Lizbon’un ‘Amolador’ları
Bir cumartesi sabahı, uzaktan belli belirsiz duyulan bir flüt ezgisi havada daireler çizerek uçuşan kelebekler gibi açık balkon kapısından gibi içeri girdi. Mahallede bisikletiyle dolaşan adam, panflütüyle çaldığı o hoş melodiyle sabah sakinliğini boydan boya yarıyordu.
Ayşenur Tanrıverdi / Portekiz (Lizbon)Onlar Lizbon’un “Amolador”ları, yani bıçak bileyicileri, eski bir mesleğin varisleri. Her ne kadar sesi duyduğunuzdan emin olsanız da balkondan bakınca onu hemen göremiyorsunuz. Aerofon tipi bir enstrüman olan panflütün titreşimleri öyle hafif ve uçucu ki bisikletin giremediği her sokağa, her eve girip çıkabiliyor. Pastoral Tanrı Pan, su kamışlarıyla yaptığı panflütü nehir kenarında çaldığında bu büyüleyici müziğin etkisine kapılan peri kızları onun etrafını sararlarmış.
GEZGİN TÜCCARLAR
“Bileme makineleri” anlamına gelen Amoladores’in, İspanya Galiçya bölgesinin düşsel bir kanyon manzarasına sahip Nogueira de Ramuín köyünden geldiği biliniyor. İş bağlantılarını genişletmek için gezen ve sınırları geçen bıçak bileyicileriyle birlikte 20. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın diğer şehirlerine yayıldı ve giderek Portekiz’e özgü bir ticaret haline geldi. Portekiz’in ticari geçmişi, yüzyıllar boyunca özellikle Lizbon’da gezgin tüccarlar tarafından şekillendi. Yiyecek, hırdavat veya ev eşyası satan sokak satıcıları bazen şarkılar söyleyerek bazen kendilerine özgü bir ıslıkla bazen de düdük veya flütlerle mahalleye gelişlerini duyurdular. Bugün genellikle bıçak ve terzi makaslarını bileyliyorlar, eskisi kadar sık olmasa da şemsiye ve tencere tamirleri de devam ediyor. Artık kaç kişi kırılan şemsiyesini tamir ettirmeyi düşünüyor ki?
GÜNDELİK YAŞAMIN SESLERİ
Bugün Madragoa, Mouraria, Bairro Alto, Alcantara veya Calçada da Ajuda’daki balık pazarı civarında görebileceğimiz bileyiciler, mekanik bir bileme taşı aksamı yerleştirilen bisiklet sistemine geçmeden önce yaya olarak hareket ediyorlardı. Dikiş makinesi pedalına benzer bir pedalla çalıştırılan çark, hareketi taşlama çarkına iletiyordu. Hem bu sabit sistemin orijinal halini hem de bisikletli mekanizmayı Wim Wenders’ın 1994 yapımı “Lisbon Story” adlı filminde de görebiliyoruz. Filmdeki Winter karakteri bir ses kayıtçısıdır ve yönetmen arkadaşının ona bıraktığı sessiz şehir görüntülerini tamamlamak için bütün gün elinde kocaman bir mikrofonla Lizbon sokaklarını gezerek gündelik yaşamın seslerini kaydederken bir yandan şehri keşfeder ve ona âşık olur. Tramvay gıcırtılarının, çamaşır yıkayan kadınların, koşuşan çocuk çığlıklarının eşlik ettiği bu sesler arasında elbette bıçak bileyicilerinin sesleri de vardır. Winter, var gücüyle pedal çeviren bu adamı görünce hemen yanında biter ve onu sanki başka bir yüzyıla ait biriymiş gibi hayranlıkla izler.
SEYYAR BOYACILAR
Yine eski bir meslek olan seyyar ayakkabı boyacıları da tıpkı İstanbul’daki gibi Lizbon’da da halen varlığını sürdürüyor.
Eski ve yeninin bir arada yaşadığı şehirlerin gösterişsiz doluluğu insana bir tatmin duygusu veriyor. Böylece bir çarşafın altına kafasını sokup Pessoa şiirleri okuyarak mest olan Winter karakteri gibi başka hiçbir şeye ihtiyaç duymamanın mutluluğu, benliği kuşatıyor. Hayat o andan sonra artık yakalanması, peşinden koşulması değil hissedilmesi gereken bir şeye dönüşüyor.
Derler ki mahallenizden bir “Amolador”un flüt melodisi geçtiğinde bulutlar yağmur getirirmiş. Şemsiyelerin tamir edildiği döneme ait olduğu açık olan bu rivayet yine de anlatılması güzel bir hikâye... Flüt sesi uzaklaştıkça sanki onu hâlâ duyuyormuşsunuz gibi bir süre kulağınızda asılı kalır ve aniden bastıran yağmur sesine karışarak kaybolur.