Usta kurgucular Selanik’teydi

62. Selanik Uluslararası Film Festivali bu yıl In the Cut: The Editing and its Secrets (Kesimde: Kurgu ve Sırları) adlı özel bölümde usta kurgucular Anne Osterud, Claire Atherton, Janus Billeskov Jansen, Raoul Mora, Roland Vajs ve Yorgos Mavropsaridis’in ustalık sınıflarını düzenledi.

Aslı Selçuk

62. Selanik Uluslararası Film Festivali bu yıl, In the Cut: The Editing and its Secrets (Kesimde: Kurgu ve Sırları) adlı özel bölümde usta kurgucular Anne Osterud, Claire Atherton, Janus Billeskov Jansen, Raoul Mora, Roland Vajs ve Yorgos Mavropsaridis’in ustalık sınıflarını düzenledi.

Deneyimli Danimarkalı kurgucular Anne Osterud ile Janus Billeskov Jansen, en iyi yabancı film Oscar’ını alan Another Round (Thomas Vinterberg) filmiyle ilgili bir seminer yaptılar. Söyleşinin sonunda da dinleyicilere sinemalarda gösterilmemiş alternatif final sahnesini gösterdiler. Pelle the Conqueror (Fatih Pelle), House of the Spirits (Ruhların Evi), A Fortunate Man (Şanslı Per), The Girl with the Dragon Tatoo (Ejderha Dövmeli Kız) gibi çok sayıda filmi kurgulayan Anne Osterud ile Janus Billeskov Jansen 15 yıldır birlikte çalışıyorlar.

Anne Osterud’un “İki kurgucunun ortak çalışması ayrıksı, sıradışı bir durum. Çünkü kurgucular genellikle tek başına çalışırlar” açıklamasından sonra Janus Billeskov Jansen “Anne ile çalışmaktan gurur duyuyorum. Ortak bir ritmimiz, ortak bir yüreğimiz var. Filmleri aynı şekilde okuyor ve çözümlüyoruz” diyerek birlikte kurgu yapmaktan çok memnun olduğunu belirtti.

Thomas Vinterberg’le Another Round için 2017’de ön görüşme yaptıklarını, yönetmenin içkiye ve yaşama zevkine adanmış bir film yapmak istediğini söyleyen Osterud, Vinterberg’e Norveçli bir psikiyatristin “Bazı insanlar kanlarında yüzde 0.05 içki eksikliğiyle doğarlar” teorisinden söz etmiş.

“Thomas iki uluslararası film çektikten sonra Dogma akımına yeniden dönmek, özgün anlatımını, ayrıksı bakış açısını yeniden deneyimlemek istiyordu. Another Round’da kendini yeniden buldu” diyen Osterud kurguda baş kahramanı doğru bir şekilde tanıttıklarını, içki tüketimi temasını yönetmen vizyonuna göre ele aldıklarını, final sahnesi için doğru atmosferi kurduklarını açıkladı. Özellikle tüm olup bitenlerden sonra karakterlerin yeniden içmeye başladıklarını izleyiciye aktardıklarını belirtti. Finaldeki dans sahnesini seyircinin olumsuz algıladığını, çünkü trajik bir olayın ardından izleyicinin bunu yadırgadığını söyledi.

“İlk iş kopyası tam 4 buçuk saatti, ilk versiyonu görmeleri için birilerini davet ettik. Anlatmak istediğimiz öyküyü izleyici doğru algılayacak mı diye merak ediyorduk. Sonuç bir felaketti. Çoğunluk ana karakterin filmin başından beri alkolik olduğunu sandı. Yanlış bir kurgu yaptığımızı düşünerek başlangıç sahnesini değiştirdik” açıklamasını yaptı Danimarkalı kurgucular. Çekimde ve kurgu aşamasında ekip etik ikilemlerle yüzyüze gelince “Filmin başında alkol tüketimi yanlışlıkla, bilinçli olarak başlamadı izlenimi olunca karakterlerin hep birlikte sarhoş oldukları sahneyi tümüyle çıkardık” dedi Anne Osterud.

BEYİN EKRANDIR: YORGOS MAVROPSARIDIS

The Favourite, The Killing of a Sacred Deer (Kutsal Geyiğin Ölümü), Dogtooth (Köpek Dişi) filmlerinin kurgusunu yapan, genellikle Yorgos Lanthimos ile çalışan Yorgos Mavropsaridis, Beyin Ekrandır başlıklı ustalık sınıfında sinemasal anlatımın hangi şifrelerle kurgulandığını ve izleyiciye aktardığı mesajları açıkladı. “Benim için her zaman kolay olmuştur. Filmin ilk 20 dakikasında neyin esas ve önemli olduğunu anlarım. Zihnimiz dünyayı kristal berraklığında algılar, kurgu yaparken de beynin fonksiyonlarını kullanarak ekrandaki dünyayı oluştururuz. Gerçekte beynimiz ekrandır, çünkü gördüğümüz şeyi tanımlar, aynı zamanda çevremizi saran dünyayı da tanımlar. Sinemada, perdede gördüğümüz sabit kareler hareket duygusu yaratırlar. Refleksif göz hareketleri çevreyi tarar, elektromanyetik bilgiyi algılar ve çevremizi saran üç boyutlu dünyayı oluşturur.

Herkes bir dünya kurar ve bunun içinde yaşar. Sinemada film izlerken biz de aynı şeyi yaparız. Parçaları seçeriz, bu parçalara bilgi edinmek için bağlanırız. Beynin kullandığı örnekler sinema dakilere çok benzer. Hollywood klasik sineması objektif bir anlatım içerir. İstikrarlı bir dünyaya ihtiyacımız vardır, ufuk düzdür, Tanrı kutsaldır, iyiler kötülerle savaşırlar. Sinemada basmakalıp algıları tersyüz eden ideolojiler vardır. Genelde sinemaya bildiğimiz şeyleri onaylamak için gideriz. Sinemanın pedagojik yönü bizi önyargılarımızla yüzleştirmektir” diyerek beyinle sinema arasındaki etkileşimi anlattı.

Akıl hocası yönetmen Giorgos Panousopoulos’un “Yaratıcı kamerayı yerleştirdiği andan itibaren bir parçayı keser” sözünü hiç unutmayan Mavropsaridis “Çekim süresini ayarlayabiliriz ama çekimin içeriğini ayarlayamayız. Çekim, kendi kendine oluşuveren bir varlıktır. Yönetmenin isteğine, estetik seçimine göre planları birbirine bağlarız, yönetmenin öyküsünü anlatırız” cümlesiye Yunanlı kurgucu yönetmenin sette beyin olduğunu açıkladı.

Zamanın öznelliği ve toplumun sanatı algılamasının 2. Dünya Savaşı’ndan sonra değiştiğini belirterek, “Anlatım daha öznel oldu, sinemaya gidip film izlerken çok hassas oluruz. Ekranda gördüklerimize karşı savunmasız oluruz, bu noktada yönetmenin etik anlayışı önemlidir. Kurgu, yönetmen ve kurgucu arasındaki iş birliğidir, görevimiz yönetmenin vizyonunu aktarmaktır. Bazı filmlerin izleyicinin katılımına ve ortak yaratımına gereksinimi vardır. Sinemayı sorular sorduğu, önyargılarımıza meydan okuduğu için seviyorum. Sinema gördüğümüz rüya gibidir, renkler, kokular, tadlar gibi gerçektir. Sinema, en büyük kurgu yazarlarının yani bizlerin yaratımıdır. Sinemanın aracılığıyla, evrendeki yerimizi bulabilir , kendimizi keşfedebiliriz” diyerek sinema sanatını tanımladı.

KURGUDA İŞ BİRLİĞİ: RAUL MORA

Netflix kanalının en çok sevilen dizisi La Casa de Papel’in baş kurgucusu Raoul Mora, kurgucu olarak eğitim almadığını, fotoğrafçı olarak çalıştığını, bu alanda yaratıcılığını ortaya koyamadığından dolayı sinema endüstrisine girdiğini açıkladı. “Film fragmanlarının, tanıtım videolarının, kliplerin kurgularını yaptım. Bunların teslim tarihleri ve zaman çizelgeleri farklıdır. TV dizilerinde çalışmaya başlayınca iş koşullarım da değişti” diyen Mora, La Casa de Papel’in ana akım bir dizi, geniş izleyici kitlesi için yapıldığını ama özel bir kimliği olduğunu belirtti. “Senaryo her karakterin bakış açısını, derinliğini oluşturmak için yazıldı. La Casa de Papel’den sonra Netflix İspanya’da kurmacalar ve diziler için oyunun kurallarını değiştirdi. Netflix gibi ana akım platformları bir ülkeye girince çalışma sistemini de değiştirir. Ulusal pazarda çok sayıda kısıtlayıcı faktörler vardı, kurgucuların bir çoğu bu bu kısıtlamalardan rahatsızdı. İspanya’da yıllar boyunca TV dizilerinin uzunluğu 70 dakikaydı. La Casa de Papel hemen hit olmadı. Netflix, 70 dakikalık diziyi 50 dakikaya indirmemizi istedi. La Casa de Papel’in her bölümü 50 dakika olunca İspanya’da ünlendi. Netflix dizinin herkese, çok geniş bir kitleye ulaşmasını istedi” diyen Mora, Netflix’in dünyadaki çalışma metodunu açıkladı.

TV dizisinde kurgu metodlarını anlatırken Raoul Mora, izleyicinin bakış açısına göre kurgulamanın çok önemli olduğunu belirtti. “Öyle bir kurgu yapıyoruz ki seyirci soluk almaksızın diziyi izliyor, diziden hiç kopmuyor. İzleyiciyle güçlü bir bağ kurup biz ne sunarsak onu izleme ihtiyacını yükseltiyoruz. Bu gösteride her şey vurgulanıyor. Aksiyon ve komedi içeren sekanslarımız var. Seyircide en çarpıcı duyguları uyandırıyoruz. Dizide hızlı bir bir ritm var, kısıtlı bir zamanda tüm duyguları yoğunlaştırmamız gerekiyor. Bu yüzden hızlı bir kurgu yapıyoruz. İzleyicinin diziden zevk almasını istiyoruz. Doğrusal düzende çalışmak olanaksız. Başta her şeyi çekim senaryosuna göre kurguladım, bir sahneye müzikte ekledim. Olmadı, çünkü zaman çok kısıtlıydı. Senaryonun ilk halini kabaca hemen kurgulamanız gerek. Aksiyon ve özel sahnelerin dışında tüm bölümün montajı yapılmalı. Çok hızlı çalışmak gerek, çünkü her ekip birbiriyle bağlantılı. Biz geç kalırsak postprodüksiyon ve özel efekt ekibi de gecikiyor. Dizide çok sayıda hazırlanması uzun süren özel efekt var. Üzerimizde büyük bir zaman baskısı var. Altı kurgucuyla ancak işi bitiriyoruz” diyen Mora, ortak kurguyla diziyi zenginleştirdiklerini, farklı yaratıcı perspektifler kattıklarını vurguladı. “Her kurgucu birbirinden değişik. Kimi aksiyonlu sahneleri, kimi dramatik bölümleri seviyor. Her bölüm farklı bakış açılarımızla zenginleşiyor, hepimiz birbirimizin çalışmasını izliyoruz” diyen Raoul Mora, tv dizilerinin stresli bir ortamda çekildiğini açıkladı.