Dosyanın üzerini kapatacaklardı: İsias Otel’de oğlu ölen baba ‘Bu kader değil cinayet’ dedi

Kahramanmaraş merkezli depremlerde iktidara yakınlığıyla bilinen Bozkurt ailesinin Adıyaman’daki Grand İsias oteli yıkıldı. Oteldeki rehberler ve Kıbrıslı öğrencilerin de aralarında olduğu 60 kişi hayatını kaybetti. Onlardan biri de Aykut Bulut’tu...

Çağdaş Bayraktar

Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan Isias Otel'de yaşamını yitiren 29 yaşındaki Aykut Bulut'un ailesi yaşananları Cumhuriyet'e konuştu. Baba Mehmet Bulut, "Enkaz başına gelen Adıyaman Belediye Başkanından çadır istedik, 'sen kimsin lan' yanıtı aldık" dedi. 

Kahramanmaraş merkezli depremlerde Adıyaman’da bulunan ve iktidara yakınlığıyla bilinen Bozkurt ailesine ait Grand Isias Otel  yıkılmış ve içlerinde rehberler ve öğrencilerin de bulunduğu 60’tan fazla kişi yaşamını yitirmişti. Depremin dördüncü gününde enkazdan cansız bedeni çıkarılan Rehber Aykut Bulut’un (29) kardeşi Sinem Bulut (22) ve babası Mehmet Bulut (55) yaşananları Cumhuriyet’e anlattı. İşte acılı ailenin yaşadıkları:

SİNEM BULUT (KIZ KARDEŞ)

Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde abim, babam ve ben yaşıyorduk. Annemi dört yıl önce kanserden kaybettik. Abim uygulamalı eğitim gezisi için Adıyaman’daydı. Hedefi tüm bölge eğitimlerini tamamlayarak Türkiye rehberi olmaktı. Tüm hayatını benim üstüme kurmuştu. Kendisine telefon bile almazdı, beni yurtdışına gönderebilmek için. Benim de rehber olmamı çok istiyordu. Okuduğum bölüm bu yıl biteceği için tüm kazancını benim için biriktiriyordu. Hedefi bana yurt dışında eğitim aldırmak ve rahat bir yaşam sürmemi sağlamaktı. 

Koyu Galatasaraylıydı. Yolda olup da maçı izleyemediğinde bana anlattırırdı. O gece de Galatasaray’ın Trabzonspor ile maçı vardı. Muslera’yı çok seviyordu ve onun sakatlanmasına çok üzülmüştü. Son muhabbetimiz bu oldu. Depremi biz de hissettik. Aradım, telefonu kapalıydı. Mesaj attım, iletilmedi. Nevşehir Rehberler Odası (NERO) Başkanı olan komşumuz otelin yıkıldığını söyleyince hemen yola çıktık. Öğlen 4 gibi Adıyaman’daydık. 

Geldiğimizde hiç kimse yoktu. Yalnızca üç jandarma vardı. Bir tane kepçe vardı ama AFAD onay vermediği için kullanılamadı. Biz yoldayken enkaz altındaki iki rehberin ses kaydını duyduk. Yaklaşık 12 saat sonra sağ çıkarıldı Ali Osman Aydın ve Nazımcan Harput ama iç kanamadan ötürü yaşayamadılar. Jandarma üçüncü kişiyi de çıkardıktan sonra “burada başka ses yok, başka yerlere gitmemiz lazım” dediler, yalvardık ama ikna edemedik. Depremin ikinci günü saat 19.00 gibi onlar gitti. Kendi başımıza kaldık. 21.00 gibi Kıbrıslı ekip geldi. Onlar geldi de kapsamlı bir çalışma başladı.

Enkazdan Anıl Zeybek’i çıkardı onlar. Hava soğuk, yağmurluydu. Isınmak için yağmurda ateş yaktık. Isınmaya çalışırken ayakkabılarımız eridi. Kıbrıslıların otobüse girip ısınıp sonra çalışmaya devam ediyorduk. Üçüncü güne kadar AFAD yoktu. Sonra gelip moloz taşıdılar. Kalabileceğimiz bir çadır bile yoktu. Enkaz altındaki bir fabrika çalışanı sayesinde vinç geldi. Ancak çatı kapak gibi binayı kapattığından onun topluca kaldırılması gerektiği söylendi. Vinçler küçük gelince daha büyüğü arandı. Kıbrıslılar sayesinde bulundu.

Bu sırada kepçeye AFAD’dan mazot onayı almak için de yaklaşık beş saat bekledik. Sonra işlem başladı. Binanın beton olan tek yeri çatıydı. Çatı kalktıktan sonra şok olduk çünkü bina kuma dönmüştü. Leğenlerle moloz taşıdık. Sürekli ceset çıkmaya başladı. Önce kişilerin eşyasına ulaşılıyor, sonra anons yapılıyordu. 4. Günde önce abimin cüzdanı çıktı, sonra çantası. Çantasının içindeki kitap bile delinmişti. Çatı kalktıktan sonra zaten umudu kestik. Tek isteğimiz onu tek parça alabilmekti.

Sonra ismini anons ettiler. Teşhis için ‘Kolumuzda aynı dövme var, oradan tanıyabiliriz’ dedim. Görevli gözleri dolarak “kolları yok” dedi. Sonra abim olmadığı ortaya çıktı. O günün akşamında abime ulaşıldı. Tek parça halinde ona ulaştığımız için şükrettik. Kıbrıs ekibi olmasa 10 gün bile cansız bedenlere bile ulaşamazdık. Tek lokma bir şey de yiyemezdik. Hakları ödenmez. Şu an sakinleştiricilerle ayakta duruyoruz. Başka türlü bu acıyı kaldırabileceğini sanmıyorum.

MEHMET BULUT (BABA)

Yaklaşık beş gün enkazın orada kaldık. Tuhaf biçimde enkazın yanına gelen yerli halk, “Bu otelin sahibi de belediye başkanı da tehlikeli insanlar, üstüne gitmeyin, sizlerle uğraşırlar” diyordu. Ortada can pazarı yaşandığı halde. Sonra korumalarıyla birisi geldi, Adıyaman Belediye Başkanı Süleyman Kılınç olduğunu söyleyince yanına gittim. “Sayın başkan, sizden bir ricam olacak. Kendim için istemiyorum. Enkaz başında bekleyen aileler için bir çadır ayarlamanız mümkün mü” dedim. Bana “Sen kimsin lan” yanıtını verdi. “Sayın başkan neden böyle bir üslupla konuşuyorsunuz” deyince de “Sen nereden geliyorsun” diye sordu. “Ürgüp” yanıtını alınca da “Belli, buralı olsan benimle böyle konuşamayacağını bilirdin” dedi. 

“DOSYA AÇIK DİYORLAR ULAŞAMIYORUZ”

Çok üzgün ve tepkiliyim. Zor günümüzde devletimiz neredeydi? Beş gün ne çadır gördük ne tek lokma bir şey. Özellikle Kızılay neredeydi? Kızılay kimsenin aile şirketi olsun, çadır satsın diye değil, vatandaşa yardımcı olsun diye var. Bu otel mühürlenmişken İmar Affı ile açıldı. Bu teklifi veren BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum buna nasıl göz yumabildiler?

30’dan fazla rehber öldü, bu rehberler Turizm Bakanlığı’na bağlı. Yardım etmelerini geçtim, Turizm Bakanı bir taziye mesajı bile atmadı. Yalnızca otel sahipleri tutuklandı. Belediye Başkanından inşaat teknikerine kadar tüm sorumluların ceza alması için yasal başvurumuzu yaptık. Mücadelemizi sürdüreceğiz. Dosyanın üstü kapanmaya çalışıyor.

Adalet Bakanı çıkıp “dosya gizli değil” diyor. O zaman avukatım neden dosyaya ulaşamıyor? Neyi kimden saklıyorsunuz? Kıbrıslı Türkler olmasa bu dosyanın üstü kapanırdı. Onlar sayesinde uluslararası dava boyutuna geldi. Bu binada her şey göz göre göre yaşandı. Bu kader değil cinayet.