Yozlaşmanın altın çağı
“Küllerini savurduğumuz kültürel zenginliğimiz; doğa, bilim, sanat ve onların usta elleri, bataklıkta çiçek açan lotus çiçeği gibi. Konu, toplumsal. Kültürünü, sanatını, yazarını, çizerini hor gören bir anlayış egemen ise hangi kültür?”
Gürol SözenSizlere bir müjdem var! Kurtlara, çakallara bir de karabatağa sordum; hal ve gidiş nasıl, diye. “Bombaaa gibi ama bir de yunusa sor” dediler. İndim deniz kıyısına. Üç yunus geçiyor; hemen el ettim, gülümsedi en büyükleri. “Halil Cıbran der ki ‘Ayağını eve girerken değil, sokağa çıkarken sil.” Karabatak söze karıştı: “Kirlenme mi? Ha içerisi ha dışarısı; deniz ya da kara hiç fark etmez!.. Tü, tü, tü de. Nazar değmesin! Yozlaşmanın altın çağını yaşıyoruz maşallah!” Peki, on iki bin yıllık Anadolu uygarlığından bu mu kaldı geriye? ‘Selam eylen bizden evvel gelene / Kim var idi biz burada yoğiken?’ demiş Karacaoğlan.. Örneğimin nedeni; Selçuklulardan öncesi bizden değil, deniyor da ondan! Hepsi çöpe mi gitti yani? Anadolu coğrafyasında binlerce kişilik tiyatrolarda coşkulu şölenleri gerçekleştiren şairler, tiyatrocular, dansçılar ve bilgelere gerek mi yok? Öylesine özledim ki doğaya dönük antik tiyatrolarda darbuka, davul ve zurna eşliğinde deve güreşlerini! Anadolu’nun antik kentlerinde gösterilerini sunan Dionysos sanatçıları, hangi kenti tercih ederlerse o kent vergiden muaf tutulurmuş. Küllerini savurduğumuz kültürel zenginliğimiz; doğa, bilim, sanat ve onların usta elleri, bataklıkta çiçek açan lotus çiçeği gibi. Konu, toplumsal. Kültürünü, sanatını, yazarını, çizerini hor gören bir anlayış egemen ise hangi kültür?
Büyük İskender, Pers Kralı Darius’u yenip sarayına girince komutanlar ilginç bir çekmeceyi gösterirler. İskender,“ Söyleyin bakalım içinde neyin olmasını düşlerdiniz?” “Elmaslar, altınlar, takılar...” “Ya siz Büyük İskender?” “Homeros’un el yazmasını!” O bir Homeros hayranıdır. O. Wilde ise “Her şeyin fiyatını bilenler hiçbir şeyin değerini bilmezler” demiş. Ö. Asaf’ın şiirinde de olduğu gibi bütün renkler aynı hızla kirlendi ve kirleniyor... Kleopatra’nın yelkenleri, Büyük İskender’in atının örtüsü ve çadırı, Bizans imparatoru ve imparatoriçesinin giysileri de erguvan rengindeydi. Yani kendi başına çiçeklenen Boğaziçi’nin simgesi, erguvan ağaçlarını betona gömen hangi çıkar? Erguvan rengi günümüzde de moda değil mi? Kent, köy hiç fark etmiyor; korumaya aldırdığınız yöre sizin değil artık. “Ötüp durma lan, sokak babanın malı mı, keserim boğazını” popüler haber oldu artık! Hiciv bile tasını, tarağını toplayıp başka diyara göç etti. “Biz cihanı terk edip gittik / Zahmet rahatını nakşedip gittik / Bundan sonra nöbet sizdedir / Biz kendi nöbetimizi tuttuk ve gittik” diyebilen Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus’a da ne demeli? “Geç bunları, ne nöbetiymiş? Ürkütücü olan, söz verip yan çizme ve yalan dolanın her alanı kuşatıp olağanlaştırması. İçimizdeki sürgünü mü besliyoruz? Sağ iken mezara konan kültür ve sanat. İğneyi biraz da kendimize batıralım: Bırakın içten özendirmeyi ve coşkulu karşılamayı; bir özür ve teşekkür bile karaborsada ise!.. Yarınların arkeolog, antropolog, sosyolog ve hiciv ustalarına çok iş düşecek!
Bu yazının esin kaynağı sıradan kentler: Braşov, Sibiu, Cluj, Sıghısoara, Alba lulia ve Tiflis gibi kentler insanca yaşamaya adanmış. Her baktığınız yerde; heykel, müzik, edebiyat, adım başı sanat kurumları ve gülümsemeleri size insan olduğunuzu hatırlatıyor. Üstelik zengin de değiller; yürekleri hariç! Doğa ve sanat her yerde ve yapmacıksız. Geçmiş ile gelecek kol kola. Romanya’da Cluj’da sokaklarda, meydanlarda zaman zaman klasik müzik sesi duyuyorsunuz. Soruyoruz, “Saat başını hatırlatmak için” diyorlar. Ürkütücü ve yanıltıcı olan mı? Bu görkemli coğrafyada varlık nedenimizi unutmamız. Bilmek, okumak yetmiyor. Her kesim için geçerli: Sezgi ve gerçek kimliğini, üretenleri sahiplenme, kendini onun mirasçısı sayma... Budapeşte’de anıtsal bir yerleşim: Kale. Duvarlarında bir yazıt: “Her geçmiş benim de geçmişimdir!” 23 Temmuz 2021 tarihli Ali Sirmen’in yazı başlığı: “Düzen namus istemiyor.” Bir not: Bodrum’da sünger teknesi gün ağarmadan açık sulara doğru yol alıyor. Saptadıkları yere gelince dalgıcı giydirip kuşatıp denize koyveriyorlar. Dip, çok verimli. Bir süre sonra sinyal ipinden bir mesaj geliyor: Teknemiz batıyor, çabuk çık!..