Ertan Aksoy değerlendirdi: Borçluluk ve oya etkisi

Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanı (SODEV) ve AKSOY Araştırma Şirketi'nin kurucusu Ertan Aksoy; gündemdeki son gelişmeleri, verilere dayalı analizlerle, siyasilerin gündem belirleyen açıklamalarını ve bu açıklamaların toplum üzerindeki etkilerini Cumhuriyet için değerlendiriyor. İşte Ertan Aksoy'un bu haftaki değerlendirmesi...

cumhuriyet.com.tr

Sıklıkla vurgulamaya çalıştığım üzere, AKP’nin 2002 yılından bu yana iktidarda kalışı tesadüf değildi. Toplumsal ve ekonomik yapının bozulması da göze alınarak, Erdoğan’la önemli sayıda seçmen arasında güçlü bir duygusal bağ inşa edilmesine zemin hazırlayan birçok politika hayata geçirildi. Bu duygusal bağ günden güne güçlendirilerek, Erdoğan’ın öfkesi bile toplumun anlamlı bir bölümüne sevdirildi ve hatta o kitle “ülkenin bu öfkeye ihtiyacı olduğuna” ikna edildi. 

İktidar ile seçmeni arasındaki bağ elbette sadece sevgi üzerine inşa edilmedi. İktidar adına siyasal mühendislik yapanlar sevginin her zaman yetmeyeceğini bildiğinden, kendilerine oy veren kitlelerin içindeki korkuyu da eşzamanlı olarak ve gelecek üzerinden büyüttüler. “Biz gidersek” diye başlayan cümleler;

İnanca müdahale gelir…

Bürokrasi değişir…

Sosyal yardımlar durur… 

Yeni kredilere erişim mümkün olmaz diye devam etti. 

2018 yılında yaptığımız bir araştırma bize AKP kitlesinin bu dört korku alanına sahip olduğunu göstermişti. Diğer başlıklar da ayrı ayrı yazı konusu olacak kadar önemli olmakla birlikte, bu yazıda borçlu olmaya, yeni kredilere erişime, yani borcu ödeyebilmeye dair bakışı ele almaya çalışacağım. 

İktidarın, bu seçmeni kendine “mecbur” hissettirme alanı olan borçluluk konusunun nereden nereye geldiğini anlayarak başlayalım. 2002 yılında iktidar değişikliği olduğunda Türkiye’de hane halkı borç yükü kabaca 6,5 milyar TL idi. Kemal Derviş’in kamu borcunu azaltan, buna karşılık büyümenin merkezine hane halkı borçlanması ve tüketimini alan modeline iktidar harfiyen uydu. Dönemin dünyadaki finansal bolluğu da eklenince, toplum borçlandırılma üzerinden alışılmışın üzerinde bir tüketim imkanına kavuştu. Konut ve araç kredileri ile zenginleşme duygusu, ihtiyaç kredilerinden tüketim imkanı büyürken, bir yandan da iktidara olan destek büyüyordu. Büyük oranda üretim ve hizmetlerdeki katma değer artışına dayanmayan, aksine borçluluğa dayanan bu yanılsama hali zamanla toplumda elindekileri kaybetme korkusunu da yarattı. Yeni krediye erişememe ihtimali, toplumun büyük korkusuna dönüştü ve seçim sonuçlarına düşündüğümüzün ötesinde etki etti. 

2002 yılında hane halkı borcu 6,5 milyar TL iken 2022 yılında toplumun sadece bankalara olan borcu BDKK verilerine göre 1,2 trilyon TL’ye yükseldi. Ekonomik krizin yarattığı belirsizlik ile birlikte bu ekonomik yükün toplumda nasıl bir psikolojik yük de yaratacağını düşünün. Bir yılda tüketilen Antidepresan sayısının 59 milyon kutuya çıkması da bu bağlamda tesadüf değil. Çünkü toplum açık bir borç batağında. 

Bu borç batağının rakamsal büyüklüğünün dışında kendi içindeki dağılımına da bakalım. Bu hafta, “Borcunuz var mı varsa türü nedir” diye sorduk. Yanıtları aşağıdaki gibi. 

Borcunuz var mı sorusuna deneklerin yüzde 81,4’ü borcu olduğu yanıtını veriyor. Gördüğünüz üzere farklı siyasal eğilimdeki seçmenlerin borç derdinde aynı düzeylere sahip olduğu da anlaşılıyor. 

Yine ne tür borçlara sahip olduğunu anlamak için “Sahip olduğunuz borçlar aşağıdakilerden hangileridir?” sorusunu sorduk. Birlikte inceleyelim. 

Muhtemeldir ki yanıtlar sadece kişisel borçları içermiyor. Örneğin, ev kredisi varsa hanenin tüm bireyleri konut kredisi borcu olduğunu kabul ediyor. Yanıtlar içerisinde en önemli ayrıntı şu ki; borçluluğun en yüksek olduğu alan, herhangi bir tasarrufa veya yatırıma dayanmayan kredi kartı ve ihtiyaç kredilerinden oluşuyor. Bu kalemler genellikle gelirin üzerinde bir tüketim için başvurulan kalemlerken, ülkemizde artan yoksullaşma nedeniyle yaşamsal ihtiyaçlar için kullanılan kalemlere dönüştü.

Borcun büyüklüğünü ve dağılımını anlamış olduk. Bir de ödemekte zorlanma olup olmadığına bakalım. 

Tablodan da görüldüğü üzere, toplumda borcunu zorlanmadan ödeyebildiğini ifade edenlerin oranı yalnızca yüzde 11,1. Buna karşın zorlanarak ödeyebildiğini ifade edenlerin oranı yüzde 41,9 ve çok zorlanarak ödeyebildiğini ifade edenlerin oranı yüzde 35,4. Toplamda zorlananların oranı yüzde 77,3.

Tüm bunların dışında, bu hafta 2018 yılındaki araştırmanın aksi bir bulguyu elde ettik. 2018 yılında başta AKP seçmeni olmak üzere önemli oranda seçmen grubu iktidar değişirse borcunu ödemekte zorlanacağını ifade ederken bugün itibarıyla neredeyse bu bakış değişmiş diyebiliriz. Anlaşılan o ki, toplum hem içinde bulunduğu durumdan daha kötü olmayacağını düşünüyor hem de muhalefetin iktidara gelmesi halinde daha iyi yöneteceğine inanıyor. Seçmenin iktidar değişirse borcunu ödemeye dair beklentisinin ne olduğunu anlamaya çalıştık. Yanıtları aşağıdaki gibi. 

İktidar değişirse borcunu ödemekte zorlanacağını düşünenlerin oranı yüzde 15,9. Bu oran AKP seçmeninde bile yüzde 29,2’de kalıyor. Özetle, AKP seçmen davranışını etkileyen bir argümanını daha kaybetmiş durumda. 

Sorun ortada ve iktidar değişikliği yakın. Bize düşen, bu sorunu olabilecek en hızlı sürede çözebilmek. Söylendiği kadar kolay olmadığını biliyorum. Fakat iktidar değişikliği ile birlikte enflasyonla mücadele ana gündem olacak. Bir yandan borçlanma ile tüketime alıştırılmış bir toplumun tüketim talebini karşılamak, bir yandan da enflasyonla mücadele etmek gibi büyük bir sınav bizi bekliyor. Şimdiden her evresini milim milim planlamak gerekiyor. 

Biliyorum, başaracağız. 

Ertan Aksoy 

ertanaksoy@gmail.com