Ekrem İmamoğlu canlı yayında açıkladı: 'Suriye'ye gideceğiz'

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, katıldığı canlı yayında açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, "Özellikle Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye Belediyeler Birliği olarak bir başvuru yaptık. Bugün geldiğimiz noktada, Şam Büyükelçiliği tarafından yapılan girişimlerle Şam Valiliği tarafından da kabul edildik" ifadelerini kullandı.

cumhuriyet.com.tr

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, gazeteci Uğur Dündar'ın Arena programında önemli açıklamalarda bulundu.

İmamoğlu, söz konusu programda şu açıklamalarda bulundu:

"Dava meselesinin artık trajikomik bir hale geldiğini söylemek lazım. Türkiye'de davanın bir süre ortalaması vardır. Şu sürede bu dava sonuçlanır, bazı hukuki terimleri de aklımda tutamıyor olabilirim. İşte; 400 günde dava sonuçlanır. Bizim bu davamız 733. gününden gidiyor, şaka gibi.

2015'te Beylikdüzü'nde 280 bin TL civarında bir bedeli olan ihaleden dolayı, ihaleye fesat karıştırmak gibi bir suçtan bize soruşturma süreci var. Bu konu Danıştay'dan bize ve kurumdaki diğer çalışanlara "Soruşturmaya gerek yoktur" kararı çıkmış olmasına rağmen 2021 yılında dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun adrese teslim yolladığı bir müfettişle gelip, hatta benim 30 yıllık şantiyelerime, 25 yıllık inşaatlarımın dosyalarını dahi isteyerek, acaba "Ne bulabilirim?" diye, bula bula bunu buldular. 

Buradan bir dava açtırdılar, zorlama bir davadır. Bir savcılık üzerinden dava açıldı. Bu da görülmeye başlandı. Ekim ayında ilk mütalaası beklenilen savcı orada mütalaa vermedi, süre istedi. 40 güne yakın uzatıldı süresi ama yine vermedi. Kasım ayında rapor aldı. Yine bir 40-45 gün uzatıldı. Ocak ayının başında yani bugün bu seferde "Hazır değilim" dedi. Ne hikmetse bu sefer 90 günün üzerinde 11 Nisan'a galiba süresi uzatıldı. 

"733. GÜNDEN GİDEN BİR DAVANIN İÇİNDEYİZ"

Birinci diyorum ki bundan memnun olan siyasetçiler olabilir. Bu aslında bir siyasetçiye kötülük yapan, vicdanı işlediğinde vatandaşımızın haksızlık, kötülük yapılan insana sahip çıkma huyu vardır. Ben şimdi bu mağdur edebiyatını sevmiyorum. Bundan üzüntü duyuyorum, gerçekten üzüntü duyuyorum. Bazen yüzüme vuruyor. Bu cennet vatanda bu güzel ülkede, iyi yetişmiş insanlarının bolluğunun olduğu bir ülkede biz buna neden maruz kalıyoruz. 

Bir yargı kılıcı niye Ekrem İmamoğlu'nun başının üstünde sallansın isteniyor? Malum bir tanede istinafta bir mahkeme var. Artık bazen unutuyorum, orada öyle bir şey olduğunu. Zaten unutmazsam işimi yapamam. Bugünkü davayı bile bana avukatım dün hatırlattı. Yani benim gündemimim dışında sonuçta arkadaşlarımız takip ediyor. Ne yazık ki sonuçlanmadı. 733. günden giden bir davanın içindeyiz. Niye 90 gün uzatıldı? Üçüncü kez mütalaa vermeyen savcıya "Ya kardeşim 20 gün sonra getir" niye denmedi? 

"KİM 'PIŞIKTAN' ALINDIYSA UMRUMDA DEĞİL"

Zihinde bunları sorguluyorum. Bilirkişi raporları bir tane ile yetinmediler, başka bilirkişi raporu da istediler.  Bilirkişi raporlarının tamamı lehimize. Yani bu dosyada hiçbir şey yoktur İmamoğlu ve çalışanları aleyhine. Bilirkişi raporlarına rağmen savcı mütalaasını veremiyor. İlk başta 7 yıl hapis cezası ve siyasi yasak olarak gündeme gelen bir dosya.

Niyeti kötü olup da kim "Pışıktan" alındıysa umurumda değil ama orada verdiğim mesajı zaten konuşmayı dinlerlerse aslında hedefin ne kadar önemli olduğunu ve bizim mutlak başarılı olmamız gerektiğini, bununda elbirliği, omuz omuza olması gerektiğini, partili arkadaşlarımda mesaj vererek, belediye başkanı arkadaşlarıma da 7/24 çalışarak mücadele etmeleri gerektiğini ifade eden bir konuşma yaptım. 

Silivri'de bugün toplam toplam bedeli 1 milyar 700 milyon olan olağanüstü bir altyapı projesinin temel atmasını yaptık, İSKİ'nin ve bunun ilavesi olarak dedim ki arkadaşlar; Bakın bu arkadaşlarıma çelme takmak isteyenler ya da onların ayağını kaydırmak isteyenler olabilir. Bu niyette olanlara ne partililerimiz fırsat verir ne de vatandaşlarımız. Bu kötü niyetli insanlara diyorum ki durun bundan vazgeçin. Onlara "Pışık" diyorum. 

"BU KADAR KÖTÜ BİR HİS OLABİLİR Mİ?"

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP'li belediyeleri 'Silkeleyin' talimatına ilişkin şu ifadeleri kullandı: 

"Devletin bir kurumu için devleti yöneten bir irade bir akıl neden söyler? Bazen düşünüyorum; Ben şimdi İBB olarak bir vatandaşa kızacağım. Vatandaşa kızdığım içinde bir yöneticime diyeceğim ki "Bak sen bu vatandaşa çektir. İşini yapma." Allah beni evime nasip etmesin! Böyle bir şey düşünülebilir mi, yapılabilir mi? Hadi bu bir şahıs, haklıda olsam yapamam. Çünkü bizim makamlarımız öyle kutsal öyle önemli ki, öyle adalet odaklı bir iş ki yapamazsın bunu. Birine kin duyamazsın, küsemezsin, kızamazsın, nefret edemezsin. Şimdi bu sıfatları saydım ama sayın Cumhurbaşkanı, kindar bir nesil olması konusunda memnuniyetini dile getiriyor. 

Bir yazı var çıkartın dedim. Cumhurbaşkanı, geçen hafta bir etkinlikte gençlere diyor ki "Kininin davasındaki bir gençlik bizim de idealimizdeki gençliktir." Ben kelimede kin dememek için 10 defa düşünüyorum, bırakın birine kindarlık tavsiyesi, bu kadar kötü bir his olabilir mi? Birine kin duymak. Böyle bir şey olmaz. Bu paranoyadır. 

"'SİLKELEME' MESESİ KİNDARLIK MESELESİ"

İnsanlara sevgi, saygı, hürmet, beceri, medeniyet, becerili olmayı aşılarsın. Kin denir mi? "Hiç mi Mevlana okumadın? Hiç mi Yunus Emre'ye bakmadın? Hiç mi Hacı Bektaşi Veli'yi okumadın? Bu ülkenin, bu toprakların bize olan öğretilerine hiç mi bakmadın?" derler insana. O bakımdan "Silkeleme" meselesi kindarlık meselesi. Şimdi kalkıyorsunuz, saldırıyorsunuz belediyelerin gelirlerine. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin (ABB) gelirinden 2 milyar TL'ye yakın para kesilmiş. ABB kimin? ABB, Ankaralıların, insalarımızın. Büyük iş yaptınız. Ne olacak Ankara'nın ayaklarını, ellerini bağlamak, iş yaptırmamak. 

"İSTANBUL'U KAZANIN DİYE AKP'Lİ BELEDİYELERE ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN PARA YOLLADILAR"

İstanbul'dan bir ay önce 1 milyar TL'ye yakın kestin ama kalkıyorsun bir başka belediye sırf AKP'li diye değerinden daha fazla rakama arsasını alıyorsun, borcundan düşüyorsun. Daha ilerisini söyleyeyim. Seçimde İstanbul'u kazanın diye AKP'li belediyelerinin kasasına bırakın kesintiyi, Cumhurbaşkanlığı örtülü ödenekten 1 Milyar TL para yolluyorsun. Ekrem'e karşı daha çok çalışsın diye. AKP'li belediyelere MHP'li yok arasında.

Bölgedeki ekonomi ya da kalkınma stratejileri sadece Türkiye’yi huzura erdirmez. Orta Doğu’yu, Balkanları, Kafkasları, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin çevresindeki coğrafyayı da her yönüyle refaha eriştirir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumluluğu sadece kendine değildir. Bizim jeopolitik pozisyonumuz bunu gerektiriyor. Ben “Balkan şehirlerini bir araya toplayacağım” diye bir yazı yazdım, 21 şehirle başladık. Üçüncü dönem toplantısını Şubat ayında Sofya’da yapacağız. 2021’de kurulmuş bir inisiyatif bu.

Üçüncü döneminde dönem başkanı Sofya Belediye Başkanı olacak; Tiran Belediye Başkanı görevi ona devredecek. Ben de onursal kurucu başkan olarak her bir toplantıya gidiyor ve açılış konuşması yapıyorum. Şu an 80’e yakın şehir bir araya gelip güvence içinde birbirini destekleyen bir network oluşturmuş durumda.

Aynı şeyi neden Orta Doğu’da yapmayalım? Davet ettiğim şehirlerden 12’si İstanbul’a geldi: Tahran’dan İsfahan’a, Rabat’tan Kazablanka’ya, Trablus’tan Amman’a, Bağdat’tan Erbil’e kadar… Bu 12 şehirle toplandık. Dünyanın belki de görebileceği en demokratik ve en hukuk temelli bir sonuç beyanı yayınladık. Aynı beyana Tahran imza attı, Bağdat imza attı, Erbil imza attı. Yani, içinde Şii var, Kürt var, Sünni var, Hristiyan var.

Filistin’de Ramallah Belediye Başkanı bir Hristiyan. İçinde Hristiyan var, kadın var. Rabat ve Kazablanka belediye başkanları kadın. Her inançtan neredeyse insan bu beyanın altına imza attı. Ben de 35’e yakın şehri tekrar İstanbul’a davet ederek bunun kurucu bir düzen olması gerektiğini ifade ettim.

SURİYE MESELESİ

Bugün ben Suriye ile meselenin sürecinin Türkiye'nin önümüzdeki 100 yıl boyunca karşı karşıya geleceği bir çok olayın negatif ya da pozitif yaşayacağımız adımları atmak üzereyiz ya da atacağız. Dolayısıyla bir asırlık bu dönemi Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet'in kuruluş döneminde Türkiye Cumhuriyeti'nin inşaası ile birlikte atılan bir takım adımların, devrimlerin iş ve uygulamaların, komşularla kurulan sistemin ve düzenin, yani savaşılan bir Yunanistan ile kurulan dostluk köprülerinin ya da Ortadoğu'nun inşaasına nasıl müdahale edilmeyeceğini ama nasıl ilgi duyulup oradaki iyi devletlerin kurulmasına yönelik katkı sunulabilecek prensipler ortaya konmuşsa, nasıl Sadabat Paktı kuran Atatürk'ün bir gelecek görüşü ortaya konmuş ise ve o gün atılan adımlar; Montrö Sözleşmesi, Lozan Antlaşması, bütün bu adımlar bugün bazı mevzularda nasıl bir koruyucu zırha dönüştüğünü yaşıyorsak bugünde önümüzdeki yüz yıla yapılacak her adımın ya koruyucu zırh ya da yüz yıl boyunca çözmek zorunda kalacağımız probleme dönüşmenin eşiğindeyiz.

"SURİYE'YE GİDECEĞİZ"

“Biz Türkiye Belediyeler Birliği olarak hem Dışişleri Bakanlığı’na yazı yazarak diğer bakanlıklara da bilgi vererek ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak da yazarak talebimizi açtık. Şimdi biz Lübnan üzerinden teknik ve bürokratik heyetimizi geniş bir inceleme yapmak üzere oraya gideceğiz.

Suriye’de, ister Sünni, Şii, Alevi, Musevi, Hristiyan olsun, her inançtan ve her kökenden insanın kendini bulabildiği, hizmeti eşit alabildiği şehirlerin kurulmasına katkı sunmak istiyoruz. Demokratik bir hukuk devletinde, her kesimin temsil edilebildiği bir Suriye’nin var olması sürecine katkı sunma konusunda şehirler olarak inisiyatif almalıyız."