Ukraynalı çocukların dramı
Selanik Uluslararası Belgesel Festivali’nde büyük ödül Altın İskender’i alan The House Made of Splinters’ta yönetmen Simon Lereng Wilmont ebeveynleri tarafından geçici koruma evlerine bırakılan Ukraynalı çocukların dramatik öykülerini anlatıyor.
Aslı SelçukSimon Lereng Wilmont’un yönettiği The House Made of Splinters (Danimarka-Finlandiya- İsveç-Ukrayna, 2022) 24. Selanik Belgesel Festivali’nde büyük ödül Altın İskender ile Agora ödülllerini aldı. Bu yetkin belgeselinde Lereng Ukrayna’da ebeveynleri tarafından geçiçi koruma evlerine bırakılan çocukların dramatik öykülerini anlatıyor.
Doğu Ukrayna’da savaş sınırına 20 km yakınlıktaki Lysychansk kentinde yaşayanlar her gün savaşın yankılarını duymaktadırlar. İnsanlar işsizdir, alkoliktir. Evsizlik büyük bir sorundur. Aile içi şiddet yaşamı zorlaştırır, bunun üzerine bir de savaş binmiştir. Her kapının ardında yaralı bir aile vardır. Aileler dağılınca sosyal görevliler çocukları Ukrayna-Rusya sınırına yakın koruma evine getirirler. Ev aslında geçici bir çözümdür. Bu evde çocuklara sıcak bir yatak, günde altı öğün yemek verilir.
Çocuklar annelerinin, babalarının gelip onları evlerine götürmelerini beklerler. Çoğunluğu bir süre sonra yetimhanelere gönderilir. Evin yöneticisi Bayan İrina her sabah çocukları birer birer uyandırır. Sabah jimnastiğinin ardından hep birlikte kahvaltı ederler. Kış ve savaş yüzünden koruma evi çocuklarla doludur.
Eva, Maksim, Sergey, Sacha, Kolya, Yulia, Alina, Kristina, bu çocuklardan birkaçıdır. Eva ninesiyle konuşur, annem hala içiyor mu diye sorar. Eva diğerlerine göre daha şanslıdır, ninesi gelip onu alır, birlikte evlerine dönerler. Kolya sık sık evden kaçar, hırsızlık yapar,polis onu yakalayıp tekrar eve getirir. Annesi Kolya’yı ziyarete geldiğinde nefesi alkol kokuyordur. Yönetmen, bu terkedilmiş çocukların gündelik yaşamlarını gerçekçi, etkileyici bir anlatımla aktarır.
“Elimde yazılı bir senaryo yoktu. Belgeselde çocukların özgün reaksiyonlarını izliyorsunuz. Konuşmaları yaşlarına göre çok olgun, bu olgunluk yaşadıkları deneyimlerinden kaynaklanıyor. Çoğu birdenbire büyüyor, erkenden akıllanıp olgunlaşıyorlar” diyen Lereng belgeselini Ukrayna’ya gidip gelerek bir buçuk yılda bitirmiş.
“Çocuklarla aramda bir güven ilişkisi kurdum. Kamera önünde doğal davranmaları, kendileri gibi olmaları için bu güven şarttı. Çekimde sadece ben, asistanım, çocuklar vardı. Onlarla birlikte uzun zaman geçirdim, onları olabildiğince tanımaya çalıştım. İlgim çocukların hoşuna gitti. Duygulu sahnelerde beni bir yabancı olarak görmediler. Beni yakından tanıdıkları için bana güvendiler” diyen yönetmen bazı sahnelerde zorlandığını belirtiyor.
Çocuklara çok değer verdiğini, bu belgeseli yaparak onlara yardım etmek istediğini ama olan biten karşısında gücü olmadığını irdeliyor:
"Elimden geldiğince dramlarını dünyaya duyurmak istedim. Tümüyle çocuklara odaklandık. Onların seslerini duyurmaya çalıştık. Çocukluk çağı travması konusunda uzman iki psikolog çocuklarla sürekli konuştular. İçlerinden biri başka bir ülkeye gitti, şu anda güvenli bir yerde. Biri ailesi için kentten ayrılmak istemedi, Hiçbir güvenliği olmayan bu yerde kaldı."
Çevre sesleri, çocukların kahkahaları, ağlamaları, doğanın ortasında mücadele etmeyi sürdüren evdeki yaşamı alabildiğine betimler. İçlerinden bazılarını aileleri gelip alırlar, bir kısmı bakıcı ailelerin yanına yollanır. İçlerinde güçlü bir arkadaşlık bağı kuranlar da var, iletişimleri hala devam ediyor.
Çocuklar her zaman ne yazık ki savaşların, politik karmaşaların, ebeveynlerinin ilgisizliği, sevgisizliği arasında kalmışlardır.