Rüzgârın öyküsü

Eduardo Galeano, denizci rüzgârlarının ortaya çıkışından söz ederken eski denizcilerin anlattıkları hikâyelere değinir. Kadim zamanlarda deniz, üzerinde hiçbir dalga ve çırpıntı olmayan devasa boyuttaki hareketsiz bir göl gibiymiş.

Elif Günsel / Güney Afrika (Cape Town)

“Gemiler sadece kürek çekerek ilerleyebiliyormuş. Günün birinde, zamanın içinde kaybolan bir kano dünyanın öbür tarafına varmış ve rüzgârların yaşadığı adayı bulmuş. Denizciler onları yakalamış ve esmeye mecbur bırakmışlar. Tutsak rüzgârların ittiği kano suyun üzerinde süzülürken asırlardan beri kürek çekmekten canı çıkan denizciler nihayet uykuya yatabilmişler. Ve asla uyanmamışlar. Kano bir kayalığa çarpmış. Rüzgârlar o zamandan beri eskiden evleri olan o adayı aramaya devam ederler. Dünyanın dört bir yanındaki denizlerde alizeleri, musonları ve siklonları boş yere estirip dururlar. Bazen de o kaçırmanın intikamını almak için, yollarına çıkan gemileri batırırlar.” 

HİDDETLİ KARŞILAŞMA

O görünmez ve dokunulmaz olan, kimi zaman fısıldayan kimi zaman kükreyen kadim dostumuz “rüzgâr” ile Table Körfezi’nde yolumuz kesişti. Belli ki havasında değildi. Hikâyede anlatıldığı üzere, sanki yıllardır kaybettiği evini aramaktan yorgun düşmüş, adeta öfkeden deliye dönmüştü. Hıncını yoluna çıkan ilk tekneden almaya ant içmiş gibiydi. Rüzgâr kontrol edilemeyen kamçılı sağanakları ile denizin dalgalarını köpürttü ve hiddetini tüm Atlantik Okyanusu’na saçtı.

Deneyimli kaptanımız, birçok fırtınayı görmüş, denizlerin her türlü sırrını çözdüğünü sanan biriydi. Ancak hiçbir rüzgârın öfkesi onu hiç bu kadar derinden etkilememişti. Ne önlem alırsa alsın rüzgâr teknemize meydan okumaya kararlıydı. Rüzgârın kırbacı yelkenini yırtmış, halatlarını başıboş bırakmıştı. Rüzgârın öfkesinin dinmesini beklemek yerine savrulan halatları kontrol etmeye karar verdi. Keşke sabırlı olsaydı! Havada şaklayan bir halat işaret parmağına dolandı, yukarı doğru çekti ve yüzüne can acısının gölgesini düşürdü. Kaptan arkadaşımız acı içinde kanlar sızan parmağına baktı. 

Sadece ince bir deri parçasının tuttuğu uzvunu diğer elinin parmakları ile yerine tutturmaya çalıştı. Ama nafile… Gerisi malumunuz; en hızlısından sahil güvenlik botunun yaralı kaptanı tekneden alıp en yakın sağlık kuruluşuna yetiştirme çabası. Geride kalanlara hâkim olan birkaç dakikalık şok dalgası ve engin maviliklere bomboş bakan şaşkın gözlerimiz. Neyse ki dümene geçen diğer tecrübeli arkadaşın teknenin sorumluluğu alması ile yaşanan bizdeki kısa süreli akıl tutulması da sona erdi. Seyirden alınması gereken bir ders daha! Acil durumlarda kaptan işlevsiz kalırsa, kontrolü eline alacak diğer tecrübeli bir gemicinin yedekte olması son derece önemli.

DENİZLE KÜSLÜK OLMAZ

Aradan günler geçti. Parmaksız kaptanımız ile marinada karşılaştık. Yeni seyir rotası için hazırlıkları tamamlama telaşı içindeydi. Şaşırdık... Bir süre denizden ve rüzgârlardan uzak kalmayı yeğleyeceğini umuyorduk. Yanılmışız. 

Denizci, denizde başına ne gelirse gelsin asla denizlere küsemezdi. Onun için deniz, bir öğretmen, bir arkadaş ve bir evdi. Yaşamının büyük bir kısmını bu tuzlu kucakla paylaşmıştı ve deniz, onun en sadık dostu olmuştu. Rüzgâr ve deniz ikilisi ara ara başını belaya koysa da yelkenciliğe ilişkin her türlü kötü anıyı geride bırakmaya yeminliydi. Rüzgâr ince fısıltılarla kulaklarını okşasa da kükrese de ondan asla vazgeçemeyeceğini biliyordu. 

elifgunsel@yahoo.com