Usta oyuncu Metin Akpınar ile Devekuşu Kabare Müzesi’nde buluştuk: Kabare geleneği devam ediyor!
Zeki-Metin ikilisi çocukluğumuzun kahramanları. Ailece keyifle seyrettiğimiz filmlerin replikleri, sahneleri hâlâ hafızamızda.
Öznur Oğraş ÇolakZeki-Metin ikilisi çocukluğumuzun kahramanları. Ailece keyifle seyrettiğimiz filmlerin replikleri, sahneleri hâlâ hafızamızda. Devekuşu Kabare ise unutulmazlar arasına çoktan girdi. Ülkemizin en büyük değerleri, sanatçıları. Metin Akpınar da sanata çok şey katan ustalardan. Hâlâ durmadan sanat için uğraşlar veren Akpınar, tiyatroda oyunlar yönetmeye devam ediyor. Son olarak ise Devekuşu Kabare Müzesi’ni kurdu. Akpınar ile müzede buluştuk. Nereye baksanız hatıralar, anılar... Sanatla geçen bir ömre tanıklık ediyoruz. Duvarlarda asılı fotoğralara bakıyoruz. Kimler yok ki... Erken vedalara alışmak zor. Devekuşu Kabare’nin kostümleri. Şehitler odası, gazete kupürleri bizleri 70’lerden 80’lere götürüyor. Şehitler odasına giriyoruz; birkaç sandalye; oturuyoruz. Akpınar derin bir iç çekiyor. Videodan yansıtılan şehitlere selam veriyoruz; Zeki Alasya, Ayşen Gruda ve daha kimler kimler... Dostlara veda edemez insan diyor ve ekliyor Akpınar: “Burası cennet bahçesi...” O an düşünüyorum bu kadar anılarla geride kalmak çok zor olmalı? Ama yola devam etmeli insan. Akpınar yola sanatla devam edenlerden. Gelecek nesle öğreterek. Öyle ya oyunculukta bizim meslek gibi usta çırak ilişkisi. Zincirin halkaları kopmamalı. Bir kütüphane gibi Akpınar, her anlatısında yeni bilgiler ediniyorsunuz.
HALDUN TANER...
Söz sizde, sahne sizin diyorum, gülüyor; “bu gördüğün yer benim tutkumdu” diyor ve ekliyor: “Kabare Tiyatrosu’nu kapattıktan sonra 1992’de, iki üç tane isteğim vardı benim. Bir belgesel yapılmasıydı, Selçuk Metin, sağ olsun, iyi de çalıştı ve çok güzel bir belgesel hazırladı. Sonra kitap o da gerçekleşti ve son olarak müzeydi. Şimdi buradayız.”
1967’de Haldun Taner’in başkanlığında kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu, 1980’lerin sonunda kısa bir ara verdikten sonra 1990’larda tekrar oyunlarına başladı ve bir daha açılmamak üzere 1992 yılında kapandı.
Akpınar, “İstanbul’a kabareyi sevdirdik. Burada çok tevazu göstermeye gerek yok. 25 sene hep zirvede kaldık, senede bir oyun oynadık. Aşağı yukarı bütün kesilen biletlerden fazla bilet kestik İstanbul’da! Hele turnelerde bu rakam çok daha büyüktü. İzmir’de mesela 3 bin 500 kişilik açık havada oynadık. Bursa’da bir hafta 7 bin kişilik bir gazinoda oynadık. kabare tiyatrosunu şehre ve ülkeye sevdirdik. Böyle bir kabare formatı, kabare iklimi, sanatsal iklim oluştu. Burada biz başarılı olduk. Sanat tüketicisinin belleğine bunu yazdık. Ama 32 sene ara verdik. Bizim dönemimizde gelen seyircilerin yarısı rahmetli oldu. Ben arkadaşlarıma bakıyorum, çektiğimiz filmlerde, bizim kabarede bile 17-18 tane şehidimiz var. Öyle olunca bunu yeniden canlandırmak, yani kent belleğinde bunu hatırlatmak ve yeni koyacağımız oyunlarla da yeni bir bellek oluşturmak, yani kabareyi yaşatmak hedefimdi” diyor.
MÜZE...
Akpınar, müze oluşturabileceği bir bina bakıyor; ama ülkenin ekonomik koşulları zorlayıcı olunca belediyelere başvuruyor.
Sonrasını Akpınar şöyle anlatıyor: “Kendi başımıza halledemedik. Eskişehir, Büyükerşen hocamızın oradaki müzelere gösterdiği özen dikkatimi çekti. En son gördüğüm Kurtuluş Savaşı Müzesi çok hoşuma gitti. İsmet Paşa’nın Genelkurmay Karargâhı olarak kullandığı binayı müze yapmışlar. Mükemmel bir çalışma. Ahşap, sıcak bir bina çok da güzel şeyler yapılmıştı. Onu da örnek alarak böyle bir müze oluşturmaya karar verdik. Tabii biz bu işin içinden çıkamadık. Çünkü bina yok. Binanın yeniden yapılması çok zor bir iş! Yer de yok. Bazı belediyeler yerimiz yok, bina yok, biz yapamayız dedi. Bazı belediyeler biz yaparız dedi onları da ben istemedim. En son geldik Battal İlgezdi başkanımla bundan evvelki Ataşehir Belediye başkanıyla konuştuk. Bir defa söyledim, ‘Biz yaparız abi’ dedi. o kadar hoşuma gitti ki ben de Ataşehir’i seçtim. Burada aşağı yukarı üç dört tane de salon var hem müze gezilecek hem tiyatro oynanabilecek. Burası bir galeriydi. Dekorun kaba inşaatını bitirdik, müzemizi kotardık, gerçekten keyifli bir müze oldu” diyor.
TİYATRO!
Müze’nin olduğu yerde tiyatro salonunda haftada bir Akpınar’ın yönettiği kabare oyunları sahneleniyor. Talep artarsa oyunları ikiye çıkaracaklarını söyleyen Akpınar, “Deve Kuşu Kabare Müzesi oyuncuları diye de bir ekip kurduk. Bu ekip benim Okan Üniversitesi’nde yetiştirdiğim öğrencilerden. Onun da ayrı bir güzelliği var. Benim öğrencilerim onlar, şimdi profesyonel oldular, başka yerde de çalışıyorlar. Bizde de bu oyunlar devam edecek. Buna ilaveten yeni kabare formatında oyuncu yetiştirmek için bir atölye kurmak istiyorum. Burada! Kabare oyunu yazarı sorunu var Türkiye’de! Ben böyle söyleyince Kandemir üzülüyormuş, ‘Ben yok muyum abi’ diye! Sen varsın başımızın üstüne de yeniler yok.”
Müzeye ulaşımın çok kolay olmadığını belirten Akpınar onun içinde bir çözüm düşünmüş. Usta, “Ataşehir, İstanbul çok büyüdüğü için ulaşımı zor bir yer. O yüzden de CHP belediyelerinden yardım isteyeceğim. Başkanla da konuşacağım. Mesela büyükşehir belediyesi, çarşamba günleri iki tane otobüs koyar. Yaşasın istiyorum. Biz de baki değiliz bu dünyada, bizden sonra da devam etsin” diyor.
‘MONARŞİ DEVAM EDİYOR!’
Seçimlerde çok güzel bir sonuç alındığını söyleyen Akpınar şöyle devam ediyor; “Bir dip dalga bekliyordum ama tusinami beklemiyordum. Fevkalade sevindirici bir şey! Bu bir son değil, sonun başlangıcı. Güzel bir oy potansiyeli yakalandı. Fakat o daha çok sosyal demokrat değil de, merkeze yakın bir oy potansiyeli. Onları kaptırmayacak, kalıcı kalmasını sağlayacak. Hemen bir tüzük çalışmasını, program çalışmasını yapmak lazım! Türkiye’nin sorunlarını bu ekibin nasıl çözeceğini, hem anlatıp hem uygulamak lazım! Ad, söylem yetmiyor, eylem lazım. Bu olursa bence bir sonraki seçimlere daha umutla gidilebilir. Bu hava iyi bir hava! İnşallah Türkiye’de böyle güzelleşir. Yerel yönetimlerin seçimlerinde bir şeyler değişti ama devlet yönetiminde değişmedi. Sayın Erdoğan hala Cumhurbaşkanı, partisinin başkasını, tek adam yönetimiyle, bir anlamda monarşi devam ediyor. Bakalım neler olacak, hayat ne gösterecek bize!”