Banliyödeki öfke sorunları
Akşam başlayan siren sesleri sabah güneşin aydınlatmasına kadar sürdü. Altı gün boyunca geceleri uyumadık, Fransa genelinde akşam olunca başta banliyöler olmakla birlikte şehirlerin her yerinde alevler yükseliyor. İsyanın ikinci günü zor da olsa, polis tarafından işlenen cinayetin merkezi olan Nanterre’e geliyoruz. Akşam saat 20.00 olmasına rağmen kafe, fırın ve mağazaların tümü kapalı. Çeşitli Müslüman ülkelere ait cami şeklinde ibadethanelerin önünde yaşlılarla karşılaşıyoruz, polis cinayetini ırkçılık olarak yorumlayarak çocuklardan oldukça endişe duyduklarını belirtiyorlar.
Süleyman Tosunoğlu / Fransa (Paris)Mahallenin içlerine doğru HLM (sosyal konut) denen konutların bulunduğu yere geliyoruz. Yaşları oldukça küçük olan çocuklar toplu halde binalardan aşağı inerek toplanmaya başlıyor. Zaman ilerledikçe “Katil polis” sloganları mahalleyi inletiyor. Kalabalık git gide daha da büyüyor. Çocukların yanlarına varıp “Ne yapacaksınız bu gece” diye soruyorum, isyancı çocuklar “Nahel’in intikamını alacağız. Arkadaşlarımızla anlaştık Fransa’nın her yerini ateşe vereceğiz, düşmanla savaş yeni başlıyor, polislere kim olduğumuzu göstereceğiz” diye cevap veriyorlar. Bir tarafta yaşları henüz 13-20 arası olan çocuklar diğer tarafta savaşa gider gibi zırhlı araçlar, itfaiyeler ve robocop giysili güvenlik görevlileri. İki taraf da endişeli gözlerle birbirlerine bakıyor. Ortam oldukça gergin. Çatışma her an başlayabilir, bulunduğumuz yere yakın başka yerleşim alanlarından siren sesleri duyuyoruz, yükselen alevleri görüyoruz, sokak ışıkları sönünce bulunduğumuz yer bir anda savaş alanına dönüyor, eşzamanlı gibi bir yandan park halindeki araçlar ateşe verilirken diğer yandan polislerin üzerine havai fişekler atılıyor. Kendimizi korumak için bir binaya sığınıyoruz. Sığındığımız binanın üst katlarında çıkan yangından kurtulmak için yardım çığlıkları atan ailelerin sesi geliyor. İtfaiyenin gelmesi ile ortam biraz sakinleşiyor, polisler göz yaşartıcı bombalarına ara veriyorlar, yangında mahsur kalan aileler kurtuluyor. İtfaiyenin ayrılması ile birlikte çatışmalar tekrar başlıyor.
Bu tür kentsel isyanlara şahit olmuştum fakat bu kadar yaşları oldukça küçük olan çocukları ilk kez görüyorum, önceki isyanlar bu kadar şiddetli yaşanmamıştı. Altı gün boyunca sabahlara kadar bu çatışmaları izleyerek günümüzü geçirdik, ardından kent isyanı yerini sakinliğe bıraktı.
Uzun zaman sonra geldiğim banliyölerde önceki yıllar gibi yüksek katlı binalar yok, yerlerine daha az katlı binalar ile spor ve oyun alanları inşa edilmiş, yani bir nevi toplu yaşamın gettolaşmasının önüne geçilerek geniş bir alana yayılmış mahalleler inşa edilmiş. Yeni yapılan binalar oldukça lüks ve halen kiralar çok düşük. Zaten HLM denen bu konutlarda oturanların çoğu kira ödemiyor, gelir durumları düşük olduğu için kiraları devlet tarafından karşılanıyor. Bu yerleşim alanlarında fazla Türk gençler yok. Türkler, buralardaki çoğu işyerlerini çalıştırıyorlar fakat bahçeli tek katlı evler satın alarak bu yerlerden uzaklaşmışlar.
EĞİTİMSİZLİĞE BIRAKILDI
Yaşanan isyanın durdurulması için bütün siyasetçiler ve siyasi parti liderleri olayların sonlandırılması için çeşitli açıklamalar yaparak halkı sukunete çağırdı. Kent isyanları Fransa’nın gündemine oturdu. Medya halen bu isyanlar üzerine yoğunlaşmış durumda. TV’ler gün boyunca kentsel sorunların çözümü üzerine programlar yapıyor. Sosyologlar banliyö sorunlarının dünyada gelişmiş ülkelerin çözümlenemeyen büyük sorunu olduğunu söylüyor. Fransa’da da sorun çözülmediği için zaman zaman kentsel isyana yol açıyor. Banliyö sorunlarını hükümetler halı altına süpürerek çözüm üretmediler, tam tersine bu yerlerde yaşayanlar eğitimsiz, işsiz şekilde dini inançların ağırlıklı olduğu ortamda yalnızlığa bıraktılar. Fransa, işgücü açığını kapatmak için çeşitli ülkelerden getirttiği işçileri genellikle 1943’te oluşmaya başlayan banliyölere yerleştirdi. Bir nevi doldur boşalt görevi yapan banliyölerde oturanların çoğu, 5 ila 10 yıl sonra yerlerini yeni gelecek olanlara bırakarak buralardan ayrılıp kendi evini alıyorlar.
Banliyölerin çoğunun tamamen modernleşmiş şekilde yerleşim alanına dönüştürüldüğünü gördüm. Grande Paris (Büyük Paris) adı altında sürdürülen projeler çerçevesinde şehre biraz uzak mesafede olan banliyölere trenle gidiliyordu, şimdi bunun yanında metro çalışmaları da yapılıyor. Banliyölerde yaşayanların çoğu belediyelerin yaptırmış olduğu cami ve buna benzer ibadet yerlerinde din özgürlüğü adı altında işsizlik ve eğitimsizliğe sürüklenmiş. Buralarda büyüyerek bakanlığa kadar yükselenler de var. Ancak son yaşadığımız bu kentsel isyanlar sonucunda banliyölerin geleceği başta Fransa ile birlikte çeşitli ülkeleri oldukça endişelendiriyor.
tosunoglu.sul@gmail.com