Yazında yazlar, aşklar... M. Sadık Aslankara’nın yazısı... (29 Haziran 2022)

Yazla kıştan söz ederken insanın güne, aya, yıla yaklaşımındaki o geleneksel döngü öne çıkıyor bir kez daha, yazla yeniden baş veren, ardı sıra yerini sonrakine bırakan başak misali. Bu tutum, yaz okumalarına da yansıyor, elimiz kitaptadır hani ama gözümüz yazda aşkta yolda, işte öyle…

M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

 

Nicedir yaz ortasındayız, çağla erik kiraz sevinci soluk gölge oldu çoktan, kavun karpuz deniz gülüşleri eklendi yerine. Aşklar, tutkular yeniden yeşerdi verimli toprağında yazın. Kültür etkinlikleri, geziler geldi, geliyor yerine, yaşamı yeniden kurup biçimlendirmenin düşü yaşanıyor çoğunca.

Hadi gelin yollara salalım biz de kendimizi, sonrasında aşklara dalalım, romanla, öyküyle yeniden bakalım bunlara.

‘BİZANS DÖNEMİNDE ANADOLU’

Yanlarında harita, albüm, kitap, bunlarla içli dışlı dostluk kurup da yola çıkmamış, bunları rehber edinmemiş insan var mıdır, okuryazarlık birikimine sahip kişiler arasında?

İşte Engin Akyürek-Koray Durak ikilisinin hazırladığı albüm kitap Bizans Dönemi’nde Anadolu (YKY, 2021), böylesi yolculuklar için temel kaynakça bağlamında önemli bir yapıt. Akyürek-Durak sunuşta “sınırları muğlak, üzerinde farklı inanç ve dillere sahip sakinlerin yaşadığı bu güzel toprak parçasında, yine başlangıcı ve sonu tam olarak tanımlanamayan ama Anadolu’nun her köşesine iz bırakmış bir kültürün” izlerinin okunacağını söylüyor.

Yapıt, kitabın üst başlığı altında tarihten coğrafyaya, devlet düzeninden toplumsal yaşama, ekonomiye, dinsel yapıdan sanata vb. uzanan farklı imzalarca kaleme alınmış bütünlüklü bir seçki bağlamında da dikkati çekiyor.

Yola çıkmadan fotoğrafların da katkısıyla Anadolu’yu görece dolaşmış, Bizans dönemini yeniden kurmuş oluyorsunuz. Ingela Nilsson’ın, “Hayal gücümüz kişisel olarak yaşamadığımız sahneleri ve duyguları deneyimlememizi sağlayabilir,” (208) deyişine benzer. Hadi o zaman buyurun Anadolu’ya...

NEVRA BUCAK: ‘JULIET’İN GÖLGESİNDE’

Nevra Bucak, “Shakespeare’in Romeo ve Jüliet’inin soluğunu içine çekerek” kaleme aldığı, bunu bir “Doğu versiyonu” halinde yapılandırdığı Jüliet’in Gölgesinde (Artshop, 2022) adlı romansını, pastoral bir masal-söylen havasında işte bu coğrafya üzerinde kuruyor.

Bu tür anlatılarda kır ve aşk birbirini bütünleyen öğeler olarak örtüşüyor. “Laiklik” düşüncesinin de kırsal alandaki bu çobanıl yaşamdan beslenerek geldiği anımsanabilir. Kırlar, elbet doğa, hele baharda bütün karşılaşmalara, buluşmalara, bu bağlamda her türlü rastlantıya açık değil midir? Yazınsal anlatılar, kendi iç matematiği yönünde rastlantılara kapalıdır oysa, ama konu aşk olduğunda edebiyat da bu rastlantılara ses çıkarmak istemez pek.

Nevra, pastoral ortamla içli dışlı aşk ayini halinde, güzellik örüntüsüne dayalı coşkun duyguyla okunan bu romansında elbette aşkın önünde ardında ona engel çıkaran öğeleri döşemeyi ihmal etmiyor. Aile özelinde öne çıkan sınıfsal konum, erk ilişkisi, rekabet, çatışma vb. aşkta tehlikeli uğraklara dönüşüyor. Okunası bir aşk romansı…

DÜNYA DAMLASI…

LONGOS; ‘DAPHNIS İLE KHLOE’NİN AŞKI’

Longos’un, ilkçağdan kaldığı öngörülen, bu arada Nevra Bucak anlatısına değgin adeta “sağlama” getiren Daphnis ile Khloe’nin Aşkı ( [Yararlı, emekli dipnotlarıyla] Çev. Zeynep Avcı, Can, 2021) anlatısı, yine doğa şenliği olarak gözler önüne serilen, doğal yaşamın ancak aşkla, erotizmle bütünlenebileceğini gösteren kült bir yapıt bağlamında alınabilir.

Demokrasi, kentlerin ilk kez nasıl doruklardan, burçlardan, kalelerden ovaya, düzlüğe inmesiyle ortaya çıktıysa buna benzer örtüşmeyle laiklik de doğal, çobanıl bu yaşam aracılığıyla kurumlaştı, aşk, erotizm vb. duygular, duygulanımlar böylesi bir yaşamın, buna dönük kültürün birer göstereni, olmazsa olmazı haline geldi.

Nitekim Longos, yapıtta, “kırsal hayatın en güzel taraflarını” (18) serimlerken Eros’un, “Daphnis’le Khloe’nin başlarına ciddi bir iş açmaya niyetli” olduğunu gösteriyor. “Sanki o saate kadar (iki gencin) gözleri kördü(r) de yeni açılmıştı(r).” (19,25) Gerek Longos gerekse Nevra metni tek solukta okunuyor. Hadi öyleyse yaz-aşk okumalarına…

ÖYKÜDENLİK

MEHMET CAN ŞAŞMAZ ‘KORKMA GÜZEL RÜYALAR DA VAR’

Mehmet Can Şaşmaz, Korkma, Güzel Rüyalar da Var (YKY, 2022) başlıklı ikinci öykü kitabında bir yandan aşkı öyküleştiriyor belki, aynı zamanda öyküyü de aşklaştırıyor ama. Okudukça bunları, bir yandan öykülerde öte yandan aşklarda pek güzel gezintilere çıkıyoruz çünkü.

Her öyküsünde sıcacık duyguları farklı bir tutumla yansıtırken kişilerin ruh hallerine dönük ironik yaklaşımlarıyla da hoş bir açılım getiriyor yazar. Nitekim yaşantısal gerçekliğin ağırlığını dolayımsız, fakat soyutlamaya, dönüştürüme dayalı olarak hissettirdiği bu geçirgen evrende ezilen bireyin, kendisine sanat odağında bir yolla çözüm ürettiğini işlemeyi de savsaklamıyor.

Mehmet Can, acıtıcı duyarlık üzerinde gezindirdiği erotizmini bu incelikli alaysamanın, dil hınzırlığının üzerinde kaydırıyor işte, böyle olduğunda koygun bir tat da çıkıyor ortaya. Hele anlatıcının kendisine dönük acımasız yaklaşımı, zekâ örüntülü kısa, keskin sıçramalı anlatımı bu öyküleri alabildiğine uçuruyor.

Okur da mutluluk deriyor. Bu arada öyküye ilgi duyan herkese “Belediye Öykücüsü”nü okumalarını önereyim. Öyküye yeniden hoş geldin Mehmet Can.

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.