Türkiye’de gençlik edebiyatının hüzün veren yalnızlığı...

Heinrich Wolgast, Almanya’da 1899 yılında yazdığı “Das Elend unserer Jugendliteratur” (Gençlik Edebiyatımızın Zavallılığı) isimli makalesinde salt eğlendirici bir amaçla yazılmış (harcı alem) gençlik edebiyatını sert bir dille eleştirmiştir.

Necdet Neydim / Cumhuriyet Kitap Eki

GENÇLİK EDEBİYATI VAR MI?

Türkiye’de günümüzde böylesine eleştirilebilecek bir gençlik edebiyatı yelpazemiz var mıdır diye baktığımızda henüz yeterli bir yelpaze oluşturabilecek yayının varlığından söz edemiyoruz ne yazık ki. Elbette bunu, çevirileri ayrı tutarak söylüyorum.

Ama yukarda söylediklerime istisna oluşturacak farklı bir gençlik edebiyatından söz etmeden geçmemek gerek: “Genç Kız Edebiyatı”.

Bu alan özellikle baskıcı toplum yapılarında ideal aile kavramına destek sağlamak ve ideal anne, eş, ev hanımı figürünün oluşmasını sağlayacak ve kadını salt bu görevle tanımlayan içeriklerle oluşturulmuş ve tüm ahlaki değer ve beklentilerin kadına yüklendiği, üstelik bu eğitimi çocukluk dönemine kadar indiren ve rol model yükleyen kitaplar öylesine çok yayımlanmıştır ki, sadece buna odaklı kitaplar yayımlayan, hedef kitlesi genç kızlar olan yayınevleri bile vardır.

 

GENÇ KIZ EDEBİYATININ OLUŞUMU

Genç kızı, tanımlanmış rol modellerle özdeşleşmeye yönlendiren ve “ideal genç kız” (kadın) yaratmaya odaklı yayınların özellikle 60’lı yıllardan bu yana varlığını güçlendirerek sürdürdüğünü söylersek bunun özel bir tartışma alanı yarattığına da dikkat çekmiş oluruz.

Hele bunun Marshall Yardımı’yla başlayan sürecin ardından gelen “Pembe Diziler”, “Beyaz Diziler”, “Fotoromanlar”la güçlenen bir süreç olduğunu söylersek neler yaşadığımızın tarihsel tanıklığını yapmak bilinç açısından farklı bir değer taşır. Bu konuda modernistlerin kendilerini sorumsuz sayması oldukça yanlış bir bakış açısı olur.

GENÇLİK TANIMI VE EDEBİYATI

Cumhuriyetin başlangıcında “gençlik edebiyatı” olarak tanımlanabilecek bir edebiyat dizgesinden söz etmek olası değildir, çünkü Cumhuriyet, varlığını gençlere emanet etmiş ve gençler bu sorumluluk duygusuyla kendini hızla olgunlaştırmak zorunda hisseden bir kitle olmuştur.

Bu nedenle onlara dönük edebiyat değil, onların talep ettiği edebiyat doğrudan yetişkin edebiyatı olmuştur. Bu erken olgunlaşma talebidir, çünkü yüklenilen sorumluluk onların bunu talep etmesini gerekli kılmıştır.

Bu süreç 68 Öğrenci Hareketlerine kadar sürer. 68 bir gençlik hareketidir. İlginç olan şudur: Bu hareket bir gençlik hareketi olmasına karşın, hedef yetişkin bir hedeftir. Ve bu dönemin gençliği kendini tüm toplumsal sorumlulukları üstlenecek, sorunları çözecek bir güç ve yetenekte görmüştür. Tarihsel sürece baktığımızda yüklenilen sorumlulukları göz önüne aldığımızda hiç de yanlış bir durum yoktur. Asıl sorun bundan sonra başlar.

GENÇLİK ANLAYIŞININ ÇÖKÜŞÜ

1971 Muhtırası o dönemin gençliğini sorumlu bir kitle olmaktan çıkarır ve tehlike olarak tanımlar. 80 Darbesi gençliği ezip geçer. Artık toplumsal sorumluluklar taşıyan bir gençlikten daha çok bir başına bırakılmış gençlik dönemi başlamıştır.

70’li yıllardan itibaren gençliğin tehlike olarak algılandığını ve bastırılması gereken bir kitle olarak tanımlandığı süreç yaşanmıştır. Dönemin figürü, sınavlardan başını kaldıramayan gençliktir. Ancak bu da işe yaramamış ergen ve genç, doğası gereği kendi beklentilerini ortaya koymaya çalışmıştır.

50’li yıllardan başlayarak genç insanın hayatı bizim yerli edebiyatımızda merkezde yer almakta zorlanmıştır. Genç kız edebiyatı dışında bundan söz etmek oldukça zordur. Bu sürecin oluşmasında dönemin edebiyat aydınlarının, akademinin, sistemin bu alanı reddetmesinin etkisi büyüktür.

Çocuk ve Gençlik edebiyatı varlığı kabul görmeyen bir alan olmuş ve aşağılanmıştır. Feodal ilişkilerinden kurtulamamış bir yapı bunda fazlasıyla etkin olmuştur. 90’lı yıllara kadar süren bu anlayış bu yıllarda yeniden başlatılan tartışmaların ve öncü çalışmaların ardından yeniden ele alınmaya başlamış ve özellikle son 20 yılda bu konuda bir yelpaze oluşturduğu iddia edilemese de yine de dikkati çeken bir görüntü oluşturma sürecine girmiştir.

Ergen ve genci hedef kitlesi olarak ele alan yayınevleri kurulmuş ve nitelikli yayınlar gençliğe ulaşır olmuştur.

Bu alanın gelişmesinde en önemli engel eğitim sisteminin ve yetişkin dünyasının gençlik anlayışıdır. 100 Temel Eser’in ikinci kademe seçkisine bakarsanız söylenmek isteneni anlarsınız.

Bu listede bir tane bile gençlik edebiyatı örneği yoktur ve edebiyat zümreleri hala gençlik edebiyatından örnekler seçip çocuklara önerememektedir, çünkü bu edebiyatın içerdiği gençlik sorunlarını tartışmaya hazır bir eğitim sistemi yoktur.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Gençlik edebiyatı bizde henüz oluşmuş bir alan değildir. Oluşturma çabaları vardır; ancak bunun oluşmasına engel teşkil edecek toplumsal bir anlayış da bunun karşısında yer almıştır ve gençlik tanımı son elli yılın korku verici bir figürü olarak algılanmaktadır.

Ergen ve genç edebiyatının oluşması, onların yetişkinler dünyası ile yeniden iletişim kurmasını sağlayacak en önemli köprü olacaktır.