HDP'li Pervin Buldan'dan AKP'ye: 'Gelmiş geçmiş en vicdansız iktidar olarak tarihe geçtiniz'
Partisinin haftalık olağan grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Kaybetmeye yüz tutmuş ve siyasi hikayesi tükenmiş bir iktidarın son çaresi baskıyı, zulmü ve hukuksuzlukları büyütmektir" dedi. Buldan, "Bütün bunlar, AKP-MHP ittifakının iktidarda kalmak için yürüttüğü son çırpınışlar" diye konuştu.
cumhuriyet.com.trHalkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Buldan, olası Suriye operasyonuna ilişkin, "Enflasyon ve dolar fırlayınca hadi Suriye'ye saldıralım, belki paçayı kurtarırız diyorlar. Demokratik yönetimin inşasını bozabilir miyiz, bölgeyi Kürtlerden arındırarak IŞİD'e koridor oluşturabilir miyiz diye bir çaba içindeler. Rojava'dan size Ukrayna hikayesi çıkmaz" ifadelerini kullandı.
MUHALEFETE SESLENDİ
Buldan, muhalefete de seslenerek, "iktidarın savaş politikasına sessiz kalmama" çağrısı yaptı. Pervin Buldan, "İktidarın tuzağına düşmeyin, iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkmaktan korkmayın, savaş politikalarına karşı çıkın. Olası bir savaşın yol açacağı tüm yıkımlardan en az iktidar kadar; bu savaşın karşısında durma basireti göstermezse muhalefet de sorumlu olur" diye konuştu.
MANSUR YAVAŞ'A ELEŞTİRİ
Öte yandan Buldan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın Vanlı bir yurttaşın "Selahattin Demirtaş'ı istiyoruz" ifadesine karşılık "İnşallah" demediğine yönelik ABB'den yapılan açıklamaya tepki gösterdi. Buldan, "Kimse sizin inşallahınıza kalmadı, maşallah halkımızın da bizim de sizin önünüze geçecek gücümüz de sözümüz de var, bu bize yeter artar!" dedi.
NE OLMUŞTU?
Yavaş'ın, Van'daki esnaf ziyareti sırasında bir vatandaşın kendisine "Bizi bu dertten kurtarın. Selahattin Demirtaş’ı da istiyoruz" demesi üzerine "İnşallah" dediği duyulmuştu. Daha sonra ABB Basın'dan yapılan açıklamada, "Sayın Başkan, yüzlerce insanın bulunduğu gürültülü ortamda yönetimsel şikâyetini dile getiren bir kişiye sıkça ‘inşallah’ sözüyle yanıt vermiştir. Özellikle ‘Selahattin Demirtaş'ı istiyoruz’ sözüne bu yanıtın verildiği şeklindeki manipülatif haberler gerçeği yansıtmamaktadır… Hal böyle iken özel demeç verilmiş gibi atılan başlıklar, kesilip biçilen videolar ve dev bir trol organizasyonu ile yapılan suni algılar, gerçeğin karşısında hapsolmaya mahkûmdur" denilmişti.
Buldan'ın konuşmasından öne çıkan satırlar şu şekilde:
“29 Mayıs, karanlık bir tarihin, Çorum katliamının yıldönümüydü. 1938’de Dersim’de başlayan, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi’yle devam eden Alevi katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız. Yüzleşme ve adalet mücadelemizden vazgeçmedik, asla vazgeçmeyeceğiz. Alevi toplumunun eşit yurttaşlık hakları kabul edilinceye, halklar ve inançlar üzerindeki baskıcı, ayrımcı uygulamalar son buluna kadar adalet, eşitlik, barış ve demokrasi mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz. Bir kez daha Çorum başta olmak üzere katledilen tüm Alevi canları şükranla, minnetle anmak istiyorum. 2 Haziran’da hasretin, sevdanın ve umudun şairi Ahmed Arif’in, 3 Haziran’da güzel günlerin yolcusun sevgili Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümleri; saygıyla, minnetle, şükranla ve özlemle anıyorum. Yine 3 Haziran, aynı zamanda Kürt iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın ölüm yıl dönümleri; buradan onları da sevgiyle, minnetle, şükranla anıyorum."
“SİYASİ HİKAYESİ TÜKENMİŞ BİR İKTİDARIN SON ÇARESİ...”
"Bu kürsüden hep söyledik. Kaybetmeye yüz tutmuş ve siyasi hikayesi tükenmiş bir iktidarın son çaresi baskıyı, zulmü ve hukuksuzlukları büyütmektir. Bugün yaşananlar tam da budur. Varlık-yokluk mücadelesindeki iktidarın alacakaranlık iklimidir. Karşımızdaki düzenin ayaklarını tek tek sıralamaya kalkarsak; 5’li çete, bunların ekonomik rant ayağıdır. TÜRGEV’leri, para transferleri ve kamu arazilerini yağmalama ayağıdır. TÜGVA’ları, kadrolaşma ayağıdır. Yerli ve milli IŞİD projesi olan SADAT, paramiliter ayaklarıdır. ÖSO ve IŞİD, Suriye’deki çete ayaklarıdır. Trol orduları ve tetikçi basınları, medya ayaklarıdır. Yargıdaki AK savcı ve hakimleri, kumpas ayağını yürütmektedir. Güvenlik bürokrasisi, siyasi kumpas operasyonlarının ayağı olarak rol oynamaktadır. Mülki idarecileri ve kayyumları, yerel darbe ayağının yürütücüleridir. Tam organize işler."
“YASAKLARLA GÖZDAĞI VERİYORLAR VE UMUTLARI KIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”
"Bu yapının kendi bekası için sürekli yaydığı bir iklim de var. Bu iklim yasaklardır, hukuksuzluklardır, yargı kumpaslarıdır, tecrit ve işkencedir, nefret siyasetidir, savaş politikalarıdır, basına sansürdür, istikrarsızlık ve huzursuzluktur. Bütün bunlar, AKP-MHP ittifakının iktidarda kalmak için yürüttüğü son çırpınışlar olarak karşımızda durmaktadır. İşte görüyoruz; her gün bir konser, tiyatro, şenlik, festival, piknik ve demokratik etkinlik, keyfi ve hukuksuz bir biçimde engellenmekte ve bu iktidar tarafından yasaklanmaktadır. Sazın telinden, kemanın yayından, piyanonun notlarından, sanatçının sesinden, insanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Bir araya gelişlerden ve umudun büyümesinden korkuyorlar. Gerekçelerine bakıyorsunuz, hep aynı terane; ‘kamu güvenliği’.
Hayır, asıl sakladıkları, gerçek suç ve rant düzenlerinin güvensizliğidir. Az önce sıraladığım yapının güvenliğidir. Yasaklarla gözdağı veriyorlar ve umutları kırmaya çalışıyorlar. Ne yaparsanız yapın, bu topraklarda müziği de sanatı da türküleri de asla susturamayacaksınız, halaylarımızı durduramayacaksınız. Bir araya gelişleri asla engelleyemeyeceksiniz. Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak. Sizin yasakçı diliniz değil, barış türkülerinin dili bu topluma umut olmaya devam edecek."
“BU ÜLKENİN EN BÜYÜK YALANI AKP HÜKÜMETİDİR”
"Bunların yasakçı ikliminin bir diğer ayağı da sosyal medya sansürüdür. Yasasını Meclis’e getirdiler. Bu yasa, aynen Abdülhamid yasası ve yasaklarıdır. O da basına sansür uygulamıştı. Piyesleri, hatta burun kelimesini bile o dönem yasaklamıştı. Bu iktidar da aynı zihniyettedir. Ekonomik kriz, yoksulluk, açlık ve yolsuzluk haberlerini sansürlemeyi planladıklarının ve bu yasayı geçirerek bunu hayata geçireceklerinin hepimiz farkındayız. Gerçekleri halktan gizleyebileceklerini sanıyorlar, adını da ‘yalan haberleri engelleme yasası’ koyuyorlar. Bu ülkede en büyük yalan sizsiniz. Bu ülkenin en büyük yalanı AKP hükümetidir. Her söylediğiniz yalandır. Sizden daha büyük dezenformasyon kaynağı olabilir mi?
Amacınız yalan haberlerin önüne geçmekse kendi yalanlarınızı, gazetelerinizdeki yalan manşetleri durdurmanız yeterlidir. ‘Almanya bizi kıskanıyor’ yalanlarını yaymazsanız yalan haber diye bir şeyin ortada kalmayacağını zaten kendinizde göreceksiniz. Prompteri kaldırırsanız dezenformasyon zaten sona erer, buradan size tavsiye ediyoruz. Dertlerinin başka olduğunu biliyoruz. Amaçlarının hakikati yok ederek toplumu kendi yalanlarıyla baş başa bırakmak olduğunu da çok iyi biliyoruz. Ne basını ne de sosyal medyayı asla susturamayacağınızı size bir kez daha bu kürsüden ifade ediyoruz. Gerçekleri halktan saklayamayacaksınız, güneşi balçıkla sıvayamayacaksınız. Bir video, bir tweet, bir paylaşım iktidarınızı sallamaya, sizleri titretmeye devam edecek."
“KOBANİ İÇLERİNE DERT OLDU, KUMPASLARI ONLARA DERS OLACAK”
"Yasaklarla toplumun nefesini kesmeye çalışırken kumpas davalarıyla da demokratik siyasin halka nefes alma gücünü kırmak istediklerini biliyor ve görüyoruz. İşte Kobani kumpas davası ortadadır. Burada elbette mevzu sadece HDP değildir. Tüm siyasettir, tüm toplum kesimleridir. Bu kumpas, demokrasiye kurulan bir kumpastır. Mahkeme, son olarak, bir günlük savunma süresi verilmesi kararını aldı. Baktılar arkadaşlarımız kumpas gerçeğini bir bir ifşa ediyor, çökertiyor, hemen acele karar aldılar. Belli ki aceleleri var. İktidardan düşmeden intikamlarını almak istediklerinin farkındayız.
Kobani içlerine dert oldu, kumpasları onlara ders olacak. Bir kez daha söylüyorum; başaramayacaksınız. Hakikatler savunmasız kalmayacak. HDP susmadı, HDP susmayacak. Kumpas davanızda HDP değil, hakikatler karşısında sizin komplolarınız yargılanacak. Bu kumpaslar, iktidarınızın sonu olacaktır. Bu iktidarın korku iklimiyle asıl kendi korkularını bastırmaya çalıştığını görmüyor değiliz."
“OLASI SURİYE SAVAŞI DAHA FAZLA GÖÇMEN DEMEKTİR”
"Irak Federal Kürdistan bölgesinin ardından şimdiden Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir savaş ve ilhak planı içinde olduklarını görüyoruz. Seçim kampanyalarını tanklarla yürütmeye hazırlık yapıldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Miting konuşmalarını da tankların üstünde yaparsa hiç kimse şaşırmasın. Ekonomi yangın yeri, halk geçim ve yaşam savaşı veriyor. Bunlar ise Suriye’de yeni bir savaş peşindeler. Enflasyon ve dolar fırlayınca, ‘hadi Suriye’ye saldıralım, belki paçayı kurtarırız’ diyorlar. İşte hesap budur. ‘Rojova’da halklar arasında oluşan demokratik, sosyal, kültürel bütünleşmeyi, demokratik yönetimin inşasını bozabilir miyiz, bölgeyi Kürtlerden arındırarak acaba IŞİD’e koridor oluşturabilir miyiz’ diye uğraştıklarının farkındayız.
Buradan savaş ittifakına seslenmek istiyorum: Boşuna uğraşmayın, Rojova’dan size Ukrayna hikayesi çıkmaz, çıkmayacaktır. İktidarınızın yolu Rojova’dan geçemeyecektir. Bu heveslerinizden bir an önce vazgeçin diyoruz. Şimdi kendilerine siyasal ve toplumsal destek yaratabilmek için operasyonlarla birlikte mültecilerin geri gönderileceği propagandasını da yaymaya başladılar. Toplu göçler, tarihte hiçbir zaman askeri yöntemlerle çözülmemiştir. Aksine, askeri yöntemler, büyük göçlerin yaşanmasında temel etkendir. Olası Suriye savaşı, daha fazla göçmen demektir. Bu tuzağa hiç kimsenin düşmemesi gerektiğinin altını çiziyorum."
“İKTİDARIN SAVAŞ PLANLARININ ESAS AMACI KENDİ SİYASİ ÖMÜRLERİNİ UZATMAK”
"Bir de işin parasal rantı var. Dikkat edilirse yurtdışında milyon dolarları istiflemeleri, tam da bu savaş halini canlı tuttuğu süreçlere denk gelmektedir. Beka ve sınır güvenliği söylemini sıkça ortaya attıklarında bilin ki yurt dışında balya balya para istifliyorlar.
Sınır güvenliği dedikleri, TÜRGEV, TÜGVA ve SADAT düzenlerinin, yolsuzluk ve rant zincirlerinin güvenlikleridir. Bu nedenle herkesin, tüm toplumun, demokratik kamuoyunun savaş politikasının karşısında güçlü ve ortak tutum alması gerektiğini önemle belirtmek istiyorum. İktidarın savaş planlarının esas amacının kendi siyasi ömürlerini uzatmak olduğunu herkesin artık net olarak görmesi gerekiyor. Emekçi, yoksul halkın, sırf iktidar ayakta kalsın diye savaşa sürecek tek bir evladı ve tek bir canı yoktur. İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir. Bu gerçeği artık herkesin görmesi ve savaşa bir kez daha ‘hayır’ demesi gereken yeni bir dönemdeyiz."
“ZAMANIN RUHUNA UYMAYANLAR AŞILMAYA MAHKUMDUR”
"Özellikle parlamentodaki muhalefete de seslenmek istiyorum. Savaş politikalarına sessizlik, onaylamak demektir. İktidarın tuzağına düşmeyin, iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkmaktan korkmayın ve savaş politikalarına karşı çıkın diyoruz. Olası bir savaşın yol açacağı tüm yıkımlardan en az iktidar kadar, bu savaşın karşısında durma basireti göstermezse muhalefet de sorumlu olur, bunu kimse unutmasın.
İçinden geçtiğimiz zaman, iktidarın savaş ve talan düzenine hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin temel sorunlarını çözümsüzlük sarmalına sürükleyen ve iktidarın varlık gerekçesi olan tecrit politikasına hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman hem bu topraklarda hem de Suriye başta olmak üzere tüm komşu ülkelerde demokratik çözüm ve kalıcı barış politikalarına, halkların iradesine sahip çıkma zamanıdır. Zamanın ruhuna uymayanlar aşılmaya mahkumdur."
“GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK VİCDANSIZ İKTİDAR OLARAK TARİHE GEÇTİNİZ”
"Yarın 1 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen ‘Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’nın ilk günü. Her gün, her saat, her dakika açlığa, yokluğa doğru sürüklenen bir Türkiye yarattı AKP iktidarı. Açlık ve yoksulluk sınırı rakamları korkunç seviyede yükseldi. Türk-İş’in raporlarına göre açlık sınırı 6 bin 17 TL, yoksulluk sınırı 19 bin 602 TL olarak hesaplandı. İnsanlar açlıkla mücadele ederken AKP Genel Başkanı, ‘Birileri aç kaldık diyor. Vicdansızlık yapma, aç kalan yok’ diyerek ‘açız’ diyen milyonları ekran başından azarlamayı kendine görev olarak görüyor. Vakti zamanında da o cumhurbaşkanı aynen şöyle demişti: ‘Meydanlar açız diye bağırıyorsa, insanlar kirasını, faturasını ödeyemiyorsa, insanlar pazarlardan artık topluyorsa, ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.’ İşte nereden nereye, en büyük vicdansızlığı yapan sizsiniz, gelmiş geçmiş en büyük vicdansız iktidar olarak tarihe geçtiniz. Zalimsiniz, zulümde üstünüze yok."
“TOK AÇIN HALİNDEN ANLAMAZ SÖZÜ TAM DA BUGÜNLER İÇİN SÖYLENMİŞ”
"Açlık nasıl yok? Sarayınızdan çıkıp hiç sokağa indiniz mi? Çarşıyı, pazarı hiç tek başınıza dolaştınız mı? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları bir gün gözetlediniz mi? Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli bebek mamalarını ve sütleri gördünüz mü? Sizin bildiğiniz tek şey, insanların eline vurduğunuz o kelepçeler. Siz, sadece bu kelepçeleri görüyor ve bu kelepçelerden anlıyorsunuz. Tabii günlük masrafı 20 milyon olan tok saraydan bakınca sokağın gerçeklerini göremezsiniz.
Evine bir gram et alamayan insanların halini bilemezsiniz. Ekmek için çalışmak zorunda kalan 70-80 yaşındaki insanların halini bilemez ve göremezsiniz. Okula aç giden, akşam süt içemeyen; çileği, kirazı sadece hayal eden boynu bükük çocukların halini bilemez ve göremezsiniz. Çünkü zalimsiniz, çünkü vicdanlarınız kurumuş. ‘Tok açın halinden anlamaz’ sözü tam da bugünler için söylenmiş."
“AKP GENEL BAŞKANI’NIN KENDİSİNİ HALKTAN KORUMASININ GÜNLÜK MALİYETİ 1.3 MİLYON LİRA”
"AKP Genel Başkanı’nın kendisini halktan korumasının günlük maliyeti 1,3 milyon lira. Bu rakamı aya vurduğunuzda, 9 bin çalışanın asgari ücret maaşına karşılık gelmektedir. Yani 9 bin gencin işsiz kalması demektir. İşte açlığın en önemli sebeplerinden biri de budur. Kur korumalı mevduatla zengini korumanın bedeli 90 milyar TL, 5’li çete ve yandaşlarını korumanın bedeli 220 milyar TL; vergi affı, yandaş dernek ve vakıfları korumanın bedeli 10 milyar TL’yi aşmış durumda. Yurttaşı korumamanın bedeli 1,1 trilyon TL’nin üzerinde bireysel borçtur, çiftçiyi korumamanın bedeli 200 milyar TL’nin üzerinde borçtur, öğrenciyi korumamanın bedeli 6 milyar TL borçtur. Açlığın, yoksulluğun tablosu ortadadır. Asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama temel gıdaya, kiraya, eğitime, faturalara, akaryakıta, her şeye yüzde 200 ile 350 oranında zam geldi. Açlık ve yoksulluk değil, doğrudan yokluk içinde yaşayan milyonlarca insan var."
“ASGARİ ÜCRET, YAŞAMAK İÇİN DEĞİL, NEFES ALMAK İÇİN BİLE YAŞANDIĞINDA TÜKENİYOR”
"Asgari ücret 4 bin 250 lira. 2 bin TL ev kirası, faturalar bin TL, ulaşım bin TL, mutfak harcamaları bin TL. Asgari ücret, yaşamak için değil, nefes almak için bile yaşandığında tükendi. Asgari ücret, yaşamak için değil, nefes almak için harcandığında tükeniyor. Daha eğitim ve sağlık harcaması yapmadık, dışarı çıkıp yemek yemedik, çay içmedik, konsere gitmedik, misafir ağırlamadık. Bugün asgari geçim ücretinin adı, ‘yetersiz beslenme ve yokluk ücreti’dir. İnsan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam isteyen işçiye ‘nankör’ diyen zihniyeti göndermenin zamanı gelmiştir. Bu ülkeyi soyguncuların, vicdansızların, zalimlerin insafına asla bırakmayacağız. Ülkeyi tümden çökertmenize asla izin vermeyeceğiz."
“ASIL GÜÇ DEĞİŞİM İSTEYEN MİLYONLARIN İRADESİDİR”
"Tüm bu anlattıklarım tabii ki iktidarın yarattığı karanlığın bir tablosudur. Bir de aydınlık günlerin ve umudun tablosu vardır. Geleceği tayin edecek esas güçte budur. Hiç kimse, iktidarın güçlü görünmek için yaptığı hukuk dışılıklara, tehditlere veya yaydığı ‘bunlar gitmez’ propagandasına bakıp umutsuzluğa kapılmasın. Asıl güç, değişim isteyen milyonların iradesidir. Yani bizleriz, emek ve demokrasi güçleridir. İktidarın halkla ve demokrasi güçlerinin örgütlü mücadelesiyle baş etme gücü yoktur. Ama bizim, bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır. HDP, tüm baskılara rağmen mücadelesini her geçen gün daha da büyütmektedir. Kadınların mücadelesi her yerde günden güne yükselmekte ve umudu da cesareti de daha da artırmaktadır. Bu iktidarın kadınlardan büyük bir korkusu var. O kadar çok korkuyorlar ki. Özellikle HDP’den, HDP’li kadınlardan oldukça korktuklarının farkındayız.
Batman’da aralarında belediye eş başkanlarımızın da bulunduğu 11 kadın arkadaşımız, haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alındılar. Bunu, buradan şiddet ve nefretle kınadığımı bütün kadınlar adına ifade etmek istiyorum. Ne yaparsanız yapın, kadınların gücü karşısında kaybetmeye mahkumsunuz. Kadınların mücadelesi, sizin o koltuklarınızı sallamaya yeter de artar bile. Gençler, özgürlüğü için ‘biz geliyoruz’ demektedir. Emekçilerin, ezilenlerin, ‘geçinemiyoruz’ diyenlerin mücadelesi sokaklardan meydanlara, çarşıdan pazara, tarladan fabrikaya hayatın her alanında yükselmektedir. İktidarın doğa talanına karşı İkizdere’den Kazdağları’na her yerde ağaca, ormana, derelere sahip çıkma mücadelesi dalga dalga büyümektedir. Yasaklara karşı sazın, sözün, müziğin sesi daha gür çıkmaktadır. Korkutmak isteyen iktidara karşı korkusuzluğun sayısı milyonlar olmaktadır. Sansür tehditlerine karşı hakikatin peşindeki özgür basının ve sokak muhalefetinin merkezi olan sosyal medyanın gücü günden güne artmaktadır."
'GEZİ' MESAJI
"Aynı zamanda Gezi direnişinin yıl dönümündeyiz. Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları buradan bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına buradan bir kez daha selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum. 9 yıl önce Taksim’de başlayan dayanışma, bugün tüm ülkenin ortak dayanışmasına dönüşmüştür. İktidarın korkuyla, cezayla yok etmek istediği umut, Gezi dayanışmasının ve ortak mücadelesinin ruhuyla daha fazla büyümektedir. 8 Mart Nevruz, 1 Mayıs, ülkenin faşizme asla teslim edilmeyeceğinin meydanlardaki teminatı ve sözü oldu. Buradan çıkan mücadele ve kararlılık büyük değişimin kapısını açmaktadır. Büyük değişim için büyük buluşmayı gerçekleştirme ve en güçlü demokrasi ittifakını oluşturma zamanıdır.
Demokrasi ittifakı, bugünün, yarının ve seçim sonrasının temel sigortası ve güvencesidir. Bu büyük değişimde HDP olarak en önde olacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Yapmak için, değiştirmek için geleceğiz; bu topraklarda demokrasi ve barış umudunun kurutulmasına asla izin vermeyeceğiz. Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği, NATO koridorlarındaki kirli savaş pazarlıklarında değildir. Savaş kararlarının alındığı iktidar kurullarının toplantılarında hiç değildir. Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği, çürümüş siyasette değil demokratik siyasettedir. Demokrasi, barış, adalet ve eşitlik mücadelesindedir. HDP’nin yürüttüğü mücadele ve halklara sunduğu üçüncü yol siyasetidir."
“HERKESİN YÖNÜ VE YÜZÜ HDP’YE DÖNÜK OLMALIDIR”
"İktidarın uluslararası alanda ve içeride yürüttüğü politikalarda, ülkenin geleceğini aydınlatan değil daha da karartan kararlar alınmaktadır. Bunun karşısında HDP’nin ve demokrasi güçlerinin ortak toplantılarında, yine yaptığımız konferanslarda yeni, eşit, ortak yaşamın, barışın, demokratik Türkiye’nin inşası tartışılmakta ve mücadele kararları alınmaktadır. 6-7 Haziran’da büyük konferansımızı, 3 Temmuz’da da büyük kongremizi gerçekleştireceğiz. İşte gelecek, bu iradeyle kurulacaktır. Halkı her gün azarlayan, taleplerini yok sayan iktidarın karşısında her gün halkı dinleyen, halkla birlikte karar alan bir HDP var. HDP bu yüzden siyasetin güvenilecek sözüdür, çıkışın en güçlü yoludur. Hiç kimse başka adres ve kurtarıcı aramamalıdır.
Direnerek, mücadele ederek, ağır bedeller ödeyerek korkmadan bugünlere gelen ve dimdik ayakta duran HDP’nin onurlu mücadelesiyle bu ülkenin geleceği kurtulacaktır. Bunun için herkesin yönü ve yüzü HDP’ye dönük olmalıdır. İçinde geçtiğimiz bu tarihi süreçte savaşın, ölümün, açlığın siyasetine ve bunun karşısında ‘inşallah’ bile demekten imtina edenlerin korkak siyasetine karşı barışı, demokrasiyi ve refahı hedefleyen HDP’nin onurlu siyasetinde hep birlikte buluşalım diyorum. Hiç kimse sizin ‘inşallah’ınıza kalmadı, maaşallah bizim de halkımızın da sizin önünüze geçecek gücümüz de sözümüz de var. Bu, bize yeter de artar bile diyorum.”