5 Nisan "Savunma" Günü - Av. Atilla Özen
İstanbul Barosu avukatlarından Atilla Özen, 5 Nisan Avukatlar Günü vesilesiyle bir yazı kaleme aldı.
cumhuriyet.com.trHer meslek için günü geldiğinde bir kutlama ve kutsama yapılır. Sorunları dile getirilir. Bazen çözüm vaatlerinde bulunulup bir sonraki yıla kadar temennilerle yetinilir. Bugün de 5 Nisan, Avukatlar Günü.
Osmanlı döneminde dava vekilliği vardı. Dava vekilleri arasında Hukuk Fakültesi mezunu olmayanlar da bulunurdu. Dernek şeklinde örgütlenmişlerdi. Günümüzdeki tüzük karşılığı olan nizamname ile dernek statüsündeki Dersaâdet Dava Vekilleri Cemiyeti kuruldu. Gelecekte İstanbul Barosunu oluşturacak olan bu cemiyetin ilk genel kurulu, 5 Nisan 1878 yılında yapıldı. Bu nedenle 5 Nisan hem İstanbul Barosu’nun kuruluş yıldönümü, hem de ileride avukatlar günü olarak kutlanması benimsenip kabul olunacak gün oldu.
Ülkemizde avukatlığın çağdaş hali ile kabulü, Cumhuriyet rejimine geçişle mümkün oldu. Cumhuriyetin ilk kanunları arasında, 1924 tarihli Muhamat Kanunu geliyordu. Bu, henüz yeni kurulan Cumhuriyet idaresinin hukuka ve savunmaya verdiği önemin bir göstergesiydi. Bundan hemen 2 yıl sonra da; hakkın koruyucusu, kişiler üzerindeki suçlamanın defedicisi, himaye eden anlamındaki “muhami” ibaresi, günümüz karşılığı olan “avukat” adını aldı. Dernek statüsünde cemiyet olan topluluğu ise baro oldu.
1938 yılında baroların katılımıyla, günümüz Avukatlık Kanunu’na esin kaynağı olan 3499 sayılı Avukatlık Kanunu kabul edildi. Bu yüzden avukatlar arasında “Büyük Kanun” olarak adlandırıldı. Bu kanun için Cumhuriyet idaresine teşekkür edildi.
1969 yılında, halen yürürlükte olan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu kabul edildi. Bu kanun, 2001 yılında köklü değişikliklere uğradı. Son çeyrek yüzyılda neredeyse tüm temel kanunlar günümüz ve gelecekteki ihtiyaçlar doğrultusunda ele alınmasına rağmen, 54 yıldır mevcut Avukatlık Kanunu değişikliğe uğramayarak günümüze kadar varlığını sürdürdü. Avukatlar ve baroların etkinliklerinin azaltılmasına yönelik yasa tasarıları ise Bakanlık raflarında bekletildi.
Yargı reformu paketlerinde ise yeşil pasaport dışında kayda değer bir gelişme görülmedi. Mesleğe yeni başlayan avukatlar için devlet vergi ve sigorta primlerinde indirim ve muafiyete gitmezken, baroların alacağı olan aidatlarda önce indirime ardından muafiyete gitti.
Çok sayıda açılan ve nitelik sorunu olan hukuk fakülteleriyle birlikte hormonlu bir hukukçu büyümesi oldu. Belki de planlı olan bu büyüme, yargıda nitelik sorununa yol açtı. Böylelikle kuvvetler ayrılığının yargı ayağı topalladı.
Siyasal iktidarlar tarafından hep sorunlu kesim olarak görülen avukatlar ve baroların kamu otoritesiyle uyumlu olmaları arzulanmakta. Yakın gelecekte devlete bağlı ve bağımlı avukatlık gündeme gelebilir. Bunun planları ve işaretleri görülüyor.
Gelecekteki avukatlıkta önce şirketleşmeye ardından kartelleşmeye gidilmesi, yabancı sermayenin hukuk ve avukatlık alanına girişindeki sınırlamaların kaldırılması, hukuki uyuşmazlıkların yargı dışına çıkartılıp yargı dışı aktörlerle çözümlenme girişimleri, bizleri bekleyebilecek senaryolar.
Yapay zekâ yakın gelecekte yargının ve avukatlığın yardımcı bir elemanı mı olur yoksa yerine mi geçer bilinmez ama kalıp dilekçe, savunma, yargılama ve kararlarla, robotik yargılamaya geçilmiş durumda. Oysa duyu ve vicdanın olmadığı bir yargının, neticeden bağımsız olarak adil olduğu söylenemez.
Avukatların, bundan 50 yıl önce de görevlerini yerine getirmelerinden kaynaklı günümüze benzer sorunları vardı. Örneğin duruşma günlerinin çok ileri tarihe verilmesi, bitmeyen davalar, istinaf ve temyiz yargılamaları, infaz edilemeyen kararlar, nitelikli yargı ve yargıç, adliyelerdeki tuvalet ve asansör sorunları, duruşma zabıtlarından örnek alma, savunma için gerekli olan bilgiye ve belgeye erişme, dosya inceleme, gizliliğe ve güvenliğe takılma, mesleğin tekel hakkına yönelmiş müdahaleler, vergilendirmeden kaynaklı sorunlar... Saymakla bitmez.
Avukattan alınan hizmet, tüketilen bir hizmet gibi görüldü. Kamu hizmeti işlevi, hep avukat aleyhine yorumlandı.
Esasen en önemli iki sorun bulunmakta. Birincisi; adliyede, kamu kurumlarında ve devlet nezdinde avukatın yargı sisteminin bir unsuru olarak görülmeyişinden kaynaklıdır.
Yasaya rağmen yakın zamana kadar kurumlarda avukatlık kimliği bile resmi kimlik kabul edilmedi.
Siyasal iktidarların avukata bakışı bu iken toplumun avukata bakışı nedir?
Görevlerinden kaynaklı tehdit edilen, darbedilen, öldürülen avukatları daha çok duyar olduk.
Geçim sıkıntısı ve buna bağlı psikolojik sorunları nedeniyle intihar edenleri…
İkincisi, hukuk devleti olunmayışıdır. Devletin bile yargı kararını tanımadığı, yargının bağımsızlığına doğrudan yahut dolaylı olarak tesir edildiği bir ortamda, yargının nitelik sorununu tartışmak lüks bir çabadır.
Ülkede yargı yoluyla yapılan operasyonlarla dizayn girişimlerinden dolayı zaten savunma cephesinde uzun zamandır “Avukatlar Günü Artık Bizim 1 Mayıs’ımız” denilerek yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti tartışılmıyor. 5 Nisan da Avukatlar Günü olarak kutlanmıyor.
Geç ve kötü de işlese halk tarafından adliyede aranan adalet; yürüyüş ve nöbetlerden sonra şimdilerde sosyal medyada bulunmaya çalışılıyor.
Şu kadarı muhakkak ki ancak demokratik bir hukuk devletinde var olabilen geniş manada bilinçli ve duyarlı toplum, gerçek anlamda yargı bağımsızlığı ve savunmanın kutsallığının teminatıdır. Bu nedenle 5 Nisan, bir Avukatlar Günü olmasından çok, toplumun demokrasiyi ve hukuku savunma günüdür.