Bonjour!
Şayet bir gün yolunuz Cenevre’ye düşerse, en çok duyacağınız kelimedir Bonjour. Günaydın, merhaba veya iyi günler anlamındadır. Ve bu şehirde genelde neşeli bir tınıyla söylenir.
Aslıhan Dağıstanlı Aysev(Cenevre)Diyanet İşleri, günaydın kelimesini “cahiliye dönemine ait” diye sakıncalı bulunca aklıma 80’lerin kült dizisi Dallas geldi. Seyredenler bilir. Dizideki Ewing ailesi sabah kahvaltısında bir araya gelir, dakikalar boyunca “Günaydın” derlerdi. Günaydın Bobby. Günaydın JR. Günaydın Pamela... Masadan kalktıktan sonra birbirlerini yiyecek olsalar da kahvaltıya günaydınsız başlamazlardı. Dallas’taki bu petrol zengini ailenin skandallarla dolu hayatları bizimkinden o kadar farklıydı ki, adeta bilimkurgu tadındaydı. Tek kanallı televizyonların karşısında, elde kestane kebap, herkes ekranda onları izlerdi. Bense çocuk halimle düşünürdüm: “‘Ne çok ‘günaydın’ diyor bu yabancılar...”
Büyüdüm... Ewing ailesinden bile daha çok günaydın diyen insanların yaşadığı Cenevre’ye yerleştim. Sokakta yürürken, asansöre binerken, garsonla konuşurken... Bonjour da bonjour... Tanıdık tanımadık, yaşlı genç, kadın erkek, herkes birbirinin gözünün ta içine bakıyor. Gülümsüyor. Sonra da bonjour diyor. Bonjour dememek ise büyük terbiyesizlik. Misal... Mağazaya girdin, acelen var. Reyonda müşterisiyle bir saat sohbeti lastik etmiş bir tezgâhtara, kibarca araya girip sorsan “Ayakkabı reyonu nerede acaba?” Tezgâhtar ya hiç istifini bozmaz ya da kamu hizmeti yapan bir aktivist edasıyla önce bir “Bonjour” çeker, sonra da meşgul olduğuna dair uzun bir nutuk. O bonjour’la haddini öğrenirsin. İster CEO, ister devlet başkanı ol. Sıranı beklersin. Senin zamanın kadar onunki de değerlidir. İki işi aynı anda yapmak yerine, her işini tam yapmayı tercih edenler ülkesidir burası.
Teşekkür etmenin değeri...
Hal böyle olunca emekçisi ezik bırakılmış ülkelerden gelenler Cenevre’de afallar. Garsona bonjour demeden masaya oturamayınca, güvenlik görevlisi bonjour’suz suratına bakmayınca. Kimin nesi olduğun senden başka kimseyi ilgilendirmeyince alışırlar. Anlarlar ki ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gidecek. Dünyanın en refah şehrinde 180 milletten gelen insan, bonjour diye diye bu deveyi gütmeyi öğrenir.
Sokakta sana broşür vermek isteyenle de kafede masana yanaşan dilenciyle de selamlaşmaya başlarsın. Para verip vermemek senin inisiyatifindedir ama bilirsin ki herkese bir bonjour’luk insanlık borcun var. Bir de teşekkürlük. Dilenciyi reddederken bile “No merci” (Hayır teşekkürler) demeyi ihmal etmeyeceksin.
Var olmanın dayanılmaz hafifliği, “bonjour” dediğinde başlar bu şehirde. Teşekkür ettikçe devam eder. Ve var olabilmenin gerektirdiklerini öğretirler sana. Hem de seslerini hiç yükseltmeden. İsviçre’de bonjour’suz var olamazken, Türkiye’de özellikle kadınsan farklıdır durum. Bu kelimeyle aranda mesafe yoksa, varlığın tehlikededir. Takside, asansörde, sokakta bir erkekle karşı karşıya kaldıysan, üstüne üstlük yalnızsan, hele de genç bir kadınsan, iyi günler demeyi bırak, göz göze gelmemeye uğraşırsın. İsviçrelilere adap noksanlığı gibi gelen şey, bizim kadınlarda “survivor” olmanın kuralıdır. Her gün bir kadının doğrandığı, taciz yapanın yanına kâr kaldığı, giydiğinle, söylediğin sözle ceza indirimi alan canilerin fink attığı bir ortam olunca... Varsın bir bonjour’un eksik kalsın. Değil mi?
Aslında değil. Çünkü hayatta kalmak ile var olmak iki farklı şeydir. Bir bonjur’luk ince bir çizgidir. Diyanet’in başındaki Ali Erbaş’ın iddia ettiği gibi cehaletin değil, aksine medeniyetin çizgisidir “günaydın” diyebilmek. Statüden ve cinsiyetten bağımsız, özgürce, insanca yaşamanın simgesidir bonjour. Kadın başına yolda göz göze geldiğin adama “Günaydın” diyebilmenin ve bunun yüzünden tacize uğramayacağını bilmenin özgürlüğüdür.
Medeni toplumlar konuşarak, birbiriyle selamlaşarak var olur, cahiller ise sataşarak. Günaydın, bir insanın tanımasa da başka birine verebileceği en hoş hediyedir. Var oluşuna yapılan bir selamdır. Hele yanına bir de tebessüm ekliyse en karanlık gün bile biraz aydınlanır. Bize yakışan, bizi ileriye götürecek olan günaydınlarımızdan mahrum kalmak değil, güven içinde “Günaydın” diyebilme özgürlüğüdür. Adı üstünde aydın bir güne başlama çağrısıdır.
Peki, Diyanet bir günaydını bile bizden neden esirgemek ister? Bunun cevabını size bırakıyorum.. Ama bu haberi duyduğumdan beri Ewing ailesine bağladım, sabahları sıralıyorum:
Günaydın Pamela, Bobby. Günaydın JR... Günaydın Ali Erbaş.
Asliaysev1@gmail.com