Uyku ‘Koyun Koyuna’ olunca mı güzel?

Hayatımızın yarısı uykuda geçiyor, bağışıklığımızı güçlendiren hem de savunmasız yakalayan, acılarımızı unutturan, rüyalarımızda bizi başka dünyalara kayıp götüren bir zaman dilimi.

Serfiraz Ergun

Arter’in “Koyun Koyuna” sergisi, işte bu zaman dilimiyle, uykuyla bağlantılı mahremiyet ve paylaşım, birey ve topluluk, kucaklanma ve kısıtlanma, direniş ve teslimiyet, ilerleme ve tekrar gibi birbirinin tersi kavramlar etrafında toplanan eserlerin bir araya geldiği bir karma sergi. Küratörü Eda Berkman. 

TESLİMİYET

Ben bir sabah, Arter’in giriş katındaki sergiyi gezerken karşıma çıkıverdi. “Tüm canlılar arasında mekân ve zamanın sınırlarını aşan en büyük ortak nokta uyku. Bu ortak özelliğin benim ilgimi çeken kısmı ise uykuda bizim kontrolümüz dışında bir teslimiyet durumu olması. Uyurken güçsüz ve kırılganız. Biz ya çok kısıtlandığımızda, şiddet gördüğümüzde ya da kucaklandığımızda, şefkat gördüğümüzde teslim oluyoruz. Bu iki zıtlığın bizi aynı yere götürdüğünü sergiyi hazırlarken fark ettim. 

YAVAŞLIK VE UYANIŞ

Sergi beraber uyumak üzerine olsun istedim. Samimiyet, ortak ihtiyaç. Koyun Koyuna...” Koyun Koyuna gizlice temalandırılmış gibi sanki. Aile var, Geçit var, Teslimiyet elbette var, Yavaşlık ve Uyanış da var. Sergiden birkaç örnek verirsem, girer girmez sol duvarda Nazmi Ziya Güran’ın gerçekten de şezlongda yatıp dinlenen Pembeli Kadın’ıyla sergi başlıyor. Hemen salonun ortasında Ali Emir Tapan’ın belediye tarafından budanan ve yol kenarına atılan dalların kalıbını çıkartıp içine pirinç dökerek ölümsüzleştirdiği kökü olmayan ağaçlar grubunu görüyorsunuz, ama onlar “Beraber Uyuyorlar”. Başak Bugay’ın “Baldan Tatlı Baltadan Ağır” isimli işinde beton bir kütlenin içinde uyuyan figürler var. Onları ancak gözetleyerek görebilirsiniz. Jaroslaw Kozlowski’nin bir üçgen içine gayet düzenli dizdiği metronomlar, duvar saatleri, çalar saatler ise insanın zamanı parsellemesini, kontrol etme hissini yansıtıyor. Sergi 29 Ocak 2023’e kadar Arter ana giriş katında açık.