Zamanımızın cinayeti: Lermontov! Sabri Gürses’in yazısı...

Mihail Yuryeviç Lermontov (15 Ekim 1814-27 Temmuz 1841), Aleksandr Puşkin’in hızlandırılmış tekrarı, edebi sureti gibidir. Puşkin’in bir Fransız subayı tarafından düelloda öldürülmesine ve saraylılar ile Çar’ın subaya açık hoşgörüsüne duyduğu öfkeyle yazdığı Şairin Ölümü adlı şiirle aydın, demokrat, liberal, özgürlükçü, meşruti yönetim yanlılarına yönelik baskılara karşı öfkenin bir ifadesiydi. Puşkin-Çar karşıtlığının yerini Lermontov-Çar almıştı, Kafkas sürgününde alaycı ve sinik karakteriyle canlı bir Yevgeni Onegin gibiydi. Lermontov’un asıl etkisini, 1924’te Eyhenbaum dile getirmiştir: Lermontov o çağda, yani Rus şiirinin Puşkin’le vardığı en ileri noktada, edebiyatta şiirle düzyazı arasındaki mücadeleyi çözüme kavuşturan kişiydi.

Sabri Gürses / Cumhuriyet Kitap Eki

Levent Taşçıoğlu’na (1958-1980)

Mihail Yuryeviç Lermontov ((15 Ekim 1814-27 Temmuz 1841), Aleksandr Puşkin’in hızlandırılmış tekrarı, edebi sureti gibidir. Hayatları fazlasıyla kesişir ve ayrılır: Lermontov da taşrada geçen çocukluğun ardından büyük şehre, Moskova’ya gidip soyluların okulunda okumuş, ama Puşkin’in tersine, bürokrasi yolunda ilerleyemeyip üniversiteyi yarım bırakarak askeri okula girmiş, Puşkin’in sürgün bürokrat olarak gittiği Kafkaslara subay olarak gitmiştir.

Edebiyat çevresinde onun kadar çarpıcı bir yükseliş yapmamış olsa da, daha Puşkin hayattayken, 1830’larda Hacı Abrek ve Borodino ilk romantik ve tarihsel şiirlerini, Maskeli Balo gibi ilk tiyatro denemelerini yazmıştı.

Üzerinde uzun zaman çalıştığı İblis şiiriyse bir kehanet gibidir, Kafkaslara gitmeden yazılmış bir Kafkasya fantezisidir. 1829’da şehirde başlamış, 1839’da orada tamamlanmıştır. Bir açıdan Puşkin’in Ruslan ile Ludmila (1820) şiirini yankılar, destan havasındaki iki şiirde de bir aşkı gölgeleyen karanlık güçler vardır, ama o hayattayken yayınlanmayan bu şiir şairin kısa ve hayatında kapıldığı Byronvari bir yeryüzüne düşmüş iblis ruh halini daha çok yansıtır.

ŞAİRİN ÖLÜMÜ!

Lermontov’un gölgelerden çıkışı, yirmi üç yaşında genç bir subayken yazdığı ve bir anda çağın çığlığı haline gelen bir şiirle olur: Otuz sekiz yaşındaki şair Puşkin’in saray çevresinden bir Fransız subayı tarafından düelloda öldürülmesine ve saraylıların ve Çar’ın subaya açık hoşgörüsüne duyduğu öfkeyle yazdığı Şairin Ölümü adlı şiirle.

Çar’dan bir adalet beklentisiyle başlayan şiir, dize dize ilerledikçe, çağın ve ayrıcalıkların sorgulanmasına, yeteneğin baskılanmasına karşı bir tepkiye ve sosyetenin, tahtın çevresinde toplanmış açgözlülerin, yargıyı, adaleti karartan yığının bu cinayetten suçlanmasına dönüşüyordu.

“Korkunç bir mahkeme var: o bekler;/ Kandırılamaz altın şıkırtısıyla,/ Düşünceleri de, işleri de zaten bilir./ O zaman boş yere başvursanız da iftiraya:/ Öylece kalacaksınız çaresiz,/ Ve kirli kanınızla asla/ Şairin dürüst kanını silemeyeceksiniz!”

Şiir bir anda dilden dile yayılarak bambaşka bir vurguya kavuştu: Lermontov dönemin ilerici, muhalif çevrelerine girmemişti, ama dile getirdiği öfke, Puşkin’in şahsında bütün aydın, demokrat, liberal, özgürlükçü, meşruti yönetim yanlılarına yönelik baskılara karşı öfkenin bir ifadesi olmuştu.

KAFKAS SÜRGÜNÜNDE ALAYCI VE SİNİKKARAKTERİYLE CANLI BİR YEVGENİ ONEGİN GİBİYDİ!

Puşkin’le aynı çevrelerde bulunsa da bizzat tanışmamıştı Lermontov, fakat Borodino şiiri o yıl onun dergisinde yayınlanmıştı. Söylentiye göre bu öfkeli şiirden Çar da etkilendi, ama bu son dizeler karşısında yasaya göre ne gerekiyorsa yapılmasını söyledi ve bu Lermontov’un Puşkin’in Kafkas kaderini yaşamak üzere sürgüne gönderilmesine yol açtı.

Bir daha dönmemek üzere: Dört yıl sonra ölmeden önce sadece kısa bir süre başkente dönecek, sonra yine sürgüne gönderilecekti. 1839’da Petersburg’a döner dönmez Zamanımızın Kahramanı romanının ilk kısmıyla ilk şiir kitabını yayınladı.

Puşkin’in ikizi olmuştu tam anlamıyla: Şiirde ondan sonraki en önemli şöhret sayılıyordu, onun gibi uçarı bir aşk hayatı vardı ve Puşkin-Çar karşıtlığının yerini Lermontov-Çar almıştı; Kafkas sürgününde alaycı ve sinik karakteriyle canlı bir Yevgeni Onegin gibiydi.

ZAMANIMIZIN KAHRAMANLARI PEÇORİN, MAKSİMİÇ VE DÜZYAZI DEVRİMİ!

Zamanımızın Kahramanı adlı roman Puşkin’in başlattığı düzyazı devriminin üzerinde yükselir. Kompozisyon açısından Puşkin’in üç eserinin bileşimi gibidir; ana karakter Onegin’e benzeyen, ama anlatılanlara göre otobiyografik de denebilecek, mağrur ve dünyaya tepeden bakan bir karakterdir.

Peçorin adlı bu subayın dünyayla ilişkisini Maksim Maksimiç adlı bir yan, yardımcı karakter sağlar. Rus edebiyatında daha sonra yaygın olan bu ikili roman kahramanları arasında, Maksim Maksimiç, Onegin’in arkadaşı Lenski ya da Turgenyev’deki Bazarov’un arkadaşı Kirsanov’dan çok (bunlar eşit, aynı düzeydeki karakterlerdir), Oblomov’un yardımcısı Zahar’ı haber verir. Peçorin de toplumda yerini bulamamış, lüzumsuz bir karakter olarak Oblomov’un ikizi, ‘doppelganger’idir. Oblomov da yirmi yıl sonraki zamanın kahramanı olacaktır.

ÇARLIK EMPERYALİZMİNİN SÖMÜRGECİ VE KABA ORYANTALİST SÖYLEMLERİ!

Bugün okunduğunda Zamanımızın KahramanıÇarlık emperyalizminin sömürgeci ve oryantalist söylemlerini rahatça kullanması açısından irkiltici gelir. Peçorin’in ve Maksim Maksimiç’in topraklarını işgal ettikleri Kafkaslılara bakışı onları yer yer gayri insani, aşırı yabanileştirilmiş yönleriyle tasvir etmeye eğilimlidir.

Peçorin’in gittiği köyden Bella adlı bir Çerkez beğenip kızı kaçırması en olağan şeydir; Maksim Maksimiç’in bir dağlıya durup dururken ateş açtırması da öyle; Kafkaslarda yaşayanların o dağlık coğrafyayla iç içe geçmiş vahşi yönleri dışında anlatılacak bir yönü yoktur. Dürüstlük, mertlik, inatçılıklarından bahsedilirse, bu onların bozulmamış, ilkel kalmış, şehirlileşmemiş yönleridir.

MEDENİYET DEDİĞİN!

Lermontov kahramanların kafasına Rus Çarlığının neden orada bulunduğuyla ilgili herhangi bir tereddüt yerleştirmez; bölgeyi medenileştirmeye, şehirleştirmeye gelmişlerdir. Bunun romandan günümüze kalan en ilginç simgesi, 1780’de ele geçirildikten sonra, Türkçe “Beş Dağ” isminden Rusça “Pyatigorsk” (Beş dağlı) adı verilen, günümüzde Gürcistan’ın biraz kuzeyindeki bulunan kaplıca şehridir.

Mimari planı 1828’de yapılan şehre Puşkin 1820’de gelmişti, kaldığı ev günümüzde de onun Kafkas seyahatinin bir müzesi olarak korunmaktadır. Lermontov ya da kahramanı Peçorin oraya ilk gittiğinde, oradaki sürgün ilericiler tarafından Puşkin anısına şiir yazmış bir kahraman olarak karşılanmıştı, ama romanın hikâyesinde bunun herhangi bir izi yoktur.

Romanın bu kısmı kaplıcalarda bir baştan çıkarma iddiası ve anlamsız bir düelloyla gelişir. Egzotik bir sömürge ortamındaki bu lirik hikayeyle, yazar bize oradaki hayatın psikolojik sığlığını, yersizliğini hissettirir.

BİR KİŞİNİN DEĞİL, BÜTÜN BİR KUŞAĞIN KÖTÜLÜKLERİNİN PORTRESİ!

Lermontov eserin ikinci, 1841 baskısına esere yönelik eleştirilere bir yanıt olarak koyduğu önsözde, deyim yerindeyse küstah bir üslupla çağın hastalığını teşhis ettiğini söyler. Kötü bir karakterin anlatılması ve herhangi bir çıkış yolu, bir açıklama verilmemesi kasıtlıdır. “Roman bir portredir” der Lermontov ama bir kişinin değil, bütün bir kuşağın kötülüklerinin portresidir.

Yazar çağın insanını anladığı şekilde tasvir etmeyi yeğlemiştir, hastalığın nasıl tedavi edileceğini Tanrı bilir. Yeraltı İnsanı’nın konuşmasının esin kaynaklarından biri bu tavırdır. Fakat diğer yandan, daha bir yıl önce Puşkin adına açık adalet çağrısı yapmış olan Lermontov’un açık herhangi bir toplumsal eleştiriden yoksun kötülük tasviri yapması tuhaftır.

Ayrıca romandaki kötülüğün özü Yevgeni Onegin’de tasvir edilenle örtüşür: Onegin’in Tatyana’yla ilişkisi ve arkadaşı Lenski’yi düelloda öldürmesiyle Peçorin’in Bela ve Meri’yle ilişkileri, düelloları birbirini yankılar.

TEPKİLER...

Lermontov yeni bir konu getirmemiştir edebiyata, Puşkin’in edebiyatında ve kişiliğinde beliren çelişkiyi yeniden edebileştirmiştir ve elbette, Rus taşrası yerine Rus sömürgesinde.

Herhalde tam da bu yüzden, yani salt bir psikolojik inceleme olarak kaldığı için, roman beğenildiği ölçüde, hem liberallerden hem muhafazakârlardan toplumsal inceleme açısından zayıflığı nedeniyle eleştiri alır.

Günümüzde unutulmuş bir olay, Buraçok adlı muhafazakâr bir eleştirmenin romana bir yanıt yazmış olmasıdır. “Romanın dış yapısı iyi, üslübu iyi; içeriğiyse büyük ölçüde romantik, yani temelde yanlış; sebepler, araçlar, olgular, sonuçlar ve hedef arasında en ufak ahenk yok, yani romanın iç yapısı işlemiyor: fikir yanlış, eğilim çarpık. ... Bütün roman kesintisiz sofizmlerden oluşan bir epigram gibi, o yüzden Rus halkı, felsefesi, dininden eser yok” diyen Buraçok, ayrıca aynı isimle, eksik olduğu bu öğelere yer verdiği bir yanıt romanı yayınlamıştır.

Bu tür eleştiriler ve bu roman günümüze kalmazken, Lermontov’un romanının günümüze kalmış olmasının, bunların yetersiz olması dışında iki temel nedeni var. Birincisi, Puşkin: Lermontov edebiyatının Puşkin’in yapıtının bir devamı olarak gelişmesi. İkincisiyse, tümüyle Lermontov’un edebi etkisine aittir.

Lermontov (solda), Puşkin (sağda)

DOSTOYEVSKİ: ‘LERMONTOV, PUŞKİN’İN DEVAMIDIR!

Lermontov’un Puşkin’in devamı olduğunu Dostoyevski de söyler; edebiyatını beğendiği Lermontov için 1877’de şu hükmü vermiştir: “Avrupacılığından azap çeken Rus entelektüelinin hasta kişiliğiyle uğraşmayı bıraksaydı, muhtemelen Puşkin gibi halkın gerçeğine yönelecekti sonunda, bunun birçok işareti vardı. Ama ölüm burada da engel oldu.”

Vasili Rozanov ve on dokuzuncu yüzyılın başka eleştirmenleri Lermontov’un Dostoyevski ve Tolstoy üzerinde etkili olduğunu belirtir. Raskolnikov ve Yeraltı İnsanı’ndan İvan İlyiç ve Anna Karenina’ya dek birçok karakterin psikolojisinin Peçorin’le akraba olduğunu söyler Rozanov.

EDEBİYATTA ŞİİRLE DÜZYAZI ARASINDAKİ MÜCADELEYİ ÇÖZÜME KAVUŞTURAN KİŞİYDİ!

Fakat Lermontov’un asıl etkisini, 1924’te Eyhenbaum dile getirmiştir: Lermontov o çağda, yani Rus şiirinin Puşkin’in vardığı en ileri noktada, edebiyatta şiirle düzyazı arasındaki mücadeleyi çözüme kavuşturan kişiydi.

Puşkin’in Rus düzyazısının kurucusu olduğu sıkça söylenir, ama Lermontov onun olanaklarını geliştiren kişi oldu: Yüzbaşının Kızı’yla Zamanımızın Kahramanı’nı kıyaslayan okur, ikincisindeki anlatım gücünün çok daha farklı olduğunu görecektir. Rus klasik romanı bu yeni biçimden etkilenmiştir.

Zeynep Zafer, Tolstoy’un aradığı yeni sanatsal şekli kısa öyküde bulan yazar olduğunu söylemişti; Lermontov da Puşkin’in düzyazıda aradığı çözümü bulan kişidir.