Kızlar vazgeçmeyin, bir meslek edinin!

Lozan Antlaşması, Medeni Kanun, Heidi, Nespresso... İsviçre, Türkiye’yi yıllar içinde nasıl etkiledi diye sorsak muhtemelen aklınıza ilk bunlar gelir. Benim temennim; bu cevaplar arasına yakın bir gelecekte en az İsviçre’deki kadar kıymet gören bir mesleki eğitim modelinin de yerleşmesidir.

Aslıhan Dağıstanlı Aysev(Cenevre)

1931’de “İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve tekniği versin fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun” diyen başöğretmen Atatürk’ü buradan bir kez daha hatırlayalım. Ta o zaman görmüştü, mesleki eğitimin milli eğitimin bel kemiği olduğunu. Yüksek öğrenimimi 1990’larda Türkiye’de bitirdim. Yurtdışına kapağı atmanın öncelik olmadığı tarihlerde. O sıralar apartman üniversiteleri henüz icat edilmemişti. Rektörümüz seçimle gelir, üniversitemiz dünya sıralamasında ilk elliye girer, hocalarımız eylemle değil araştırma yapmakla ilgilenirdi. Haliyle mezun olur olmaz işe alınacağımdan emindim. Bugün o kadar emin olamazdım.

TÜİK’in 2022 yılı verilerine göre üniversiteli oranında liderlik ettiğimiz Avrupa’nın tersine, bizde diploma aldıkça işsizlik oranı artıyor. Genel işsizlik yüzde 10.4 iken yükseköğretim mezunu işsizlerin oranı yüzde 11.3. Ortalıkta yüz binlerce genç, diploması elinde iş arıyor.

Bu gençler İsviçre’de yaşasaydı üçte ikisi üniversiteli olmak için paralanmayacak, ortaokuldan sonra mesleki eğitimi seçecek, Türkiye’deki önyargının aksine “mesleki eğitim veren liseler ve yüksek okulları başarısızlık değil, başarıya ve kazanca giden farklı bir yol” olarak görecek, okulu bitirdiğinde yüzde 96 ihtimalle tam da istediği işe girecek, becerileri kıymet görecek ve yüksek öğrenim görmüş başka bir yaşıtıyla benzer bir maaş alacaktı.

Üniversite eğitimi harika bir tecrübe olsa da herkesin teorik ve akademik bilgiye ilgisi olmayabilir. Fakat her bireyin keşfedilmeyi bekleyen, hayatını alın teriyle kazanabileceği, onurlu bir yeteneği mutlaka vardır. Önemli olan bunu fark edip ekonomik faydaya çevirmektir. Bu yetenekler heba olmak yerine keşfedilse hem ekonomi hem de gençlik kazanır. İsviçre gibi ülkeler bunu iyi yapıyor. O yüzden ülkemde ne zaman özellikle bir kız çocuğu “Aslıhan hocam, sınıfta kalırsam, üniversiteyi kazanamazsam beni hemen evlendirecekler” diye içini dökse ya da “Mezun oldum, işsizim, evlenmeliyim” dese aklıma bu geliyor. Özgürlük baba ocağından kocanınkine giderek değil, kendi ekonomik gücüne kavuşarak sağlanır.

NEDEN İSVİÇRE’Yİ ÖRNEK ALALIM?

İsviçre kadın hareketi konusunda olmasa da ülkenin genelindeki eğitim yaklaşımı ve başarısıyla iyi bir örnek. Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) 2023 Küresel Rekabet Raporu’na göre dünyanın üçüncü en rekabetçi ve yenilikçi ekonomisi. Aynı enstitünün 2023 Dünya Yetenek Sıralaması’nda da son 10 yılın yetenek şampiyonu. Hem ülke içinde yetenek yetiştirmede hem de yurtdışından yetenek çekme konusunda açık ara küresel lider. Huzur imajı ve yüksek maaşlarıyla dünyadaki beyin göçünün bir numaralı merkezi. Lüksemburg ve İzlanda arkasından geliyor. ABD 15. sırada. 64 ülke içinde Türkiye 49. Kazakistan, BAE ve Yunanistan’ın bir hayli gerisinde. Meksika, Venezüella, Moğolistan’ın önünde bir yerde.

MESLEKİ EĞİTİMİN ÖNEMİ

İsviçre’nin başarısının itici gücü, beyin göçünün mıknatısı olması yanında eğitime dünyada en çok yatırım yapan ülkelerin başını çekmesi. Esnek, ihtiyaca yönelik, kaliteli ve iki koldan yürüyen bir eğitim sistemi var. ETH, EPFL, HEC, St. Gallen gibi dünyanın en iyi üniversitelerinde zehir gibi beyinler yetiştiriyor. Sonra da bu beyinlerin icatlarını, öngördükleri yenilikleri üst düzey bir mesleki eğitim alan teknik elemanlara ürettiriyor. “Voila!” Dünyanın en inovatif ülkesinin formülü işte bu. Malları da primli satılıyor. Çünkü malı sadece yenilikçi değil, aynı zamanda güvenilir. Akmaz, kokmaz, iki günde bozulmaz: “Made in Switzerland.”

Mesleki eğitimin kökü, zanaatkâr yetiştiren işletmelere dayanıyor. 240 farklı meslek dalını kapsayan bol seçenekli, ülke çapında tanınan ve kıymet gören, pragmatik bir sistemleri var. İki ile dört yıl sürüyor. Haftada bir veya iki gün sınıf dersleri veriliyor. Geri kalan günlerde de öğrenciler ücretli çıraklık yapıyor. Bizdeki sistem benzese de yeterli değil.

Cenevre’de edindiğim arkadaşlarım arasında reklamcılar, kurumsal yöneticiler, bankacılar var ve Türkiye’de alışık olmadığımız bir şekilde pek çoğu ticari lise mezunu. Sosyal statüleri de işleri de dünya geneline kıyasla gayet iyi. Üç-dört dil konuşuyorlar, mitoloji, felsefe, sanat tarihi biliyorlar. Başka bir ülkedeki ortalama bir üniversite mezununa göre daha donanımlılar. Evime sigortayı kontrole gelip doktor muayenesiyle aynı tutarda fatura kesen elektrikçi de öyle. Evde bir şey bozulmasın diye dua ediyorum...

İsviçre’de ayrıca “Made in Switzerland” kalitesinde master planları var. Federasyon ve yerel yönetimler oturup önümüzdeki yıllarda kaç tane avukata, doktora, hemşireye, elektrikçiye ihtiyaç olacak bakıyor, buna göre örneğin o sene kaç kişi avukat çıksın hesaplıyor. İşgücü piyasasının gereksinimleri doğrultusunda eğitimi yönlendiriyor. Diplomalı işsizler yerine herkesin iş sahibi olmasını amaçlıyorlar. Kapitalistler ama çok da pratikler.

AVRUPA KALİFİYE İŞGÜCÜ PEŞİNDE

İsviçre gibi ikili bir mesleki eğitim ve öğretim sisteminden yararlanan Almanya, Avusturya gibi ülkelerde de işsizlik oranı düşük. Model işliyor. Mesela hemşire, hasta bakıcı, inşaat teknisyeni, tesisatçı, elektrikçi, aşçı veya grafik tasarımcıysan Almanya’da çalışma vizen hazır. Türkiye’den beyin göçüyle ayrılan hekimlere, bilim insanlarına, mühendislere önümüzdeki günlerde gittikçe artan bir sayıda meslek okulu mezunlarının, teknisyenlerin, zanaatkârların, hasta bakıcıların ve yapay zekânın yapamadığı ne iş varsa yapanların eklenmesi an meselesi.

NE DURUYORUZ?

Nasıl ki kaplumbağalar bile ancak başını çıkarınca ilerler, bugün nerede olduğumuz değil, nereye gitmeyi kafayı koyduğumuz kendi geleceğimizi tarifler. Kıssadan hisse: Eğitim eldeki elmas madenini pırlantaya çevirmeye yarar. Planlı programlı ihtiyaca yönelik yapılırsa hem bireyi hem ülkeyi ışıldatır. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip Türkiye’nin elması bol ve pırlantaya çevirmek mümkün. Ne duruyoruz?

Ve tabii son sözüm kızlar için... Aman kızlar, üniversite olmasa da vazgeçmeyin, mutlaka bir meslek edinin. Pırlanta sizsiniz. O yüzüğü parmağınıza evlenmeden önce siz kendiniz takın.