Eski Yargıtay Birinci Başkanı Selçuk, Erdoğan’ın aday olayamayacağına dikkat çekti
Eski Yargıtay Birinci Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez aday olamayacağını söyledi. Selçuk, “Tersi durumda tarihsel sorumluluk YSK’nin olur. Hukuk tarihi bunu asla bağışlamaz” dedi.
CumhuriyetCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı konusunu eski Yargıtay Birinci Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’a sorduk.
- Bir yazınızda cumhurbaşkanının üçüncü kez adaylığına karşı çıktınız. Bu konudaki görüşlerinizi Cumhuriyet okurlarıyla paylaşır mısınız?
Birinci olarak, uygulamanın ve yorumun konusu, hukukta Resmi Gazete’de yayımlanan yasal metindir. Hiç kimse kendisini özellikle de hukuku, “Sistem değişmiştir” vb. saçmalıklarla kandırmaya yeltenmesin. Anayasanın 2007’de değiştirilen, ancak 2017’de değiştirilmeyip olduğu gibi korunan yürürlükteki “Adaylık ve seçim” başlığını taşıyan 101. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse, “En fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilebilir” (m. 101/2). Böylece anayasa metni bir kimsenin üçüncü kez adaylığını açıkça ve kesinlikle yasaklamıştır. Çünkü hukukta “Bir şeyi söyleyip belirtmek, başka şeyi dışlamaktır” (expressio unius est exclusio alterius). Daha da önemlisi hukukta yoruma, yasal metin, muğlak, yani kapalı ise başvurulur. Buna karşılık yorum bilimine göre, hukuk metni, açık, kesin ve yalın ise, yoruma başvurulmaz, yasaktır (interpretatio cessat claris).
Aynı ilke bizim hukukumuzda da var:
“Mevrid-i nasta içtihada mesağ (izin) yoktur” (Mecelle, m. 13), “Sarahat, delaletten üstündür,” “Sarahat karşısında delalete itibar edilmez,” “Zahir olan sözlerin tefsire ihtiyacı yoktur,” “Yargıç, yasayı söyler, yasa yapmaz.”
Anımsatayım ki bu maddenin ikinci fıkrasına 2017 değişikliğinde hiç dokunulmamıştır. Bu iki.
Üçüncü olarak da daha önceki adı “TBMM seçimlerinin cumhurbaşkanınca yenilenmesi” iken 2017 değişikliğinde “TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi” olarak değiştirilen ayrıklı (istisnai) nitelikteki 116. maddeye göre de TBMM üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine (ayrıklı olarak) karar verebilir. Bu halde (yani bu durumun gerçekleşmesi koşuluyla) TBMM genel seçimiyle cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır (fıkra, 1, 2). Yani cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi durumunda, sadece bu koşul gerçekleştiği takdirde, cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilir (fıkra, 3).
"UYGULAMAYA YANSITILAMAZ"
Demek, anayasanın 116. maddesi, temel hüküm olan 105. maddeye ayrıklı (istisnai) bir hüküm getirmiştir. Ancak bu hüküm, yine Roma hukukundan bu yana bilinen “İstisnalar dar yorumlanır” (exceptiones sunt strictissimae interpretationis) diyen yorum ilkesi uyarınca asla genişletilerek yorumlanıp uygulamaya yansıtılamaz. TBMM’nin, nitelikli çoğunlukla seçimlerin yenilenmesine, süresi sona ermeden karar vermesi koşulunun gerçekleşmesi durumunda, cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olup seçime katılabilecek, bu koşul gerçekleşmediği takdirde asla aday olamayacaktır.
Görülüyor ki her şeyden önce yürürlükteki yazılı hukukun cumhurbaşkanlığı kurumuyla ilgili metnin hem sözel hem de sistematik yorumu hukukçuya bu sonuçları zorlamaktadır. Bu metin, başkanlık diye adlandırılan sisteme geçilirken bile değiştirilmemiştir. Herkesi bağlar. “Sistem değişti, eski sistemdeki iki kez seçilme yasağı da değişti” gibilerden yazılı hukuku dışlayan ve örseleyen, yoruma değil saçmalıklara, ayıplı görüşlere, saptırmalara başvurmaya hiç kimse yeltenmesin.
Peki ama şimdi ne görüyoruz? Adalet kendisine emanet edilen biri, aynı kişinin üçüncü kez cumhurbaşkanlığı seçimine katılması karşısında “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını dinlemiyorum, bunlara saygı da duymuyorum” diyen başkanına, ömründe bir kez uyarıda bulunup koltuğundan ayrılmak şöyle dursun, hukuk ve “adalet” adına tek söz etmemişse; kendisini anayasa profesörü sananları, “Hayır ben sadece hukuk tarihi hocasıyım” bile demeden, dahası hiçbir hukuk uygulaması, yorum bilimi konusunda hiçbir araştırması olamayan bir başkası ise, incelemeden bu konuda fetva veriyorsa durum vahim demektir.
KOLTUK SAĞLAMLAŞTIRMA
Akla gelen tek şey bellidir: Oturdukları koltukları sağlamlaştırma izlenimi. Çünkü makamlarının konumuyla hiç de bağdaşmayan bu türden “hile-i şeriye”, “hukuku dolanma” (fraude à la loi, frode alla legge) girişimlerini başka türlü açıklamak olanaklı görünmemektedir.
Bu tutumu, -görüş de demiyorum, çünkü bu sağlıklı dayanakları olmayan bir saptırmadır- takınanları bir yana bırakalım ve hukukun içinde kalalım, meşruluktan yana olalım.
Unutmayalım: “Meşruluk, toplumun barış meleğidir.” Bu meleğe kıyarsanız, o da sizi sürekli yargılayacak ve rahatsız edecektir.
- Peki bütün bunlara karşın üçüncü kez adaylık gerçekleşirse ne olur?
Tarihsel sorumluluk YSK’nin olur. Hukuk tarihi, buna izin verenleri elbette asla bağışlamaz. Bağışlamamıştır. Tarih, bunun tanığıdır.
"BANA DÜŞMAN KESİLDİLER"
- Bu konuda sizin de yanlı olduğunuzu dile getirenler olmaz mı? O zaman yanıtınız ne olur?
Hukukçu olarak görüş bildirirken asla yan tutmadım. Kendime karşı olsa bile ben, yalnızca hukukun buyruğunda olmuşumdur. Bu konuyu en iyi bilenler, Yargıtay’daki meslektaşlarımdan başka AK Partililer ve başkanlarıdır. Erdoğan, hüküm giydiğinde bu hükmün hukuka aykırı olduğunu ilk dile getiren ve bir kitapçık yazan bendim. Bu yüzden kimileri bana düşman kesildiler. AKP’liler ise beni kendilerinden sandılar ve aday yapmak istediler. Atatürk ile sorunu olan bir partiye benim katılmam asla söz konusu olamazdı. Dolayısıyla kabul etmedim. Ama ilk dönemde benim de desteklediğim şeyleri yaptıklarını görünce, itiraf edeyim ki, haklarında verdiğim hükmün yanlış olduğunu sandığım zamanlar bile olmuştur. Ancak ikinci dönemden sonra gerçek yüzleri ortaya çıktı. Yanılmamıştım.