Yazarın vatanı, şairin kimliği

“Türkçe, orta malı değildir, ne’ligi, kimliği, vatan adresi belli bir varlıktır. Eğer o dili kullanıyorsan onun ne’liğine, kimliğine, adresine saygı duyacaksın, terbiyesizlik etmeyeceksin. (...) Şair kullandığı dili beleşine kullanamaz, o artık senin efendindir, kötü şair olsan da alnına vurduğu damgayı sonsuza kadar taşırsın. Nobel ya da Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nü alsan da… Bir dili herhangi bir türde yazın dili olarak kullanan yazar ya da şair o dile borçlanır. Borcunu, kendisi istemese de, o dilin edebiyatı içinde yer alarak öder. Eğer iyi bir romancı ya da şair ise. (...) Yazarın vatanı yapıtını yarattığı dildir; şiirini yazdığı dil şairin kimliğidir. Romanlarını Fransızca yazan Litvanya kökenli Romain Gary kendi durumunu şu cümleyle dile getiriyor: ‘Je n’ai pas une goutte de sang français mais toute la France coule dans mes veines’ (‘Bedenimde tek bir damla Fransız kanı yok ama damarlarımda bütün Fransa akmaktadır’). (...) Adam gibi adam olan Romain Gary’nin damarlarında akan Fransa, Fransızca’dır. Fransızca vatanı olduğu için Fransa toprağı da hem vatanı hem kimliğidir.”

Özdemir İnce

8 Ocak 2023 tarihli Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan’ın “Fransız Edebiyatı Diyorlar, Türk Edebiyatı Demiyorlar” ara başlıklı beklenmedik bir yazısını (‘Ak Parti rakip olarak kimi ister’) okudum. Siz de okuyun:

“Çok kıl olduğum bir tabir var: Türkçe edebiyat. Can, Metis, İletişim falan... Anlı şanlı yayınevlerimiz, Türk edebiyatı yerine Türkçe edebiyat demeyi tercih ediyorlar. Ama aynı yayınevleri göğüslerini gere gere Alman edebiyatı diyorlar, Fransız edebiyatı diyorlar, İspanyol edebiyatı diyorlar, İngiliz edebiyatı diyorlar, Rus edebiyatı diyorlar. Almanca edebiyat, Fransızca edebiyat gibi tabirleri asla kullanmıyorlar. Alman, Fransız, İspanyol, İngiliz, Rus demek meşru... Türk demek meşru değil. Bu mudur? Budur. Bu öyle kıl, öyle gıcık, öyle sinir bozucu bir tutum ki... Benim gibi bir evrenselcinin bile tepeden tırnağa milliyetçi kesilmesine yol açıyor.”

Milliyetçiliği bir yana bırakalım Ahmet Hakan’ın yazısı çok haklı. Eleştirdiği yazarlar, şairler, yayınevlerinin “Türkçe Edebiyat” demelerinin hiçbir temeli yok. Nedeni çok basit: Cehalet, zevzeklik ve uluslararası yazınsal terminolojiden habersiz olmaları. Cahiller, densizler ve zevzekler modaya pek düşkün olurlar. Ruhlarında İkinci Cumhuriyetçilik ve liboşluk sosu da vardır.

“YAZDIĞI DİLE SAYGISIZ BİR İNSAN

ÖNCE ‘ADAM’ SONRA ‘ŞAİR’ OLAMAZ!”

İkinci olay: Bir edebiyatçı arkadaş ilgileneceğimi düşünerek bana bir sosyal medya yazışmasını aktarmış. Şair olduğunu sanan bir herif şöyle yazmış: “Ben ‘Türk Şiiri’ yazmıyorum, ‘Türkçe şiir’ yazıyorum... Zaten etnik olarak Arnavutum, hissiyat olarak da İtalyan şairiyim... Kahrolsun faşizm, kahrolsun her türlü milliyetçilik, her türlü ırkçılık, yaşasın enternasyonal! Yaşasın dillerin kardeşliği!”

Okuyan biri de bu mesajı şöyle değerlendirmiş: “Abi etnik vurgusu yaparak faşizmi ve ırkçılığı sen yapıyorsun zaten ya uff. Türk milliyetçiliği etnik ile ilgilenmez. Öğrenemediniz şunu 200 yıldır. ‘Türkçe şiir’ demek de etnik işidir. O yüzden de faşizmdir işte. Ayrıca senin İtalyan hissiyatının ...”

“Şair olduğunu sanan herif” diyorum. Yazdığı dil olan Türkçeye, yazamadığı iki dil Arnavutça ve İtalyanca’ya saygısız bir insan önce “adam” sonra “şair” olamaz. Herif soy olarak Arnavut, ruh olarak İtalyan ama bu dillerle şiir yazmıyor ve Türkçe yazıyor.

‘TÜRKÇE, ORTA MALI DEĞİLDİR!’

Türkçe, orta malı değildir, ne’ligi, kimliği, vatan adresi belli bir varlıktır. Eğer o dili kullanıyorsan onun ne’liğine, kimliğine, adresine saygı duyacaksın, terbiyesizlik etmeyeceksin. Üstelik bu ne hava!? Herifin yazdığı şiiri biliyorum, ciddi bir derlemeci onu Türk şiiri antolojisine kesinlikle almaz.

Şair kullandığı dili beleşine kullanamaz, o artık senin efendindir, kötü şair olsan da alnına vurduğu damgayı sonsuza kadar taşırsın. Nobel ya da Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nü alsan da…

Bir dili herhangi bir türde yazın dili olarak kullanan yazar ya da şair o dile borçlanır. Borcunu, kendisi istemese de, o dilin edebiyatı içinde yer alarak öder. Eğer iyi bir romancı ya da şair ise.

‘YAZARIN VATANI YAPITINI

YARATTIĞI DİLDİR; ŞİİRİNİ

YAZDIĞI DİL ŞAİRİN KİMLİĞİDİR!’

Ağıza biber sürme faslını bırakıp dersimize geçelim: Yazarın vatanı yapıtını yarattığı dildir; şiirini yazdığı dil şairin kimliğidir. Romanlarını Fransızca yazan Litvanya kökenli Romain Gary kendi durumunu şu cümleyle dile getiriyor: “Je n’ai pas une goutte de sang français mais toute la France coule dans mes veines” (Bedenimde tek bir damla Fransız kanı yok ama damarlarımda bütün Fransa akmaktadır).

Aynı harbi şövalyeliği Türk diliyle yazan ama başka bir etnisiteden olmaya bağlı birinden beklemeye hakkımız yok. Keyfi bilir! Ama adam gibi adam olan Romain Gary’nin damarlarında akan Fransa, Fransızca’dır. Fransızca vatanı olduğu için Fransa toprağı da hem vatanı hem kimliğidir.

‘İSTESEM FRANSIZ VATANDAŞI

OLABİLİRDİM AMA 2222 SAYFALIK

ŞİİR TOPLAMIM TÜRKÇE YAZILDIĞI İÇİN

TÜRK ŞAİRİ OLARAK KALIRDIM!’

Fransızca yayımlanmış yedi kitabım var, Mallarmé Akademisi üyesiyim, Max Jacob Şiir Ödülü’nün sahibiyim, Fransız Kültür Bakanlığı 15 Haziran 1990 tarihli kararnamesi ile bana “Officier de l’Ordre des Arts et des Lettres” ünvanını vermiş.

1965 yılında gittiğim Fransa’da istesem kolayca vatandaş olabilirdim. Ama 2222 sayfalık şiir toplamım Türkçe yazıldığı için Türk şairi olarak kalırdım. Bunun tam tersi şiir ve yazılarımı TC vatandaşı olarak Fransızca yazsaydım Fransız şairi ve yazarı olurdum. Tıpkı Nedim Gürsel’in olduğu ve olmadığı gibi. Çok uzun süredir Fransa’da yaşıyor ama Türkçe yazıyor. İstese Fransızca da yazabilir romanlarını.

Uluslararası kural ve gelenek böyledir. Kimlikteki adı Zareh Yaldızcıyan olan büyük Ermeni şair Zahrad (1924-2007) İstanbul’da doğdu, aynı kentte öldü. Özel Pangaltı Ermeni İlkokulu ve İstanbul Üniversitesi’nde okudu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı ama yapıtlarını Ermenice yazdığı için şair adresi Ermeni dili ve Ermeni şiir antolojisidir.

Cehalet başa bela! Büyük şair Gennadi Aygi başlangıçta şiirlerini ana dili Çuvaşça (Türk dili topluluğundan) yazıyordu. Nâzım Hikmet ve Boris Pasternak’ın tavsiyeleri üzerine Rusça yazmaya başladı ve “Çuvaş kökenli Rus şair” olarak dünya çapında ünlendi. Kendisi benim çok yakın arkadaşımdı ve Rus şairi sayılmaya hiçbir itirazı yoktu. Çünkü bu konuda geçerli kuralın ne olduğunu biliyordu.

YABANCI KÖKENLİ FRANSIZ YAZARLAR

Vikipedi’de “Yabancı kökenli Fransız yazarları” listesi var. Yazımın anlaşılmasına yardımcı olacağını düşünerek bunları bazılarını listeledim:

Tristan Tzara, Lorand Gaspar, Emil Cioran, Linda-Maria Baron (Romen); Milan Kundera (Çek), Julia Kristeva, Tzevetan Todorof (Bulgar), Driss Charibi, Tahar Ben Jelloun (Fas), Artur Adamov (Rus).

Alain Bosquet (Belçika & Rus & ABD), Amin Maalouf (Lübnan, Fransız Akademisi Üyesi), Laura Alcoba, Silvia Baron Supervielle (Arjantin). Vassilis Alexakis, Jean Moréas (Yunan), Guillaume Apollinaire (İtalyan & Polonya), Hector Biancotti (İtalyan), Andrée Chedid (Mısır), François Cheng (Çin, Fransız Akademisi Üyesi), Seyhmus Dagtekin (Kürt), Sedef Ecer (Türk).

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî: Celâleddin Muhammed Rumi, ayrıca Celaleddin Muhammed Balkhi veya yaygın adlarıyla Mevlânâ veya Rumi, 13. yüzyılda Anadolu'da yaşamış bir Fars tasavvufçu, ilahiyatçı ve Sufi bir mistik şairdir. (Türk Vikipedi)

Djalal ad-Din Mu?ammad Balkh: Djalal ad-Din Mu?ammad Balkh est un poète, théologien et mystique persan (Fransız Wikipedia)

Jalal al-Din Mu?ammad Rumi: Jalal al-Din Mu?ammad Rumi but more popularly known simply as Rumi was a 13th-century Persian poet. (İngiliz & ABD Wikipedia)

İranlılar elbette ama Fransızlar ve İngilizler Mevlana’yı Türk saymamakta.

“BU ‘TÜRKÇE ŞİİR’ ZIRVASIYLA

25 YILDIR UĞRAŞMAKTAYIM!”

Şimdi gelelim işin yazınsal bağlamına. Ben bu “Türkçe Şiir” zırvasıyla 25 yıldır uğraşmaktayım. Ortaya atıldığı ilk yazıdan bu yana. Son olarak da “Türkçe Edebiyat” zevzekliği dolayısıyla Cumhuriyet Kitap Eki’nden ilke (!) istifaları yüzünden…

Yahu edebiyatın deyim (terminolojisi) dolayısıyla çok önemli bir tartışma ki kendilerini çok ilgilendirir, bir tek şair ya da yazar “Türkçe Edebiyat” safsatasına karşı çıkmadı. Neden? Beni sokmayan yılan bin yasasın ya da her koyun kendi bacağından asılır. Çünkü tekkeyi bekleyenin çorbayı içtiğine tanık olmuşlardır. Çünkü uzun yaşarsan kötü olsan da adın şair ve romancıya çıkar. Antolojilere girersin…

‘BÖYLE BİR TARTIŞMA ETNİK VE SİYASAL

DÜZLEMDE DEĞİL ANCAK EVRENSEL

EDEBİYAT VE EVRENSEL TERMİNOLOJİ

ÇERÇEVESİNDE YAPILIR!’

Bu yazıya 4-5 ay önce başlamıştım. Aralık 2022 ve Ocak 2023 aylarında tartışmanın etnik ve siyasal düzlemde yapıldığını fark ettim. Yanlış: Böyle bir tartışma ancak evrensel edebiyat ve evrensel terminoloji çerçevesi içinde yapılır. Yayınevlerinin budalalıkları tartışılmaya bile değmez. Kabzımallık yapmaları gerekenler yayınevlerinde editör ya da patron. Bu cümleyi Can ve Telos yayınevlerinde yıllarca editörlük yaparken mesleğin temellerini de atmış bir emekçinin haklı yetkisiyle yazıyorum. Benimle çalışmış olan yazar ve çevirmenler bunu çok iyi bilir.

KÜRT ŞİİRİ ANTOLOJİSİ

Şimdi, sıra geldi 4 Kasım 2007 günü Hürriyet gazetesinde yayımlanan “Kürt Şiiri Sözcüğü Keşfetti” başlıklı yazımı okumaya:

[İki ciltlik “Kürt Şiiri Antolojisi”ni (Agora Kitaplığı) hazırlayan Selim Temo ile yapılan söyleşiye Birgün gazetesinin attığı başlık: “Kürt şiiri sözcüğü keşfetti!” (14 Ekim 2007). Gökhan Gencay’ın yaptığı söyleşiyi çok dikkatli okudum. Bu cümleyi Selim Temo söylememiş, marifet gazetenin. Bir metin sözcüğü keşfetmeden zaten şiir olamaz. Gazeteciler şiir, edebiyat ve sanat işlerinde çok daha dikkatli olmalı.

Selim Temo’nun antolojisi toplam 1526 sayfa. Ciddi bir çalışmanın ürünü olduğu her halinden belli. Bu yazıyı Selim Temo’yu ve Agora Kitaplığı yayınevini kutlamak için yazıyorum. Kürtçe bilenlerin ve özel ilgi duyanların dışında Türkiye edebiyat ortamı Kürt şiiriyle tanışacak. Bu çok önemli. Çünkü bir halkın zihinsel ve duygusal yapısının en gizli, en gizemli doku ve dokumaları şiirlerde bulunur.

Selim Temo, “Kürtçe yazmak kahramanca bir eylemdir. Ama bu edebiyatın okuru oluşmalı. Daha çok kitap çıkmalı, daha çok dergi olmalı, Kürt dili ve edebiyatı üstündeki baskılar tamamen kaldırılmalı. ‘Daha çok’ dediğim her konunun, güncel siyasal durumla ilgisi var elbette. Anadilde eğitim olmazsa, bir okur kuşağı nasıl oluşabilir?” diyor.

Selim Temo böyle bir soru sormakta haklı. Kürtler edebi Kürtçeyi bilmeden nasıl şiir yazıp, nasıl okuyacaklar? Bunun tek yolu anadilde eğitim mi, yani Kürtçe eğitim-öğretim mi? Bu sorunun yanıtı politikayı ilgilendirir: i

Anaokulundan doktora sonrasını da kapsayacak bir Kürtçe öğrenim sisteminin uygulanma olanağı ancak federal bir ortamda olabilir. Federal sistemin bir adım sonrası da bağımsızlık. Önümüzdeki günlerde çok tartışılacak konular…

Ama üniter sistemde de okullarda Kürtçe, Kürt edebiyatı öğretmek ve öğrenmek mümkün olabilir. Bu Kürtçe öğrenim anlamına gelmez. Sakal-bıyık işleri canımı sıkıyor!

Zaman gazetesinin yayınladığı Kitap Zamanı’nın 22. sayısında “Kürt şiiri antolojisi” hakkında bir haber okudum: Selim Temo, kendisi de aralarında olmak üzere Türkçe yazan Kürt şairleri antolojisine almamış. Antolojiyi inceledim. Haber doğru. Haberi yazan M. İlhan Atılgan şöyle bir yorumda bulunuyor:

“Demek ki, şair, yazdığı dilin şairiydi. Demek ki, bir yazarın aidiyetini milliyeti değil yazdığı dil belirliyordu. Demek ki, yazarlar yazdıkları dilde kalıcı oluyor, o dilin edebiyatına ekleniyor, o dil sayesinde yüceliyorlardı. Frankfurt Edebiyat Evi’nde, Türk edebiyatını temsilen İngilizce yazdığı bir hikayeyi İngilizce okuyan Elif Şafak’ı dinlerken bunları düşündüm.”

YAZARLARIN, ŞAİRLERİN ANAYURDU

AİDİYET DNA’SI İÇİNDE YAZDIKLARI DİLDİR!’

Türkiye’de Kürt milliyetçiliğinin yükselişe geçmesi Türkçe yazan Kürt kökenli yazarları sıkıntıya soktu. Bunun üzerine, kendi varlıklarını meşrulaştırmak için Türk Şiiri yerine Türkçe Şiir formülünü icat ettiler. Hürriyet gazetesinde ve edebiyat dergilerinde bu formüle şiddetle karşı çıktım, edebiyatta tek ölçünün “yazılan dil” olduğunu defalarca yazdım.

Selim Temo, derlemesine sadece Kürtçe yazan şairleri alarak ve çalışmasına “Kürt Şiiri Antolojisi” adını vererek “Türkçe şiir” sapıncını ileri sürenlere doğru yolu göstermiş oluyor.

Yazarların, şairlerin anayurdu aidiyet DNA’sı içinde yazdıkları dildir !]

“Introduction à la poésie francophone” ii: Frankofon, Fransızca konuşan kimse için veya çoğunluk olarak Fransızca konuşanlara verilen isimdir. Ayrıca Uluslararası Frankofoni Örgütü adında Fransızca konuşan ülkelerin oluşturduğu uluslararası bir birlik vardır. (Vikipedi)

Anglofon: Ana dili İngilizce olan kişiler ya da İngilizce konuşan bir topluluğu adlandırmak için kullanılan ifade. (Vikipedi)

Buna göre her dil adına “phon, fon” takısı eklenebilir: Türkofon, Arabofon, Rusofon vb.

Fransızca bilen edebiyat ve şiir ekabir ve eşrafına yukarıda adını verdiğim kitabı hararetle tavsiye ederim. Yazarın adı: Adou Bouattenin. Adından da anlaşılacağına göre süzme bir frankofon Afrikalı. Yayınevinin adı: L’Harmattan.

Yazar kitabın 25. sayfasında ne yazıyor bakın: “Bu kitap ayrıca Frankopfon şiirin her şeyden önce dönüştürülmüş Fransız şiiri olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Kendilerini hem ulusal hem de evrensel olarak tanımlayan, Fransızca yazan, farklı mizaçlara sahip şairlerin yapıtları..”

‘SELİM TEMO’NUN YERİ

TÜRK ŞİİRİ ANTOLOJİSİDİR!’

Genel tanıma göre bir Türk vatandaş kalarak Fransızca yazarsa frankofon olur ama Fransız vatandaşı ise “Fransız yazar” olur. Bu durumda, Kürt kökenli Türkiye vatandaşı bir kimse Türkçe yazarsa Yazarlar Futbol Federasyonu ona Türk lisansı verir. Kökenine çok bağlı ise biyografisine “Kürt kökenli” olduğunu yazar. Buna kimse karışamaz.

Almanca bir Türk Şiiri Antolojisi yapan biri bu arkadaş eğer iyi bir şairse, Türkçe şiir yazdığı için, Almanca Türk Şiiri Antolojisi’ne alır ve isterse onun Kürt kökenli olduğunu biyografisine yazar. Ama, Türkçe yazdığı için hiç kimse onu Kürt Şiiri Antolojisi’ne almaz. Tıpkı Selim Temo’nun yaptığı gibi. Onun yeri, itiraz etse de Türk Şiiri Antolojisi’dir. Hele Türkçeye Kürt kültürünün renk ve kokusunu aşılamayı başarırsa başarıdan başarıya koşacaktır. Gerisi zügürt lagalugası!

Edebiyat konusunda bunca ciddi sorun varken, birkaç budalanın kaprisine kapılıp zaman harcanmasına acıyorum. Ben de 20 yıldır yazıyorum ama hiç olmazsa başkalarına yararlı olabilecek bilgiler veriyorum. Nitekim, hâlâ “inadım inat burnum iki kanat” diye ısrar edenler varsa onlara beleşine bir ad armağan edeceğim: “Türkçe Yazan Kürt Şairler Antolojisi”“Türkçe yazdıklarına bakmayın şairlerin tamamı yüzde yüz Kürttür!” anlamında… Dünya edebiyatında bir ilk olur hiç olmazsa…

Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenlere iki tavsiye:

 

1- Özdemir İnce, Mahşerin Üç Kitabı / Doğan Kitap / 2005 / s. 234-237 (Sonbahar dergisinin Mayıs-Haziran 1996 sayısında yayımlanan “Nafile Soru” başlıklı yazı)

2- Özdemir İnce. Isırganın Faydaları / Dünya Kitap / 2004 / s.147-161 (Hürriyet Gösteri dergisinin Haziran 2003 sayısında yayımlanan “Kullandığım Dil, İçinde Yazdığım Edebiyat” adlı yazı)

 

i T.C.Anayasası’nın “Başlangıç İlkeleri”ne, 3, 4 ve 5. Maddelerine ve uluslar arası kurallara göre Türkçe dışında bir dille öğretim yapılamaz ancak bir yerel dilin öğretlmesi ise mümkündür..

ii Adou Boutatrnin, Introduction à la poésie francophone , L’Harmattan, 2022.