İmamoğlu ‘100. yılında CHP’ panelinde konuştu: ‘Vaadim net, CHP değişecek, Türkiye değişecek’
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen, “100. Yılında CHP” başlıklı panelin açılışında konuştu. İmamoğlu “Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken değişmeye, bunun için yeni bir hikayeye ihtiyacı vardır. Biz de bu milletle bu hikayeyi, hep birlikte yeniden yazacağız. Bir tespit, bir de vaatle bitireyim. Tespitim şu: CHP değişirse, Türkiye değişir. Vaadim de net: CHP değişecek, Türkiye değişecek” ifadelerini kullandı.
cumhuriyet.com.trİstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV) ve Reform Enstitüsü tarafından, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen, “100. Yılında CHP” başlıklı panelin açılış konuşmasını yaptı.
“Siyasi tarihimizde çok özel bir yeri olan bir günün yıldönümü vesilesiyle bir aradayız” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:
“CHP, CUMHURİYET TARİHİNİN ÇOK ÖNEMLİ BİR DÖNEMİNİ BİÇİMLENDİRDİ”
“Bugün, bu özel günün yüzüncü yıldönümü. 100 sene önce bugün, Kurtuluş Savaşı’mızı zafere ulaştıran kurucu liderimiz Mustafa Kemal ve arkadaşları, o zamanki adıyla Halk Fırkası’nın programını 9 umdeye dayandırdılar ve partimizi kurdular. Unutmayalım, kurulan bir partiden öte, bir ay kadar sonra ilan edilecek genç Cumhuriyet’in de ilk sesi. Bu anlamda egemenliğin hanedandan millete geçişinin ta kendisiydi. Partimiz, ülke tarihimizin çok özel bir döneminin içinde doğdu. Dünyada çok nadir böyle eşleşmeler görürüz. Cumhuriyet tarihinin çok önemli bir dönemini biçimlendirdi. Öyle ki, 1918’le 1923 arasındaki küllerimizden yeniden, hep birlikte doğduğumuz o beş sene ve 1923’le 1946 arasındaki çeyrek asırlık Cumhuriyet Halk Partisi’ni anmadan anlaşılamaz, anlatılamaz. Malum, CHP’nin kökleri, 1918 sonrasının büyük olaylarına, büyük mücadelelere dayanıyor. Sivas Kongresi, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri, Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’mız ve nihayet ilk Meclis’teki Birinci Grup. Kuruluşumuza uzanan yolun kilometre taşlarıydı bunlar.
“CHP’Yİ KURANLAR, CUMHURİYET’İ DE KURDULAR”
CHP, ülkemizi, vatanımızı 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük yıkımdan kurtaran askeri ve siyasi süreçte hayat buldu. Sivas Kongresi’nden ve Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinden süzülerek ortaya çıkan CHP, Kurtuluş Savaşı’nı takip eden çeyrek asrın da en önemli siyasi aktörü oldu. CHP’yi kuranlar, Cumhuriyet’i de kurdular. Uzun lafın kısası; 1923’ten beridir, yasalar önünde herkesin bir diğeriyle eşit vatandaş olduğu bir Cumhuriyet’te yaşıyor olmamızda CHP’nin imzası var. Bu çok gurur duyulacak bir şey. Millet iradesine dayanan bir devletin ve vatandaşlık esasına dayalı bir milletin inşa edilmesinde de CHP’nin imzası var. CHP’yi ve Cumhuriyet’i kuranlar, devleti gerçek anlamda güçlendirmenin en temel yolunun, özellikle güçlü ve milli bir ekonomi yaratmak ve toplumun refahını yükseltmek olduğunu gayet iyi biliyorlardı. 1923’te, daha Cumhuriyet yeni kuruluduğunda İzmir İktisat Kongresi’ni yaparak, 1929’da ise dünya ekonomik krizine anında ve doğru tepki vererek, milli bir ekonomiyi oluşturdular ve kurdular. O günün koşullarında mucize sayılabilecek bir şeyi gerçekleştirdiler. Ülkede, sermayenin çok ama çok kıt olduğu koşullara rağmen, ulaşım alt yapısını oluşturdular ve temel ihtiyaçların üretimi için fabrikalar, bankalar, ekonomi teşekkülleri kurdular. Bu bir sıçrayarak kalkınma hamlesiydi. Tam anlamıyla bir ulus için çağ atlamaydı.
“DEĞİŞİMİ BAŞARAMADIĞIMIZ İÇİN…”
Atalete düştüğümüz, değişimi başaramadığımız için, kuruluşunda bu kadar büyük bir rol oynadığımız Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına, köklü kurumları zayıflamış bir devletle, işlevsizleşmiş bir Meclis’le, beceri kaybına uğramış bir bürokrasiyle, çökmüş bir adalet sistemiyle, demokratik dünyadan uzaklaşmış bir ülkeyle, yarısı yoksulluk sınırının altında bir nüfusla giriyoruz. Vatandaşlarımızı, ‘yerli ve milli olanlar ve olmayanlar’ diye ayrıştıran, muhalefete tahammülsüz, hukuku paramparça etmiş, eğitimi çökertmiş, borç batağına batırdığı ülkemize eşi daha önce görülmemiş bir hayat pahalılığı yaşatan bu iktidarla giriyoruz.
Ancak şunu da eklemem lazım: Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılına, sadece vatandaşlarını ayrıştıran, adaletsiz, baskıcı, ehliyetsiz, beceriksiz, otoriter bir iktidarla girmiyoruz. Vatandaşlarımıza, iktidarın değişebileceği inancını veremeyen bir CHP’yle ve muhalefetle giriyoruz Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılına.
“BU HALİ KABULLENEMEYİZ; BEN KABULLENMİYORUM”
“Aynı zamanda, iktidarın değişebileceğine inancın azaldığı bir toplumsal ruh haliyle de giriyoruz. Bu hali kabullenemeyiz. Ben, kabullenmiyorum. Ülkemin de partimin de bundan daha iyisini yapabileceğine tüm kalbimle inanıyorum. CHP’nin de Türkiye’nin de değişeceğine inanıyorum. CHP değişirse, Türkiye değişir… En çok da buna inanıyorum. CHP’nin bu duruma katkısıyla yüzleşmek zorundayız. Bu güzel ülkeye karşı, tarih huzurunda sorumluyuz ve ben partimin bundan daha iyisini yapabileceğine tüm kalbimle inanıyorum. CHP’nin de Türkiye’nin de değişeceğine inancım tam. Neyin değişmesi gerektiğine ilişkin görüşlerimi de paylaşmak istiyorum. CHP’de değişimin iki ekseni, iki esas boyutu olmalı. Partinin hem vizyonu hem de işleyişi değişmeli. Parti işleyişindeki değişimin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerimi başka vesilelerle, parti içi toplantılarda paylaşırım. Bu toplantıda, CHP’nin yeni vizyonunun ne olması gerektiğine odaklanmak istiyorum.”
“CHP’NİN YENİ MİSYONU, BU TEKERRÜRE SON VERMEKTİR”
Uzatmadan, bir çırpıda söyleyeyim: Değişimin yeni vizyonu; CHP’yi, dünya ölçeğinde ideolojik politik bir kriz yaşayan sosyal demokrasiye ilham veren, küresel seviyede saygın ve güçlü bir parti haline getirmek olmalıdır. Dünyanın en eski sosyal demokrat partilerinden birisi olan CHP’nin böyle iddialı bir vizyonu ortaya koyma sorumluluğu vardır. Değişimin yeni vizyonu; bu ülkeye bir kere daha çağ atlatarak, gelir dağılımını kökten düzelterek, yetenekli ve girişimci insanlara adil fırsatlar sunacak mekanizmalar kurmak olmalıdır. Biz, bunu yapabilecek irade ve vizyona sahip tek partiyiz. Bunu birlikte başarmamız şart. 1923’lerin CHP’si, dünyanın tüm mazlum milletleri için ilham kaynağı olmuştu. Bunu bir kez daha tekrar etmeliyiz. Etmeliyiz; çünkü, dünyamızda ağır yaralar açan vahşi kapitalizmi, yalnızca kamu aklını ve bilimi yeniden insani kalkınmanın motor gücü ilan eden bir siyasetle dönüştürebiliriz. 70 yıldır borçla büyüyor, krizle sarsılıyor ve dünyanın hızlı ilerleyişi karşısında her gün biraz daha geride kalıyoruz. CHP’nin yeni misyonu, bu tekerrüre son vermektir. CHP, bu tekerrürü kırmak ve buna bir son vermek için mutlak bir değişim, dönüşüm göstermek zorundadır.
“HERKES MİLLETİMİZİN FERASETİNE GÜVENMELİDİR”
İlk yapmamız gereken şey; vatandaşlarımızı dikkat ve empatiyle dinlemektir. Onlara kulak verdiğimizde duyduğumuz insanlarımızın zengin, güçlü, itibarlı bir ülkede özgürlük ve refah içinde yaşamak istedikleridir. Kutuplara bölündüğünü, kimlik ve aidiyetlerine sıkıştığını zannettiğimiz tüm vatansever insanlarımız, aslında yeni bir hikaye duymamanın ve muhalefete bir türlü güvenememenin bezginliğine sıkışmış durumdalar. Kızıyorlar bize. Herkes milletimizin ferasetine güvenmelidir. Şundan eminiz ki, bu aziz millet, Türkiye’yi zengin, güçlü ve adil kılacağına inandığı bir muhalefeti desteklemeye hazırdır. Gerçekten bir değişim istiyorsak; bunu nasıl yapacağımıza dair modelimizi güven verici bir biçimde topluma izah etmek durumundayız. Bu modelde Türkiye’nin ihtiyacı olan büyük sıçramanın motor gücü, kamunun kaynakları ile ülkenin ve dünyanın dehasının birleşmiş gücü olmalıdır. Burada vurguyu devlete değil, kamu aklına yaptığımızın altını özenle çizmek isteriz. Zira biz milleti, devletin üstünde, onun sahibi olarak görüyoruz. Kamu aklını, devleti de içine alan, milletin bütününün ortak aklı olarak anlıyoruz.
“YA DEĞİŞEREK, YENİ BİR İLERLEMENİN ASLİ MOTORU OLACAĞIZ…”
Ya yeniden sıçrayıp, bu ülkeye bir kez daha çağ atlatarak en kısa sürede onlara yetişeceğiz ya da gelecekte bekamızı korumakta büyük zorluk çekeceğiz. O yolculuğu tarifleyeceğiz, o stratejiyi bu toplumun önüne koyacağız ya da gelecekteki bekamızı korumakta çok büyük bir zorluk çekeceğiz. Ya değişerek, yeni bir ilerlemenin asli motoru olacağız ya da aynı ataletle yerimizde sayacağız. Türkiye’nin sıçrayarak kalkınması bahsinde, ilerde yapacağımız konuşmalarda daha detaylı şeyler söyleyeceğiz. Şimdi şunu söylemekle yetineyim: Türkiye’nin gelişimi konusunda kaçırdığımız ve hala binmemekte ısrar ettiğimiz en büyük tren, temel bilimler trenidir. Bu treni kaçıran, gelişim trenini de kaçırmış demektir. Bizi geri bıraktıran ikinci sebepse; toplumsal ve kültürel çeşitliliğimizi, eşit yurttaşlığa dayalı çoğulcu bir demokrasiye kavuşturamayışımızdır. Meselelerimizi çoğulculuk, eşitlik ve dayanışma içinde çözemediğimizde, adalet duygusun zedelendiğini hep birlikte tespit etmeliz. Toplumun çeşitli kesimleri, kendilerini karar mekanizmasının dışında hissediyor ve ortak vatan duygusu, derinden hasar görüyor. Şimdi bu iki sorunla da olgunlukla yüzleşmek ve yeni çözümler geliştirmek zorundayız. Zenginleşmek için sıçrayarak kalkınmaya, zenginliğimizi adil paylaşmak için demokratik, güçlü ve sosyal bir devlete çok ama çok ihtiyacımız var.
“BÜYÜK BİR SIÇRAMAYA İHTİYACIMIZ VAR”
Dünya siyaseti ve ekonomisinin altüst olup, yeniden şekillendiği zamanlarda, yeni risk ve fırsatlar ortaya çıkar. Küresel ekonominin büyük ülkeleri haline gelmiş olanlar, yenilikçi fırsatlarını en iyi değerlendirmiş ve içselleştirmiş ülkelerdir. Geçtiğimiz yüzyılda birçok ülke, çok gerilerden gelerek, çok büyük dönüşümlere sahne olmuş ve bugün dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmiş durumdadır. Savaştan yıkılarak çıkan Almanya, bugün bizim ekonomimizin 5 katından daha büyük bir ülke haline gelmiştir. Yine savaştan nükleer bir yıkımla çıkan Japonya, bizden tam 7 kat daha büyük bir ekonomiye sahiptir. 1960 yılında bizim ekonomimizin dörtte biri büyüklüğünde bir ekonomiye sahip olan Güney Kore, bugün bizim 2 katımızdan büyük bir ekonomi haline gelmiştir. Savaşlardan çıkarak büyüyen bu üç ülkenin ortak bir özelliği var: Teknoloji üretiyor ve satıyorlar. Dünya ekonomisinin de belkemiği durumundalar. Bugün bizim de böyle büyük bir sıçramaya, milletimizin büyük bir uyanışına, gençlerimizin yaratıcılığının ve üretkenliğinin önünün açılmasına ihtiyacımız var.
“BİZİM EN ÖNEMLİ VE ACİL GÖREVİMİZ…”
Doğru; bugün millet, CHP ve onun liderliğindeki muhalefete iktidar vizesi vermedi. Ancak, başka bir doğru daha var: Bu millet, Türkiye’yi sıçratarak zenginleştirecek, güçlü ve adil bir Türkiye’yi inşa edecek bir muhalefeti gördüğünde, yürekten inanıyor ve biliyorum ki, tereddüt etmeden iktidara taşıyacaktır. İşte milletin CHP’yi değişime zorlamasının nedeni budur. Bizim en önemli ve acil görevimiz, hep beraber bu muhalefeti, bu güçlü muhalefeti, Türkiye'yi değiştireceğine halkını inandıran, milletini inandıran muhalefeti hep birlikte var etmektir. Bunu yaratmanın yolu, ülkenin tüm vatanseverlerini birleştiren yeni, kapsayıcı ve güçlü bir vizyonun hikâyesini yazmaktır. Türkiye’nin çoğulcu demokrasiye ve sıçrayarak kalkınmaya ihtiyacı vardır. Türkiye’nin ikinci yüzyılına girerken değişmeye, bunun için yeni bir hikayeye ihtiyacı vardır. Biz de bu milletle bu hikayeyi, hep birlikte yeniden yazacağız. Bir tespit, bir de vaatle bitireyim. Tespitim şu: CHP değişirse, Türkiye değişir. Vaadim de net: CHP değişecek, Türkiye değişecek.”
ÜPV Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Subaşı ve Reform Enstitüsü Direktörü Mehmet Ali Çalışkan’ın da birer konuşma yaptığı etkinliğin panel bölümünde; Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Demirel (emekli), Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. İlker Aytürk, Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şule Özsoy ile İTÜ’den Prof. Dr. Öner Günçavdı görüşlerini ve önerilerini dile getirdi. Etkinliğin, “CHP ve İkinci Yüzyıl” başlıklı forum bölümünde ise; Politik Yol sitesinden Dr. Ali Haydar Fırat, Sabancı Üniversitesi’nden Doç. Dr. Berk Esen, Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erdem Yörük, Özyeğin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Evren Balta, Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fuat Keyman, 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hakkı Uyar, Özyeğin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Somer, Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nebi Sümer, İstanbul Işık Üniversitesi’nden de Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz ve Doç. Dr. Seda Demiralp yer aldı.