Tövbe, bir daha yapmam!

Tamam, kabul: Başbakan Justin Trudeau yakışıklı, sempatik, enerjik bir delikanlı; iyi çocuk yani. Fakat çok gaf yapıyor, pot kırıyor, sonra ha bire özür diliyor. İşte Kanada’nın son mühim havadisi budur.

Mahmut Şenol - Kanada (Alberta)

2015’te seçildiğinden beri, üç seçim atlatıp azınlık hükümetleriyle işi idare eden Trudeau, devlet adına muhataplarından defalarca af diledi. Bunlar, Kanada tarihinde yaşanmış şeylere ait. Mesela, Kanada yerlisi Kızılderililere uygulanan mezalim ortaya çıktıkça, sonra II. Dünya Savaşı’nda İtalyanlar toplama kamplarına alındığı için ve daha başka tarihi olaylar üzerine. Özür dilemesi son altı yılda böylece moda oldu. Bunlar devlet işi, fakat kişisel edimlerine ait şimdiye dek sekiz defa özür dilemesi, artık yeter dedirtiyor olmalı ki galiba çevresinde onu uyaran da olmadığından yeni bir af dilemeye kalkışmasın diye gözünün içine bakılıyor.

Trudeau’nun neredeyse önüne çıkana selam verir, herkesle tokalaşır gibi habire “Affedersiniz, vallahi pişmanım, söz bir daha olmaz” tarzında, üzüntülü bir yüz ifadesi takınıp özür dilemesi, samimiyetini ve değerini de yitirmeye başladı. Ulusal anma günü olan “Milli Sadakat ve Barışma” (National Day for Truth and Reconciliation) diye Türkçeye çevirebileceğimiz bir özel günde ailesini alıp okyanus kenarında tatile gitmişti; uyaranı da yok demek. Ardından, soykırım anlamında özellikle hassas olan Kanada yerlileri buna çok gücenip başbakana darıldı. Trudeau derhal kurmalı oyuncak asker gibi “Yapmamalıydım, özür dilerim, bir daha mı!” dedi, vaziyeti kurtardı. Gelecek sefer hangi mesele üzerine af dileyecek, bakalım göreceğiz.

SU KRİZİ

Kanada yerlilerine ait sorunlar da bitecek gibi görünmüyor; “bu pilav daha çok su kaldırır.” Su deyince en son olarak kuzeydeki Nunavut Özerk Bölgesi’nin en büyük kenti İqaluit’te içme suyu krizi gündemdeydi. Musluktan akan suyun tefessüh-kokuşmaya uğrayıp bakterileri bir yana, mazot-benzin koktuğu haberi, okuyana ve işitene, “Duy da inanma!” dedirtecek durumdadır. On bin nüfuslu, çoğunluğu İnuk yerli kabilesinden olan halk susuz kalınca Afrika belgesellerinde gördüğümüz gibi ellerinde kovalarla civardaki ırmaklara koşturdu. Dünya tatlı suyu kaynaklarının yüzde 25’ine sahip olan, yine içilebilir su kaynağı olarak dünyadaki toplam rezervin yüzde 8’ini elinde tutan Kanada’da bu olacak şey değil, ama oldu! Uzak mesafelere hizmet vermesi zor, ama bu da kabul edilir şey değil. İqaluit’e karayolu, demiryolu yok; uçakla dört saatte gidilebilen bu ücra yerde hizmet aksayınca “Beyazların federal hükümeti yerlileri ihmal etti” diye algının seçiciliği devreye giriyor. Herkes kendince haklı!

Türkçede Eskimo diye adlandırılan yerli halktan nüfusuyla üç özerk bölgesi, ayrıca 10 eyaletindeki yerlilerin yerleşim alanları, kentlerde evsiz barksız yaşayan bu insanların koşulları, talepleri çözülmemiş sorun olarak önümüzdeki yıllar boyu süreceği benziyor. Hem eyaletlerden alınan vergilerin büyük kısmı federal yönetimce buralara aktarılıyor hem eyaletler ayrıca yerel yardımlarla “İlk Halk-First Nation” olarak resmi hitap gören yerlilere el uzatıyor. Veren şikâyetçi, alan ise bunu yetersiz buluyor. Latince denildiği gibi “Generis Humani Quarelis”; insanın şikâyeti bitmez!

VERGİ TARTIŞMASI

Neyse ki demokratik yaşam şikâyetlerin karşılık görebileceği tek alan; elimizde kalan bu. Demokrasi kesintisiz sürünce sorunların çaresi kolayca bulunuyor. Bunun yolu da seçim ve kamuoyunu hep canlı tutmak olmalı. Kanada kışa girerken iki seçim yaşadı, birincisi federal seçimdi, tüm ülke oylamaya gitti; ikincisi pek çok eyalette sırası gelen yerel seçimlerdi. 

Bunlardan birisini Alberta’da yaşadık. Eyalet başkanı sağ politikacı Jason Kenny, salgın sürecinde fiyaskosuna rağmen kamuoyu yoklaması gibi, yerel seçimlere bir de referandum ekleyip “Federal Eşitleyici Vergiye” itiraz etmeyi sorguladı. Mesele şu: 10 eyalet federal yasa gereği zenginden yoksula anlayışına göre merkezi hükümet bütçesindeki bir fona para aktarıyor; sonra bu para ihtiyacı olana gönderiliyor. Buna eyaletler arası eşitleyici ödeme deniyor. 

Alberta, petrol gelirinden ötürü kazancı fazla olunca, yoksul kalmış, örneğin balıkçılık dışında denizi seyretmekle vakit geçiren Labrador eyaletine harçlık gönderiyordu. Bunun İngilizcedeki “Burn the candle at both ends” deyişi gibi, iki tarafı yanan mum olup hem yararı hem zararı var: Biri yer öteki bakar misali yoksul eyalet zenginin kazancına ortaklık istiyor, e madem aynı ülkedeyiz, komşuda pişer bize de düşer, diyor. Diğeri ise çalışıp kazanıyorum, kapımda dilenci mi besleyeceğim diye öfkeleniyor. İkisi de haklı! 

Şimdi Alberta vergiden kaytarmanın yolunu halka referandumla sordu, aldığı cevap da henüz açıklanmadı; nedeni de anlaşılamadı. Aslında çıkacak neticenin anayasal etkisi yok. Eyalet başkanı bunu bilmez mi, bilir! Fakat hem kamuoyunda cesur başkan izlenimi vermek hem de federal başkent Ottowa’yla pazarlığa girişmek için kapı açmaya çalışıyor; fakat kolay değil. Zira Alberta’nın da gün gelip ötekilere avuç açmayacağı söylenemez. Bugünün yarını da var! Kısacası referandumun aslında tesiri yok. Mesele, azıcık yaygara koparmak. Divan şairi Fuzuli’nin dizelerinde olduğu gibi: “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!”


senolasenola@gmail.com