün ülkelerinde tarım teşvik edilir, bizde de edilmesi lazım. 21’inci madde, Tarım Kanunu, 2006’da çıktı. Milli gelirin her yıl en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir, bugüne kadar hiç verilmedi. Bu paranın verilmesi lazım. Vereceğiz ve çiftçi üretecek. Bir çiftçi neyi üreteceğini ve bir yıl sonra kaça satacağını bilmeli. Onun altına fiyat düşerse devlet diyecek ki ben bunu satın alıyorum.
- Köy tüzel kişiliklerinin yeniden ihya edilmesi lazım. Her biriniz birer mahalle oldunuz, Ankara Büyükşehir olunca. Ne mahallesi, köy yine eski köy. İhtiyar heyeti gitti, köyün malları vardı onlar da gitti. Olmaz arkadaşlar. Köyün yeniden tüzel kişilik kazanması lazım. Köy mallarının olması lazım. Bir ara size aylık da ödenmiyordu. Ben onu da bastırdım, sonunda aylık ödendi. Ama tam ödenmedi. Size maaş ödenmiyor, ödenek ödeniyor. İzin aldığınızda ödeneğiniz kesilir. Niye kesiliyor? Milletvekilinin, belediye başkanının kesiliyor mu? Hayır. Bakanınki, Cumhurbaşkanınınki kesiliyor mu, hayır. Onlara oy veren millet size de oy veriyor, siz de seçiliyorsunuz. O zaman sizin aylığınız niye kesiliyor, kesilmemesi lazım. Adaletse, adaletin her alanda olması lazım. Muhtarlık kurumunun güçlenmesi lazım. Güçlenirse demokrasi güçlenmiş olur.
MUHTAR KÖYE DÖNÜŞ İÇİN DESTEK İSTEDİ
Bir köy muhtarı; köye dönüşün teşvik edildiğini, fakat köylerde yapılan evlere elektrik ve suyun bağlanmadığını, yurttaşların da mağdur olduğunu söylerken, “Tarım Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı’mızın ‘Hobi evleri’ çerçevesinde aldığı bir tasarruf… Bunun bir şekilde istişare ile ortadan kaldırılıp köylerdeki bu şekildeki vatandaşlarımıza elektriğin ve suyun bağlanması konusunda yardımlarınızı talep ediyorum” dedi.
Kılıçdaroğlu, köy muhtarına; “Sevgili muhtarım, birleştirici dil kullanmamız lazım. Doğrudur. Türkiye’de hepimiz huzur içinde yaşayabiliriz, doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi. Ben gidiyorum her tarafa da. Azalarla ilgili olarak oradaki düşüncemiz şöyle; muhtara bir aylık ödeniyor, azalar oturum başına belli bir ödenek alacak. Toplantı ayda dört sefer yaparsanız, her oturum başı belli bir ücret olacak, ödenmiş olacak. Böyle bir düşüncemiz var… Köy tüzel kişilikleri yeniden kurulunca eskiye dönmüş olacaklar. Böylece sizin karşılaştığınız pek çok sorun da ortadan kalkmış olacak” yanıtını verdi.
Bir yurttaşın, yabancılara mülk satışı üzerine yönelttiği soruya Kılıçdaroğlu, şöyle cevap verdi:
- Biz yabancılara mülk satışına karşıyız. Ne bina ne tarla ne arazi… Satışına karşıyız. Buna karşı çıktığımızı söyledik. Sadece ona değil, Tank Palet Fabrikası’nın Katar ordusuna satılmasına da karşı çıktık. Biz iktidar olduğumuzda Allah’ın izniyle, önce o Tank Palet Fabrikası’nı Katar ordusundan alıp şanlı ordumuza vereceğiz. Ordumuzun hastanelerini kapattılar. Hastanesi olmayan dünyada tek ordu, Türk ordusudur. Hastanelerin, tank paletini, diğer bütün bugüne kadar kaybettiği veya elinden alınan pek çok tekrar ordumuza iade edeceğiz. Yabancılara mülk satışına karşıyız. Kimse kendi topraklarını başkalarına satmaz, satmamalı. Bunu para için yapıyorlar ama… Hepsini düzelteceğiz.
“CUMHURBAŞKANLIĞI’NA ÇOK YAKIŞIYORSUNUZ, ADAY MISINIZ?”
Bir yurttaş ise Kılıçdaroğlu’na “Cumhurbaşkanlığı’na çok yakışıyorsunuz, aday mısınız?” diye sordu. Kılıçdaroğlu ise, “Cumhurbaşkanlığını belirleme yetkisi Altılı Masa’da. Bu konuda görüş birliğini sağladık, görüş birliğine vardık. Altı lider, sadece cumhurbaşkanının niteliklerini belirlediler ve onu kamuoyuyla paylaştılar. Cumhurbaşkanı olacak kişinin ahlaklı, erdemli olması lazım, devleti tanıması lazım, devlet aklının olması lazım, tecrübeli birisinin olması lazım gibi nitelikleri saydı. Bu niteliklere uygun bir cumhurbaşkanı adayımız çıkacak, inşallah Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurlu 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak. Bundan emin olmanızı isterim” yanıtını verdi.
Adalet Yürüyüşü’nü hatırlatan bir yurttaş, adalet vurgusu yaptı.
Kılıçdaroğlu ise şunları söyledi:
- Kul hakkı yiyenlerle mücadele etmezseniz siyasetin bir anlamı olmaz. Siyasetin varlık nedeni, doğruluğu, dürüstlüğü getirmek. Vatandaşı, daha düzgün, birleştirici bir dille bir arada tutmaktır. Ülkeyi büyütmektir. Huzuru, bereketi getirmektir. Mücadeleyi ben yaparım. O konuda hiç kimse endişe etmesin. En büyük özelliğim, devletin malını çaldırtmam. Adalet Yürüyüşü ve vicdanımızın sesi… Bazı din alimleri der ki, vicdan Allah’ın yüreğimizdeki sesidir der. Hani bir şey yaparsınız ama bu kadarı da olmaz dersiniz. İşte o vicdandır. Dolasıyla her siyasetçinin vicdanlı olması lazım. Önyargılarından kurtulması lazım. İnsanı insan olarak görmesi lazım. Meşhur bir bilge der ki ‘Adalet kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur ama bütün kâinat onun etrafında döner.’ Dünyanın inşasında da yüce yaratan bir adalet ile kurmuştur…