15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi 53. yılında: 'Bu bir haysiyet mücadelesiydi'
Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran direnişi, 53. yılını geride bıraktı. Cumhuriyet'e konuşan Zafer Aydın, “Dün 15-16 Haziran direnişini yaratan işçiler bugün yine aynı şekilde mücadele edebilir” dedi.
Cengiz KaragözTürkiye tarihinin en büyük işçi mücadelesi olan ‘15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin üzerinden 53 yıl geçti. İki gün boyunca süren ve Türkiye’nin birçok yerine yayılan direniş ülkede hala emek mücadelesine ışık tutuyor. Söz konusu direniş, 1970’te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası’nda değişiklik yapan tasarıya karşı İstanbul’da başlamış ve Türkiye’nin birçok yerine yayılmıştı. Emek tarihine yönelik çalışmalarıyla bilinen yazar Zafer Aydın, 15-16 Haziran direnişinin önemini Cumhuriyet’e anlattı.
(Zafer Aydın)
Söz konusu direnişin Türkiye’de işçilere karşı olan bakışı değiştirdiğini ifade eden Aydın, “Bu direniş Türkiye’nin en büyük işçi direnişiydi. Bu direnişi 60’lı yılların başından itibaren başlayan sınıf mücadelesinin bir sonucu olarak niteleyebiliriz. Bu direniş işçi haklarını kazanma mücadelesinin içinde mayalanmıştır. 1961 Saraçhane Mitingi ve 1963 Kavel Direnişi gibi büyük işçi direnişleri 15-16 Haziran’a giden yolu açtı” dedi.
‘İŞÇİLERE HIRSIZ GİBİ DAVRANIYORLARDI’
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) TÜRK-İŞ’ten ayrılarak sendikal mücadeleyi sınıf mücadelesinin içinde gören bir anlayışla mücadele örgütlediğini ifade eden Aydın, “DİSK’in kurulmasıyla birlikte işçi hakları anlamında önemli mücadeleler örgütledi ve önemli toplu iş sözleşmeleri imzaladı. Bununla birlikte DİSK işçilerin gözünde önemli bir hale geldi. Bunun tek nedeni de önemli TİS imzalanması değil, DİSK işçilerin haysiyetini savunma örgütü olarak da anlam kazandı. DİSK’ten önce işçiler fabrikaya giriş çıkışlarda birer hırsız gibi üstleri aranıyordu. Tuvalette geçen zamanları kontrol altında tutmak için işçileri marka ile tuvalete yolluyorlardı. Ustabaşları dahil bütün idaerecilerin karşısında esas duruşta durmak zorundalardı. DİSK’in mücadelesiyle bütün bu uygulamalara son verildi” ifadelerini kullandı.
EMEKÇİLER ‘BURADAYIZ’ DEDİ...
Söz konusu süreçte sermayenin nasıl bir tavır takındığını belirten Aydın, “İşverenler işçileri sarı sendikalarla üye yaptılar. DİSK’in çoğunlukta olduğu fabrikalarda sahte evraklarla bunu bozmaya çalışıyorlardı ve buna karşı açılan davalar da yargıdan geri dönüyordu. Sonra DİSK kapatılmak istendi ve işçinin aleyhine bazı yasal düzenlemeler konuşulmaya başlandı” ifadelerini kullandı.
İşçilerin elinde mücadele etmekten başka bir şey kalmadığını belirten Aydın, “DİSK’in kapatılmak istenmesi 15-16 Haziran’ı yarattı. İşçiler önce üretimi durdurdu, üretim durduktan sonra sokaklara çıkıp ‘Biz buradayız ve bizim hangi sendikaya üye olacağımıza ancak biz karar veririz’ dediler. Yani 15-16 Haziran işçilerin sendikal haklarını, özgürlüklerini ve haysiyetlerini koruma eylemidir” diye konuştu.
‘MÜCADELENİN KAYNAĞI DURUYOR’
Direnişin bugünkü önemine de vurgu yapan Aydın, “Üretimin ve istihdamın yapısı değişmiş olabilir. Ekonomik yapı değişmiş olabilir. Aradan çok zaman geçmiş olabilir. Ama dün işçileri harekete geçiren şey bugün değişmedi. O da işçilerin ortak çıkarlarına olan saldırı. Siyasal iktidar, işçilerin haklarını budamaya devam ediyor. Dünle bugün arasındaki fark işçinin iradesine başvurup, onu örgütleyip onunla birlikte mücadeleye giren dinamiklerin bugün var olmaması. İşçilerin kollektif eyleminin kaynağı değişmedi. Dün 15-16 Haziran direnişini yaratan işçiler bugün yine aynı şekilde mücadele edebilir” ifadelerini kullandı.