AYM, Can Atalay hakkındaki ihlal kararının gerekçesini açıkladı

Anayasa Mahkemesi (AYM), TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki ihlal kararına direnen Yargıtay ve yerel mahkemeye “hukuk dersi” verdi. Gerekçeli kararını açıklayan AYM, “Kararların anayasaya veya yasaya uygunluğu sorgulanamaz. Kararın bağlayıcılığı tartışılamaz” vurgusu yaptı. Gerekçede daha önce verilen kararlara atıfta bulunuldu. AYM, kararın gönderildiği yerel mahkemenin tek görevinin “ihlalin sonuçlarını gidermek üzere işlemlere başlaması” olduğunu belirtti. Buna karşın dosya ikinci kez İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Yargıtay’a gönderildi.

Sefa Uyar

Anayasa Mahkemesi (AYM); Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, anayasanın açık hükmüne karşın TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki ihlal kararına direnmesi nedeniyle yapılan ikinci başvuruda verdiği ihlal kararının gerekçesinde “hukuk dersi” verdi. AYM kararlarının bağlayıcılığını vurgulayan anayasanın 153. maddesine işaret edilen kararda, “AYM’nin ihlal kararının gereği yerine getirilmemiştir” dendi. 

AYM, Atalay hakkındaki ihlal kararının gerekçesini açıkladı. Karşı oylarla birlikte 31 sayfayı bulan kararda, AYM’nin daha önce bazı milletvekillerinin başvuruları üzerine verdiği kararlara atıf yapıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), AYM kararlarının uygulanmaması üzerine verdiği kararları aktarıldı. Anayasa hükümlerinin nihai ve bağlayıcı olarak yorumlanması yetkisi AYM’ye ait olduğu vurgulanan kararda, AYM’nin bir ihlal kararı kendisine ulaşan mahkemenin anayasal ve yasal yükümlüğünün, AYM’nin ihlal kararlarının uygunluğunu veya yerindeliğini sorgulamak değil, ihlalin sonuçlarını gidermek üzere işlemlere başlamak olduğu belirtildi. AYM’nin Atalay hakkındaki ilk ihlal kararında dosyanın, ihlalin sonuçlarının giderilmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildiği anımsatılarak “Mahkeme, usul hukukunda kendisine verilmemiş bir yetkiyi kullanarak, ihlal kararının gereğini yerine getirmekte kaçınmış ve dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermiştir. Daire de ‘AYM kararına uyulmaması’ şeklinde Türk hukukunda bulunmayan bir karar vermiştir” dendi. 

‘GÜVENCEDEN YOKSUN’

Dairenin kararının, anayasaya ve yasalara aykırı olduğu gibi yasalarda bulunmayan bir karar türü olduğu aktarılırken “AYM kararlarının bağlayıcılığını düzenleyen 153. maddesi karşısında böyle bir karar türünün olması da mümkün değil” ifadeleri kullanıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, kararı daireye göndermesi nedeniyle de “mahkemeye erişim hakkına, etkili karar hakkına, tabii hâkim güvencesine aykırı hareket edildiği” kaydedildi. Kararda, “Mahkemelerin izlemiş olduğu yöntem, başvurucuyu yargılama güvencelerinden tümüyle yoksun bırakmıştır” dendi. 

“Hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin hukuk sistemine olan güvenini ve saygısını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez. Aksinin kabulü, hukuk devletinin varlığından söz edilmesini imkânsız kılar” denen kararda, AYM kararlarının yerine getirilmemesinin ayrıca “anayasanın üstünlüğü” ilkesini de işlevsiz hale getireceği kaydedildi.

‘KEYFİLİK’ ELEŞTİRİSİ

Atalay’ın tahliye edilmediğine, milletvekili olarak yasama faaliyetine katılamadığına işaret edilen kararda, “Yargıtay’ın anayasa hükümlerini gözardı ederek verdiği bir kararla şekillenen süreç, anayasanın sözüne açıkça aykırılık oluşturmuş ve neticede başvurucunun keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yol açmıştır” dendi.

Muammer Topal, İrfan Fidan ve Muhterem İnce, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik karara katılmadı ve muhalif kaldı. Üç ismin yazdığı ortak karşı oy gerekçesinde, Atalay’ın yargılandığı suçun, anayasanın 14. maddesi kapsamında kaldığı savunuldu.

BAKANLIK ARKA ÇIKTI

Öte yandan Adalet Bakanlığı’nın, dosyada Yargıtay’la benzer bir görüş sunması dikkat çekti. Bakanlık görüşünde, “anayasanın 14. maddesinin kapsamının yargı kararlarıyla öngörülebilir bir şekilde belirlenebileceği, Atalay’a isnat edilen suçun anayasanın 14. maddesi kapsamında kaldığı” savunuldu.