DP Genel Başkanı Gültekin Uysal geçiş döneminde oy oranlarının dikkate alınacağını söyledi: 'Güç dengesi kurulacak'
Cumhuriyet'e konuşan Gültekin Uysal, Türkiye’nin seçim havasına öngörülenden erken girdiğini söyledi. Uysal, “Karar alma süreçleri daha erkene alınmalı. Oy bağlamında bir güç dengesi oluşturulmalı. İşin tabiatı bunu gerektirir. Söyleyecek sözü olmak eşitliğin temelidir” şeklinde görüş belirtti.
İklim Öngel- Kılıçdaroğlu’nun kazanacak aday olduğunu düşünüyorum. Adaylık için ana muhalefet lideri olması hüviyetiyle bundan daha tabii, doğal ne olabilir ki. Geçmişte olduğu gibi ikinci Ekmeleddin vakasının yaşanmasını kimse beklemesin.
- Recep Tayyip Erdoğan tüm varlığını bu birlikteliği dağıtmak üzere kurmuş çünkü sözü bitmiş. Biz; bu iktidara, usulsüzlüklere, yolsuzluklara, hukuksuzluklara karşı yeter diyoruz. Sayın Erdoğan da AKP’ye yeter diyor galiba.
- Geçiş sürecinde oy bağlamında bir güç dengesi oluşturulacak. İşin tabiatı bunu gerektirir. Ben siyasette şunu gördüm; söyleyecek sözü olmak eşitliğin temelidir. Ama onun da ötesinde temsiliyetin gücünün her zaman karşılığı olmalıdır ki sağlıklı bir süreç yürüyebilsin.
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Sayın Davutoğlu’nun liderlerin imza hakkı bulunmasına ilişkin sözlerini nasıl karşılıyorsunuz?
Tartışmanın böyle bir zeminde olmasını olumlu bulmam. Sanki partiler bir araya gelmişler de makam mevki paylaşıyorlarmış gibi. Siyasette elbette sorumluluklar alırsınız. Siyasi iklimin çerçevesinde de bakınca cumhurbaşkanlığı rekabeti çok yüksek oktanlı. Ortak akıl derken, karşıda on parmağında on kara sürmek için fırsat kollayan bir takım hatırlatmalar yaparak, sanki adayın elini kolunu bağlayacak bir sistem kurulacak gibi bir propagandaya imkan verecek söylemleri doğru bulmam. Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin yetkileri var. Karar verilirken, karar alma süreçleri var. Hem bürokratik hem de siyasi kadroları olacak. Bugünkü şartlarda arkasına aldığı siyasi partilerle istişare etmek fikir, anlayış birlikteliği oluşturmak çok önemli. Usul açısından henüz altılı masanın kamuoyuna açıklamadığı bir çerçeveyi ve propaganda stratejisi açısından bunları bu zeminde konuşuluyor olmasını, niyetimizden öte zihinleri bulandırmaya vesile olacak bir fırsat verir endişesindeyim.
- Sizin geçiş sürecindeki yönetim şekliyle ilgili bir öneriniz var mı?
Elbette var. Zamanlama ile ilgili. Bizim iddiamız sadece iktidar değişimi değil. Cumhuriyet tarihi yazılırken bu 20 yıllık dönem fetret dönemi olarak kayda geçecektir. Devleti ele geçireceğiz diyerek kurumların nasıl yok edildiği, kuvvetler ayrılığının, ülkenin yerleşik siyasi ve eğitim alanında liyakattan öte kendilerine sadık olacak insanları atamaları... Tüm bunları baştan aşağı dizayn edeceğimiz bir dönem. 80 yıllık cumhuriyet, devri sabık muamelesine tutulmuş. 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü yaşandı. Silahlı kuvvetler ne alemde bilmiyoruz. Mülki idareden adliyeye kurumların nasıl sarsıldığını bilmiyoruz. FETÖ ile mücadele de dahil. Suç ortaklarından biri diğerini yargıladı. Türkiye o süreci de sağlıklı biçimde sorgulamalı. Türkiye’de meseleyi ahbap çavuş ilişkisiyle, iktidara yakın olanların soruşturmaya tabi tutulmadığı olmayanların tutulduğu gibi kamuoyunda bir algı var. Bu örgütlenme devlete yerleştirilirken bugünkü iktidarın sayın Erdoğan başta olmak üzere hiç mi sorumluluğu yok. Allah millet affetsin diyerek bu sürecin içinden kimse çıkamaz. O açımdan cumhurbaşkanı böyle bir süreci yönetecek. Anayasa değişikliği için, kurumsal dönüşüm için TBMM’de nitelikli bir çoğunluğu çıkarmamız gerek.
- 30 Ocak’ta halk somut olarak ne öğrenecek, ekibi kadroyu kim ne iş yapacak bir açıklık getirilecek mi?
Kamuoyu daha çok şahıslar ve makamlar üzerinde duruyor. Ben onu şuna benzetiyorum; maçlar oynanırken lig dönemi çok ilgi çeker ama transferler daha çok ilgi çeker.
- Ama maçlardan önce ilk 11’i bir an önce öğrenmek isteriz...
Elbette. O noktada aday ve adayla birlikte topyekün devleti yönetecek bir kadro, paket programla milletin önüne çıkmak önemli. Türkiye ‘nin can yakıcı meseleleri var. Bugün seçim ekonomisi uygulanıyor ve halının altına süpürülen bütçeyi, MB’nin rezervlerini, verileri TÜİK eliyle makyajlıyorsunuz ama saç kesilip önüne döküldüğünde gerçeklerle karşı karşıya kalacağız. İlkelerin yansıdığı ama somut planın olduğu, belirli zamanlarda ne hedefleniyor gibi nokta atışı birçok işin de açıklandığı bir çerçeve ortaya koyacağız.
- İsim beklemeyeceğiz yani...
Siyasetin bir tabi zamanlaması var. Tayyip Bey bugünden kendince seçim takvimini ilan etti ama resmi ilana kadar bile hatırı sayılır bir zaman var.
- Altılı masada Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itirazı olmayan en net isim olarak görülüyorsunuz. Kılıçdaroğlu’nun ‘kazanacak aday’ olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette düşünüyorum. Altılı masa ortak bir iradeyle, aday, kadro, program ile enerjimizi sahaya yansıttığımızda Türkiye’nin geldiği nokta, bu iktidarın uyguladığı ve adına keyfi rejim dediğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine desteğin minimumlara düştüğü bir süreçteyiz. Bu süreçte işsizlik çift haneli duruma gelmiş, enflasyon gerçeğiyle vatandaşımız yüz yüze. Toplumsal muhalefete düşen ve ona liderlik yapması gereken bizlere düşen, maksimum düzeyde bu itirazı sandığa taşımak. Elbette ana muhalefet lideri olması hüviyetiyle bundan daha tabii, doğal ne olabilir ki. Doğru olan, bu süreci bir siyasi akılla, birikimle yönetecek icracı iddiası olan bir isim. Geçmişte olduğu gibi yani ikinci Ekmeleddin vakasının yaşanmasını kimse beklemesin. Muhalefetin çok alternatifi olduğunu da düşünüyorum ama bu adaylar içinde Kılıçdaroğlu en kuvvetli olanlardandır.
- Davutoğlu ve Babacan için ‘sorumluluğu olmayan’ diyerek şerh koymuştunuz...
Sürecin bize tarif ettiği psikolojik sınırlar var. 20 yıldır bu iktidara karşı ötekileştirilmiş, hukuksuzluklara muhatap olmuş, örselenmiş hatırı sayılır bir muhalif kitle var. Bunun azami düzeyde sandığa yansımasını sağlayacak bir süreç yönetimi gerçekleştirmek gerek. Bu enerjiyi düşürmemeli.
- Belediye başkanlarının adaylığına nasıl bakarsınız?
Erdoğan’ın İstanbul Belediye başkanlığından cumhurbaşkanlığına bir siyasi serüveni var. İstanbul belediye başkanları siyasette kuvvetli bir figür olmuştur. Sayın İmamoğlu’na, hakkı gasp edilmiş bir kişi olarak ikinci kez seçilince elbette siyasi misyon yüklenir, bu tabiidir. Böyle bir beklenti, PR, kamuoyu bilinirliği çok çok önemli ama siyasette terazinin iki kefesi yok 80 tane kefesi var. Çok ileri bir şey söylemek istemem ama aidiyetlerinin olduğu siyasi partileri o değerlendirmeleri yapar.
- Kemal beyin adaylığı için sayın Akşener’in ikna edilmesi mi gerekiyor?
Bu süreçte partiler kendi aralarında belli bir değerlendirme yapacak ve ortak akıl oluşturulacak. İsimler için bir değerlendirme yapmak istemem.
- Liderler görüşmesi kapsamında Akşener’den önce İYİ Parti heyeti geldi. Bu kez neden böyle oldu?
Erdoğan’ın seçim zilini çalmasından itibaren fiilen bu süreçler daha da sıklaşacaktır. Kamuoyu önünde olmasa da partilerin çalışma grupları buluşuyorlar. O noktada İYİ Parti önümüzdeki toplantıya hazırlık yapıyor. 30 Ocak’ta da açıklama olacağı için onlar gözden geçirildi, bir değerlendirme yapıldı.
- Bu görüşmelerde adaylık konuşulmaya başladın mı peki?
Adaylıklarla ilgili değil. Genel başkanlar zemininde konuşulacak meseleler.
- İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için koşul öne sürdüğü konuşuluyor. Doğru mu, sizin bilginiz var mı?
Siyaset son tahlilde bir güç denklemidir ama bu tür birliktelikler aritmetik toplamdan ibaret de değildir. Bir kimyanın oluşmasıdır. O dengeler, o reel güç denklemi süreç içinde mutlaka korunmalıdır. Ben hiçbir liderin kendisini merkeze alarak değerlendirme yaptığı kanaatinde değilim. Tarihi bir eşikteyiz, büyük bir sorumluluğumuz var. Ya Türkiye tarihi yürüyüşüne kaldığı yerden devam edecek ya da bugün izin verildiği kadar hakka hukuka razı olacağımız keyfi rejim sürecek. Hepimiz o sorumluluk duygusuyla hareket ediyoruz.
- Aday ne zaman açıklanacak?
Türkiye seçim psikolojisine Sayın Erdoğan’ın yaptığı açıklama ile öngörülenden erken girdi. Bence artık adaylık da dahil olmak üzere bu karar alma süreçleri daha erkene alınmalı diye düşünüyorum.
- Uzun süredir kamuoyunda altılı masanın adayı konuşuluyor. Bu süreçte altılı masa yıprandı mı?
Karşıda bir propaganda makinası var. Onlar istiyor diye, onların istediği zamanlama ile bizler faaliyet yürütecek durumda değiliz. Yürütülmez de. Ama sabah akşam yayınlara bakın. Erdoğan tüm varlığını bu birlikteliği dağıtmak üzere kurmuş çünkü söz bitmiş. Cumhur İttifakı’nın Türkiye’ye vereceği bir şey yok. Deyim yerindeyse şöyle propaganda yapıyor. ‘Ben kötüyüm ama kötünün iyisi gibiyim’. 20 yıl Türk milleti AKP’ye yetki güç vermiş, yetmemiş mutlak güç vermiş. O da yetmemiş, ‘Dilimizden dökülenler kanun haline gelsin’ istenmiş, onu da vermiş. Buna rağmen ‘yeter söz milletindir’ demek... Kime karşı yeter diyeceksiniz. Bu iktidara karşı, usulsüzlüklere, yolsuzluklara, hukuksuzluklara karşı. Biz bunlara yeter diyoruz. Sayın Erdoğan kime yeter diyor. O da AKP’ye yeter diyor galiba.
- Ortak adayda uzlaşamama ihtimali görüyor musunuz?
Toplumun beklentisinin bizim kılavuzumuz olduğu kanaatindeyim. Toplumsal enerjiyi ilk turda en iyi noktaya çıkaracak formülü üretmemiz lazım. Bunun da en önemli kaldıracı ortak aday. Bir önceki seçimde her partinin adayı vardı. Ortada bir tecrübe var.
- HDP’nin aday çıkarması altılı masayı nasıl etkileyecek?
Kimsenin oyu kimsenin cebinde değil. Türkiye’nin koca bir demokrasi sorunu var. HDP seçmeni de o noktada sağ duyuyla hareket edecektir. Kim ne yaparsa yapsın önümüzdeki süreçte muhalefetin temel yürütücüsü altılı masa ile ortaya çıkmış iradedir.
- Masadaki bazı partilerin grup kuracak kadar vekil istediği konuşuluyor, doğru mu?
Afaki sözler. Siyasetin bir reel düzlemi var. En temelde tüm siyasi partiler kendi varlıklarıyla mücadele edecektir.
- Ortak listeyle seçime girme zorunluluğu doğdu. Çalışmalar başladı mı?
Bir çalışma grubu oluşturuldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olmakla birlikte TBMM’de en iyi temsiliyeti nasıl sağlarız, iktidarın mühendisliğine karşı formül üretmek gerek.
- Sizin bir talebiniz var mı?
Her siyasi parti kendi hazırlığını yapıyor. Biz merkeze, makam mevki pazarlık koymadık.
- Siyasetin doğasına aykırı değil mi bu?
Biz kendi mücadelemize bakıyoruz. Bu süreçte en azami netice nasıl çıkartılır. En iyi katkıyı nasıl yapabiliriz diye düşünüyoruz. Toplum açlık yoksullukla karşı karşıyayken partilerin hiçbir işi kalmamış da bu meselelerin peşinde koşuyormuş gibi bir zemine çekilmesini doğru bulmuyorum.
- Gençlik ve Spor Bakanlığı için DP’nin adı geçiyor...
Bugünün işi de zemini de değil. Ne de böyle bir konuşma geçti.
- Altılı masada kamuoyunda söylendiği şekliyle ifade etmem gerekirse ‘küçük parti ‘büyük parti’ ayrımı var mı?
Öyle bir sınıflandırmaya gerek yok. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere böyle bir birlikteliğin zemini bir günde oluşmadı. 16 Nisan referandumuyla beraber 2018 seçimleri, 2019 yerel seçimleri ve bugün. Demokratik düzlemde bu iktidara karşı hukuk dışına taşmış ve bunu kanıksatmaya çalışan bir iktidar döneminde, bizim temel meselemiz bu hukuksuzluklara karşı bir araya gelmek. Elbette siyaset bir güç denklemi ama bu güç denklemini de aşan bir kimyayı, bir anlamlı bütünü ortaya çıkartabilmek önemli. Ben karşılıklı bu zeminde ilerlediğini görüyorum.
- Peki seçimden sonra geçiş sürecinde oy bağlamında bir güç dengesi oluşturulacak mı?
Elbette, işin tabiatı bunu gerektirir.
- Söz edilen eşitlik seçimden sonra olmayacak mı?
Ben siyasette de hep onu gördüm; söyleyecek sözü olmak o eşitliğin temelidir. Ama onun da ötesinde temsiliyetin gücünün de her zaman karşılığı olmalıdır ki sağlıklı bir süreç yürüyebilsin.
- CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel dediki ‘Soylu FETÖ’den ihraç edilen ilk sivildir’ ne dersiniz?
Sayın Soylu 2010 referandumuna DP olarak hayır dedik. Soylu bunun tersine AKP, FETÖ, Türk sağından solundan kiraladıkları tüm unsurlarla beraber bir kampanya yürüttü. Soylu evet dedi. Kongrede kaybetmiş de olsa partinin genel başkanlığını yapmış Soylu ile ilgili bir disiplin süreci işletildi. FETÖ iltisakı var diye bir değerlendirme yapılmadı ama o günün siyasi iklimi değerlendirdiğimizde Sayın Soylu’nun referandum sürecinde evet tercihi vardı ve o kampanyayı yürüttü.
- ‘Yerli ve milli şef’ sözleri İsmet İnönü’yü akıllara getirdi. Kimi kastettiniz?
Çok açık değil mi. Kendisine yerli ve milli diyen Sayın Erdoğan’ı. Bu noktada kimi kastedebiliriz. Paylaşımımda; tartışmaya, sulandırılmaya bir yere çekilmeye müsayet bir şey yok. Bugün CHP ile birlikte ortak bir irade koyuyoruz. Bugün şeflik rejimi nedir dense parti devletidir. Bu ölçümüz de yeni değil. 7 Ocak 1947. Parti genel başkanlığı ile devlet başkanlığının aynı kişide bulunmaması. Bugün de itirazımız buna. Kendisine yerli ve milli diyen şefimiz Erdoğan’a karşı 14 Mayıs 2023’te yine yeter söz milletindir diyeceğiz.
- O dönemki 14 Mayıs 1950 ile 14 Mayıs 2023 sizce aynı mı? Bu karşılaştırma size doğru geliyor mu?
Aynı değil. Çok partili hayata geçilmiş. 2023 Türkiyesinde bir parti devletini kurmakla, tek parti dönemi kurucu dönem, onun kendine has şartları var. Zaten bir geçiş süreci var elbette bugün ile kıyaslanamaz.
- Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı tartışılıyor. Sizin bakışınız nedir?
Anayasa çok açık. YSK iki kez mazbata düzenlemiş. Erdoğan Meclis karar almadığı sürece aday olamaz. Ama gelinen noktada yasaları Erdoğan dışında herkesi ilgilendirir noktasına indirgediler. TBMM başkanı bile makale yayımlıyor, Adalet Bakanı açıklama yapıyor. İki dönem kıstasını muhalefet koymadı. Geçici madde, ek madde yok. Hukuku eğip bükerek yasaları uygulamaya çalışıyorlar. Erdoğan’ın adaylığı hukuksuzluğun zirveye çıktığı nokta olur. Biz DP ve altılı masa olarak anayasa ve hukuk ne diyorsa, itirazımızı hem YSK hem de kamuoyu önünde ifade etmeliyiz
- Başörtüsü teklifi komisyonda. Sizin görüşünüz nedir?
İktidarın gollük pas olarak değerlendirdiği bir unsur. Fiilen böyle bir yasak yok. Vatandaşımızın böyle bir gündemi yok. Ama Erdoğan’ın söyleyecek sözü bittiği, bir vaadi kalmadığı, milletin önüne hukukta, demokraside, kalkınmada, eğitimde bir ufuk koyamadığı için kavgayı sosyakültürel alana çekmeye çalışıyor. Teklifte yanlış yorumlara da imkan verecek unsurlar var. Mecliste ne yapılacağına ilişkin karşılıklı görüşeceğiz.