Eklesia kitapçısı - Mahmut Şenol

Batı’da modern devletlerin kuruluş tarihi Ortaçağ ve kiliseleri olmaksızın anlaşılamaz...

cumhuriyet.com.tr

“Karanlık Çağ” dense de kendince bir aydınlığı var: Manastırlarda Antik Yunan-Latin dönemin el yazmaları çoğaltılıyor, elden ele geçiyordu. Azımsanmayacak bir kültür transferi! O manastırlarda göz nuru, el emeği döken rahip ve rahibelere müteşekkiriz. Onlar olmasaydı, Yunan-Roma eserleri belki de heba olacaktı.

Caminin cem ve cemaat sözcükleriyle ilintisi gibi toplanma yeri anlamındaki Yunancasıyla “eklesia”, dilimize girdiği biçimiyle kilise, kitaplara sahip çıkmayı Hollanda’nın Maastricht şehrinde bugün de sürdürüyor.

1216’da Papa III. Honorius’un onayladığı, kurucusu Aziz Dominicus olan Dominikan tarikatının ilk kilisesi 1294’de, şimdiki Hollanda’nın Almanya sınırına yakın şehirlerinden Maastricht’te açılmıştı.

Gotik mimarinin katedral tarzında inşa edilmiş masif taş yapısıyla 13. yüzyıldan beri ayakta. Dünyanın gidişatına dokunmuş Napolyon’un 1794’te Maastricht’i işgal etmesiyle “Selexyz Dominicanen” adını taşıyan kilisenin kaderi değişir.

Dominikan tarikatına “kafayı takmış bulunan” Napolyon onları sürgüne gönderir; kiliseyi depo yapar, sonrasında burası belediye arşiv dairesi, ardından bisiklet garajı, tamirhane olur; neyse ki muhteşem duvar fresklerine dokunmazlar.

Nihayetinde, 2004’de üç katlı bir binaya dönüşebilecek boyut ve oylumda olan tarihi metruk kilise kütüphane tarzında bir kitapçı olur.

2008’de uluslararası mimari ödül alan bu restorasyonla ortaya çıkmış kitabevi için “Dünyanın en muhteşem kitapçısı” unvanı layık görülüyor. Binlerce kitabın satışa sunulduğu raflarıyla kilise kitapçısı bibliyofillerin (kitapsever) başını döndürüyor.

İçeride ziyaretçilerin, müşterilerin, gezginlerin oturup sohbet edecekleri kafe, restoran gibi minimal alanları da görüyorsunuz. Kahvenizi, çayınızı kilisede içebilir, yiyecek sipariş edebilirsiniz. Kilisenin tarihi tapınak yeri olan apsis ve altarı olduğu gibi korunuyor.

Seküler anlayışın hâkim olduğu kilise-kitapçısı Maastricht’in yüzakı olup kültür tarihine ve uygarlığımıza “her şey kitapla güzel” mesajını vermeye devam ediyor. Avangard bir kütüphane girişimi bu yapı; her gün devasa, ağır, masif ahşap kapılarını dünyaya açıyor.

10 yıl arayla ikinci gidişimdi Maastricht’e. Kitabevi raflarında çoğunlukla Dutch dilinde olan kitaplar arasında İngilizce olanları karıştırıp Avro’nun pahalılığı karşısında bir şey satın alamadan burnumuzu çeke çeke dolaşırken uzayıp giden kitap raflarının arkasından Gülün Adı romanının kahramanı dedektif rahip Baskerwilleli William’ın çıkıp geleceğini hayal ettim; yanında çömezi Melkli Dom Adso olmalıydı..

GÜLÜN ADI’NI ANIMSARIM

Umberto Eco’nun 1980’de yayımladığı ilk romanı olan “Gülün Adı”, sonradan Sean Connery’nin rol aldığı filme çekilmeseydi bile şöhretinden bir şey kaybetmeyecek eserdir. Türkçemize Şadan Karadeniz’in büyük ustalıkta çevirdiği hacimli roman bir Benedikten Manastırını mekân olarak seçmiştir; öyküsü yedi gün sürer. İlk başta manastır rahipleri arasında çekişme gibi görünen bir nedene dayalı işlenmiş cinayeti çözmeye papalık tarafından gönderilmiş, becerikli ve zeki rahip William soruşturmasını tamamlamak için orada her şeyi sormaya, incelemeye yetkilidir; sadece manastırın kütüphanesine girmesi yasaktır.

Zira salt kütüphanecinin bildiği yasaklı ve tabii okunması günâh olan, neyse ki auto-da-fe (yakma cezası) ile kül edilmemiş kitaplar vardır. Romanın sonuna doğru engellemelere karşın William kütüphaneye girer; bilgiye, sırra erişir.

Bunlar aklımdan geçerken, mimarlık ve şehir raflarında geziniyordum. Boyutları farklı kitapların dizildiği çift sıranın arkasında, paralel öteki koridorda bir gölge, sanki oradan geldi geçti.

Bir an için roman kahramanının cüppesinin kapüşonu içindeki sarışın başını ve cin gibi mavimsi gözbebekleriyle bana gülümsediğini sanki gördüm!

Kütüphaneler bazen tekin değildir. Bir roman kahramanı kitaptan firar etmiş ve orada dolaşıyor olabilir; o vakit sırtınızda bir ürperti belirir ve nereden geldiği de belli olmayan serin bir esinti orada gezinir.

senolasenola@gmail.com