AKP'nin kalesinde yurttaş Kılıçdaroğlu'na dert yandı: Oylarımızı alıp sonra yüzümüze bakmıyorlar, bin pişmanız!

Yerel seçim startını Ankara'da veren CHP lideri Kılıçdaroğlu, Ankara Polatlı'dan sonra Sincan ilçesindeki Çokören köyünde mevsimlik işçi ve yurttaşlarla sohbet etti. Kılıçdaroğlu'na sıkıntılarını aktaran bir yurttaş, "Milletvekilleri yatıyor. Gelip bizi kandırıyorlar, oylarımızı alıyorlar. Ondan sonra yüzümüze bakan yok. Bin pişmanız" diye dert yakındı.

ANKA

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Sincan ilçesi Çokören köyünü ziyaret ederek mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını dinledi. Kılıçdaroğlu, daha sonra köy sakinleriyle bir araya geldi.

EN BÜYÜK SORUN ELEKTRİK VE SUSUZLUK

Kılıçdaroğlu ile sohbet eden Şanlıurfa Harranlı bir mevsimlik işçi, yaşadıkları sıkıntıları şöyle anlattı:

“4 aydır buradayım. Suyumuz yok, elektriğimiz yok, perişanız. Kimse bakmıyor bize. Burada 10 aile var. Her sene 50-60 kişi getiriyoruz. 30 yıldır bu köyde çalışıyorum. Urfa Harran’dan geliyoruz. 4 ay buradayım. Mayıs’ın 8’inden beri buradayım. Ağustos sonunda gideceğiz” diyen bir mevsimlik tarım işçisine Kılıçdaroğlu, “Çocukların eğitimiyle ilgili bir şey yapılıyor mu” diye sordu. İşçi hiçbir şey yapılmadığını söyledi.

Yevmiyenin 400 lira olduğunu söyleyen işçi, “Kurtarmıyor bizi, markete girdik mi çıkamıyoruz. Her şey pahalı. Boşuna çalışıyoruz. Burada pancar, soğan çapalıyoruz. Bu köyün ihtiyacına biz bakıyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu’nun sigortalarının olup olmadığını sorması üzerine işçi, “Yok, yok ne BAĞKUR ne sigorta… Hiçbir şeyimiz yok. Ömür boyu bu işte çalışacağız, Urfa’da bir şeyimiz yok. Burada da perişanız, Urfa’da da perişanız” dedi.

'BU SADECE SİZİN DEĞİL, TÜRKİYE'NİN SORUNU'

“Yaşamamız zor burada. En büyük sıkıntı elektrik ve su. Çadırlarımızı görüyorsunuz, sıcağın altında, elektrik olmayınca ne pervane çalışıyor ne bir şey. AK Parti Urfa milletvekilleri, yatıyorlar, hepsi yatıyor. Geliyorlar oraya, bizi kandırıyorlar, oylarımızı alıyorlar. Ondan sonra yüzümüze bakan yok. Bin pişmanız” diyen işçiye Kılıçdaroğlu, “Elektriği bilmiyorum ama su işini çözmek mümkün galiba. En azından günde bir tanker gelse onu bir şekliyle sağlamaya çalışırız. Büyükşehir Belediye başkanımıza söyleriz, ona göre bir şeyler yaparız. Sizin sorunlarınızı çözmek siyasetçinin, iktidardakilerin görevidir. Onların çözmesi lazım. Biz sizin sorunlarınızı kamuoyunun gündemine getirmek istiyoruz çünkü bu sadece sizin sorununuz değil, Türkiye’nin sorunu. Yeni bir sorun değil, söylüyor işte, 30 senedir bu işi yapıyor. 30 senede bir mesele çözülmüyorsa o zaman Türkiye’nin hangi sorununu çözdüler? 30 yıldır mevsimlik işçi var, hiçbirinizin sosyal güvenliği yok. Peki yarın öbür gün yaşınız ilerleyecek, kim bakacak size? Bir emekli maaşınız bile olmayacak sizin. Biz elimizden geleni yapacağız, en azından sizin dertlerinizi geniş kitlelere, siyasetçilere, Meclis’e duyuracağız. Niye bu sizin kaderiniz olsun, sizin kaderiniz böyle olmamalı” dedi.

'HERKESİN İŞİ, AŞI OLSUN İSTİYORUM'

Kılıçdaroğlu, daha sonra köy meydanında köylülerle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, burada şunları söyledi:

“Sizin yaşadığınız sorunların tamamını biliyorum çünkü bu sorunları sadece siz yaşamıyorsunuz. Türkiye coğrafyasının neresine giderseniz aynı sorunlar var. Ama bu sorunlar yeni de değil, öteden beri var. Eğer öteden beri bu sorunları çözemediysek hepimizin oturup düşünmesi lazım, niye çözemedik. Sizler çalışıyorsunuz, alın teri döküyorsunuz bazen tarlada, bazen dükkânda, bazen fabrikada. Hayatın her yerinde çalışıyorsunuz, insan çalışıyor. Aslında sizin sorunlarınıza çözüm üretmek için kanun da çıkmış. Ne diyor o kanun: Her yıl milli gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir. Bugüne kadar hiç verilmedi, kanunun gereği yapılmadı. Ama çiftçi kardeşlerimiz de ‘Kanunun öngördüğü parayı niye bize ödemiyorsunuz’ demedi. Demeniz lazım. Hak sizin hakkınız, dava açmanız lazım. ‘Benim hakkımı niye vermiyorsunuz’ demeniz lazım. Ama üniversiteyi bitirip işsiz gezen bir evladımız görünce onun derdi, benim derdim. Eğer genç bir çocuk işsizse annede, babada, komşuda huzur olmaz. Herkesin işi olsun, aşı olsun istiyorum.

'ÜRETİCİ DE TÜKETİCİ DE MAĞDUR'

Çalışıyorsunuz; buğday, arpa üretiyorsunuz, almıyorlar. Sanmayın ki sadece burada böyle, gidin, Konya’ya bakın, orada da böyle. Yüklüyor kamyona, götürüyor Toprak Mahsulleri Ofisi’nin önüne, ‘Şimdi alamayız, nem derecesine bakacağız’. Yine yüklüyor geriye götürüyor, her yükleyip götürmede 4 bin lira. Kime satacak buğdayını? Eskiden ofislerin üstünde yazardı: ‘Ofis çiftçinin kara gün dostudur’ diye. Şimdi öyle mi, ofis çiftçinin niye kara gün dostu olmuyor? Gazi Mustafa Kemal, daha köylü savaştan çıkıp kendi toprağıyla uğraşıp üretim yaptığı andan itibaren ‘Köylü milletin efendisidir’ diyor. Allah aşkına şimdi köylü milletin efendisi mi? Köylüyü aç bıraktınız. Soğan 4 buçuk liraya düşmüş, markette 24 buçuk, 25 lira. Nasıl oluyor bu, kim kazanıyor bu parayı? Üretici mağdur, tüketici de mağdur. Siyaset, kendi insanına kendi ülkesine sahip çıkmak, kendi ülkesinin çıkarlarını savunmak demektir. Eğer siyaseti böyle yapmazsak Türkiye geriye gider.

'SİYASETTE TAŞLAR YERİNE OTURACAKTIR'

Konya’dan küçük Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Devasa bir Türkiye Cumhuriyeti devletinde canlı hayvan, buğday, arpa, mercimek, et dışarıdan. Parayı siz veriyorsunuz, onlar kazanıyorlar, niye siz kazanmıyorsunuz? Aldığınız her şey vergili, ekmek de kefen bezi de dahil. Ayrımcılık değil; beraber olmak zorundayız. Gencecik evlatlarımızın geleceğini yeniden inşa etmek zorundayız. Kendi hakkınızı, toprağınızın hakkını, evlatlarınızın hakkını-hukukunu savunun. O zaman göreceksiniz ki siyasette taşlar yerine oturacaktır. Asıl hedef, herkesin ürettiğinin, alın terinin değerli olduğu, köylünün de milletin efendisi olduğu bir süreci yeniden inşa etmek. Bunu yapacağız.

'ADALET YÜRÜYÜŞÜ'NE DEĞİNDİ

400 kilometre yolu adalet için yürüdük çünkü yüce yaradan dünyayı adalet üzerine inşa etmiştir. Ben adaleti savunuyorsam tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunduğum için adaleti savunuyorum, işsiz kalan bir evladın hakkını savunduğum için adaleti savunuyorum. Mevlâna der ki: ‘Adalet kutup yıldızı gibidir. Yerinde sabit durur ama bütün kâinat onun etrafından döner.’ Adaletsiz bir dünya olmaz, bütün peygamberlerin temel görevi, adaleti ve ahlakı savunmaktır. Adalet ve ahlak kardeş kavramlardır. O açıdan hep beraber adaleti savunacağız. Adaleti savunmak, tarlada çalışıp, güneşin sıcağında toprağı işleyip, ürün elde edip, onun hakkını teslim almaktır. Burada 4 buçuk liraysa soğan 30 kilometre ötede şehirde 24 liraysa burada bir adaletsizlik var demektir. Üretmeyenin hakkını birilerine teslim etmek demektir. Tek kişi kalsam bile bunun mücadelesini vereceğim çünkü verdiğim mücadele bir hak mücadelesidir.”

'BÜTÜN ARAZİLERİMİZ HAZİNENİN'

Ambulans hemşiresi olan fakat ataması olmadığı için çalışmayan köy sakini şunları söyledi:

“Bizi onurlandırdınız, gururlandırdınız. Ama bizim gerçekten çok büyük isteklerimiz var. Birçok eksiğimiz var. Köyümüzü gördünüz, çok büyük, güzel, insanlarımız çok güzel, okumuşumuz çok fazla. Ama köyümüze bir katkı yok, herkes geliyor, siyasetini yapıyor ama zamanı olunca kapanıyor. Okulumuzun hiçbir düzeni yok, köyümüzün nüfusu çok fazla, dışarıdan hobi evlerimiz çok oldu. Bizim köyümüz merkezde, birçok köye giderken bizim köyümüzden geçilir. Bir sağlık ocağımız yok en önemlisi. Çiftçilik yapılıyor, hayvancılık var  bütün arazilerimiz Hazine’nin. Köylülerimize dağıtılmadı. Buraya yavaş yavaş imar giriyor, önce köylümüz kazansın, biz kazanalım. Kadınlarımıza iş olanağı sağlansın. Devletin bütün imkanlarını ben de istiyorum, benden bütün vergileri alıyor.”

'ŞU ANDA SÜT BULUNAMIYOR'

Bir köy sakini de şöyle konuştu:

“Hayvancılık yapamamamızın sebebi, meraların işgal altında olması. Et ve süt, hayvanı bedava besleyemediğimiz için pahalı. Eğer mera açık olsa bir tane çoban, 300 tane büyükbaş hayvanı güder. Bunun pahalı olmasının sebebi tamamen hükümetin 20 yıldır izlediği hayvanları ahırlara, insanları da AVM’ye doldurdular. Doğru düzgün bir tarım bakanı gelse bu millet ayda bir defa süt banyosu yapar. Şu anda süt bulunamıyor. Mevsimlik işçiler, çocuklarının biberonuna gazlı içecek dolduruyorlar. Böyle vahim bir durum var, 4-5 yıldır.”