Yılmaz Güney'in aynı adlı romanından uyarlanan 'Boynu Bükük Öldüler' adlı oyunu sahnelendi
Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, yeni sezonu Yılmaz Güney’in yazdığı, Ali Berktay’ın aynı adla uyarladığı, Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği “Boynu Bükük Öldüler” adlı oyunla açtı.
Mustafa BalOn bir yılını ceza evinde geçiren Yılmaz Güney’ in 1972 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı’nı alan ilk romanı “Boynu Bükük Öldüler”, Çukurova üzerinden 1950 yılı Türkiye’sindeki değişimi anlatıyor. Yüreğir Ovası, Yenice ve Oymaklı köyleri gibi Yılmaz Güney’in özyaşamından büyük izler taşıyan roman, oyunlaştırılırken büyük ölçüde onun vurgularını da koruyor. Nevşehir cezaevinde siyasiler koğuşunda on altı aylık bir çalışma sonucu yazılan roman Güney’in adalet arayışı bütün filmlerinde olduğu gibi bu romanda/ oyunda da vazgeçemediği temalardan.
‘PİRE İTTE, BİT YİĞİTTE OLUR’
Yılmaz Güney’in “Endişe” filmi çekimlerinde Ayşe Emel Mesci’ye “Pire itte, bit yiğitte olur” diyerek giydirdiği köy elbisesi gerçekçiliği, bu oyununda da karşımıza çıkıyor. Romandaki inandırıcı ve ayrıntılı doğa betimlemeleri gibi oyundaki gerçekçi sunum yönetmenin altını çizdiği insanlık halini daha da gerçekçi kılıyor. (Yılmaz Güney ile Ayşe Emel Mesci’nin dostluğu yıllar sonra ortaya çıkan bu oyunun başarısını daha kolay anlamamızı sağlıyor. Güney’in filme çekemediği hikâye Mesci’nin elinde oyuna dönüşüyor.)
Tarımda makineleşmenin köye gelişi ile işsiz kalma endişesine kapılan insanlar, aynı zamanda geleneksel hayatlarını sürdürmeye de devam ederler. “Ağasını tanımayan Allah’ını da tanımaz” ifadesi ile dönemin köy romanlarının dışında bir yer edinir “Boynu Bükük Öldüler”. İsyandan uzak duran Halil, hem olumlu hem olumsuz özellikleri ile oyunda karşımıza çıkıyor. Horoz dövüşünde kaybeden ağanın aşırı tepkisi ile uyanışa geçen halkın direnişi oyunda romana oranla daha az yer kaplıyor. “Bir romanı oyunlaştırmak ister istemez bir eksiltme işlemi içerir” diyen Ali Berktay’a hak vermemek elde değil. Oyunun aynı zamanda dramaturjisini yapan Berktay’ın özellikle dikkat ettiği bir diğer nokta da Güney’in romandaki şiirsel anlatımını ortadan kaldırmadan sadeleştirmesi. Özellikle doğa betimlemelerinde karşılaştığımız bu durum, oyunun yönetmeni Ayşe Emel Mesci için de bir kolaylık sağlamış.
Olay dizisinin yoğun olduğu oyunda Halil karakterinin Emine’ye sevgi ve nefreti birbirine karışıyor, ne yapacağına karar veremeyen ve köyden ayrılan karakter, Yılmaz Güney’in daha sonraki hikâyelerinin de bir çıkış noktası konumunda. Genç yazarın “Umut”la baktığı sanatsal bir geleceğin müjdesi oluyordu bu roman.
KENT KÖYE EGEMEN OLUR
Boynu bükük deyimini romanda çokça kullanmış Yılmaz Güney. Mesci de bu deyimi başta Halil karakteri olmak üzere hem sözel hem fiziksel olarak oyunun pek çok sahnesinde kullanıyor. Değişen toplumsal yapı karşısında çaresiz kalan ve geleneğe boyun eğmekten başka çaresi olmayan köylünün de kütlüye çıkması mümkün olmayacaktır. Kentin köye egemen olacağı hem yazar hem yönetmen tarafından kabul edilen bir gerçektir artık.
İki perde ve yaklaşık iki buçuk saat süren oyunun müzikleri Umut filminden Arif Erkin’e ve Sürü filminden Zülfü Livaneli’ye ait. Oyun sonunda projeksiyon ile sahneye taşınan Umut ve Yol filmlerinden görüntüler, Halil’in yepyeni bir yola çıktığını gösteriyor seyirciye.
29. Altın Koza Film Festivali haftasında prömiyerini yapan oyun, sezon boyunca seyircinin karşısında olacak ve yöre insanına kendisini hatırlatacak. Festival kapsamındaki sempozyumda “Modern Türkiye” adlı film ile 1920’ler Adana’sına ait görüntülerin seyirciye özellikle Adanalıya ayrı bir haz yaşattığını da eklemek gerekir.
Tiyatrosu ve sinemasıyla sanata doyan seyirci hayatın güzel yanlarıyla bir kez daha baş başaydı. Verimli toprağı ve sıcacık iklimine bir dünya sığdıran Adanalı, sanatçı ocağı deyimini sürdürecek gibi, yepyeni adımlarla...
Teşekkürler, sanatı her daim yaşayan ve yaşatan insana...