Zamanın eleğinde anlatıcı: Elias Canetti! Feridun Andaç’ın yazısı…

Erteleyerek yaşadıklarımızı hatırlatan anlatıcılar vardır… Görmezden geldiklerimizi gösteren, düşlemediklerimizi düşleten, hatırlayamadıklarımızı hatırlatan… Özcesi; yaşamın gez / göz / arpacığını bize öğreten… Tutku ötesi bir duyguyla zamanın her ânında gelip sizi sarmalayan… Baharın uyanışıyla birlikte; yaşadığımız her türlü kaotik duruş / durum, içinde debelendiğimiz derin çürüme / yozlaşma zamanında; açıyorum Canetti’nin İnsanın Taşrası’nı, beni karşılayan sayfada altını çizdiğim sözlerinde duralıyorum bir süre: “Zamanın akışı içerisinde özgürlük, ölümün aşılmasıdır ve insanoğlu için ölümün ileriye, hep daha ileriye ertelenmesi bile yeterlidir.”

Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki

ZAMANE BAKIŞIN LABİRENTLERİ VE İNSANIN DRAMI

Her bakışı, düşüncesi, sözüyle sizi yetindiren bir duygunun ötesine geçiren bir anlatıcıdır Canetti. Dünyanın uğultusunu hissetmenizin ötesinde, renklerine, seslerine, yaşanan her türlü kamaşmaya, körelmeye karşı algınızı devindiren bir bakış sunar.

Bir yanda Körleşme ötede Kitle ve İktidar, tıpkı cennetle cehennem gibi karşınızda durur. Siz ise yazarın Araf’ında adımlarsınız her bir satırını.

Bu soy yazarların yazdıklarında azdaki çokluğu görürsünüz üstelik. Zihninizin okurken nasıl kanatlandığını hissedersiniz. “İyi okur”a öylesi yazarlar gerek. Elinizden, yüreğinizden sizi yakalayan yani…

Yüzünüzü Canetti’ye döndüğünüzde hissettiğiniz, gözlediğiniz zamane bakışın labirentlerindeki insanın dramıdır. Evet, doğuş başlı başına bir dram, ölüm yolculuk! O yolculuğu anlamlı kılabilecek ânın anlamı / güzelliğine dair iyicil bakışı kuşanmanın bilincini edinmek. Yoksa karalar bağlayarak saçmayı öne almak, hiçliğe sığınmak niye?

SONUÇLARA / SONLARA DEĞİL, NEDENLERE BAKAR...

Canetti umutsuzluktan söz ederken umudun anlamına döndürür bizi. Ölümü dile getiriyorsa, yaşamanın ne denli anlamlı olduğunu bilmemizi istiyor. Körleşmeden söz edip her türlü zihin / duygu kamaşmasını getirip gözlerimizin önüne seriyorsa; hayatı savunma biçimlerini bize hatırlatıyor.

Yaşamda baş edilebilecek tek şeyin gene yaşamın kendisinin olduğunu anlamak için ölümü sorgular. Dahası, buna sorgu da demeyelim; yaşamın sonsuzluğuna katabileceğimiz anlamın ne olabileceğini düşündürtmesi…

Şunu demiyor muydu: “Sonsuz yaşamın özgürlüğü insanın ölümü kafasından çıkarıp atabildiği anda başlar.”

Soran, sorgulayan olmak yazarın görevi. Kimsenin ondan bunu istemesine gerek yok. Kalemi eline aldığı ânda bu bilinçle kuşanır. Sonuçlara / sonlara değil, neden niçinlere bakar oradan.

“Ölüm bir son, bırakalım her şeyi,” demez. Tam tersi bunu bilerek yaşamak hayatı savunma biçimlerini öğretir bize düşüncesini taşır. Körleşme’de anlattığı budur, Kitle ve İktidar’da savunduğu da…

ELIAS CANETTI'NİN SEKİZ DİLLİ RUŞÇUK'U!

Vazgeçilmezimiz Rusçuk’un üç yer imgesi belleğimde: “Çarşı içindeki iki katlı görkemli yapı. Yahudi Mahallesi’nde bahçe içindeki ev. Tuna Nehri kıyısındaki mavna.”

Kenti adımlarken Elias Canetti’nin burada geçen çocukluğuna dair izlerin, seslerin, renklerin ayırdına varıyorum birden. Buna bu duyguyu yaşatan Kurtarılmış Dil’den defterime taşıdığım şu sözleriydi:

“Dünyaya geldiğim, aşağı Tuna üzerindeki Rusçuk, bir çocuk için harikulâde bir kentti, ve eğer yalnızca Rusçuk’un Bulgaristan’da bir kent olduğunu söylersem, onu yetersiz bir şekilde yansıtmış olurum. Çünkü orda, geçmişleri birbirinden çok farklı insan grupları yaşardı; tek bir gün boyunca, yedi sekiz dilin konuşulduğunu duyardınız.

Genellikle kırsal kesimden gelen Bulgarlardan başka, kendi mahallelerinde oturan pek çok Türk vardı, onların mahallesinin yanında da, İspanyol kökenli Yahudilerin oturduğu Sefardim, ya da Sefaradlar mahallesi-bizim mahalle bulunuyordu… Yunanlılar, Arnavutlar, Ermeniler, Çingeneler vardı. Tuna’nın karşı kıyısından Romanyalılar gelirdi; artık anımsamadığım bebeklik dadım, Romendi. Orda burdan Ruslar da vardı.”

Penka Angelova’nın Canetti’ye dair söylediklerini belleğimde tutmuştum: “Canetti; bir yurt, birçok dildir aynı zamanda,” demişti. Alman fotoğraf sanatçısı Frank Gaudlitz’in “bekleyiş” temalı “Avrupa’yı Beklerken” sergisini birlikte gezmiştik. Canetti’nin dedesine ait, Ermeni bir mimarın yaptığı o görkemli yapı artık Canetti kültür merkezine dönüştürülmüştü.

Profesör Angelova, Germanistti; aynı zamanda da Canetti uzmanı, Rusçuk’taki Canetti Derneği’nin de başkanı. Canetti üzerine yazdığı kitaplar var.

Tuna üzerindeki bir teknede “Suda Edebiyat” toplantısının açılışındayız birlikte. İkimiz de Canetti üzerine konuşuyoruz. Ardından, Bulgarcada yayımlanan Kar Masalları’na dair, çevirmenim Kadriye Cesur’un da katıldığı üçlü bir söyleşiyi gerçekleştiriyoruz.

Angelova, Canetti’nin kitaplarını kendi dillerine nasıl çevirdiğinden söz ediyor. Yazarın çokdilliğinden, çoktültürlülüğünden söz ediyoruz. Rusçuk’un bunun asıl debisini nasıl oluşturduğundan.

'ÖLÜM CAN DÜŞMANIM'

Bir dile, bir yere, bir coğrafyaya aidiyetin bir anlatıcının dünyasındaki yerini dile getirirken sıklıkla Elias Canetti’nin özyaşamöyküsünü anlattığı üçlemeye dönüyorum. Canetti’de iz sürerken kendinize dönersiniz birden. Başka bir algıyla bakarsınız dünyaya.

Orta Avrupa kültürünün kökenlerini yapıtlarına yansıtan Canetti, yapıtlarıyla derin izler bırakmış biri. Körleşme (1931/35), Kitle ve İktidar (1942/1960) vicdan sorgusunu getiren bir anlatıcının kült yapıtlarıdır.

Bir yere / ülkeye / dile bağlı bir yazar olmak yerine; yersizliği seçen biridir Canetti. Bu anlamda sürgün bir yazar demek de pek doğru değil!

Gerçi Susan Sontag bunun altını çizerek, onu “gerçek bir sürgün yazar” olarak nitelendirse de Canetti, öyle yurtsama duygusu içİnde değildir.

Aile öyküsünde göç ve sürgünlük vardı. Ama anlatısında bu izlekler belirgin değildir. Yalnızca özyaşamöyküsünde buna yer verir. Kendisi ise sürekli “yer değiştiren” biridir.

Şimdilerde dilimize Ahmed Arpad tarafından kazandırılan Ölüm Can Düşmanım onun “notlar”ından derlenen bir kitap. Ömrünün son yıllarında ölüm temalı bir kitap üzerinde çalıştığı bilinir yazarın. Sürekli notlar alarak çalışması onun yöntemi. Bize kalan metinleri de Canetti okuması için ufuk açıcı. Ötesi yazarınızla yolculuk için benzersiz bir zenginlik demeliyim.

ELIAS CANETTI / OKUMA ÖNERİLERİ

- Kurtarılmış Dil, Çev. Şemsa Yeğin

- Kulaktaki Meşale, Çev. Şemsa Yeğin

- Gözlerin Oyunu, Çev. Şemsa Yeğin

- Soylu Sınıfın Sonbaharı, Çev. Veysel Atayman

- Kitle ve İktidar, Çev. Gülşat Aygen

- Körleşme, Çev. Ahmet Cemal

- Ölüm Can Düşmanım, Çev. Ahmed Arpad

- İnsanın Taşrası, Çev. Ahmet Cemal

- Davalar: Franz Kafka Hakkında, Çev. Mustafa Tüzel

- Hayvanlar Üzerine, Çev. Levent Konca

- Sinek Azabı, Çev. Necati Aça

- Edebiyatçılar Üzerine, Çev. Gürsel Aytaç

- Marakeş’te Sesler, Çev. Kâmuran Şipal

Elias Canetti kitapları Payel, Sel, Ayrıntı Yayınları’nca yayımlanmakta..