Türk müziğinin efsanesi İlhan İrem 67 yaşında hayata veda etti: Konuşamıyoruz...
Türk müziğinin ustalarından İlhan İrem, 67 yaşında yaşamını yitirdi. İrem, bugün saat 12.00’de AKM’de düzenlenecek törenin ardından Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Vasiyeti üzerine tabutu Türk bayrağına sarılacak.
Öznur Oğraş Çolak“Yukarıdaki sanatçılar, aşağıdakilerden daha fazla oldular... Tam bir yaprak dökümü...” Önceki gün akşam saatlerinde kaybettiğimiz İlhan İrem’in ardından sosyal medya hesabında böyle yazmış Işıl Yücesoy.
Ülkemizin değerli, aydın sanatçılarını kaybediyoruz. Erken bir veda bu... Bir dönemin Türk pop müziğine damga vurmuş bir isim İlhan İrem... 1970’ten günümüze kadar şarkılarıyla hüzünlendik, heyecanlandık, sevdalandık...
İlhan İrem, unutulmayacak bir sanatçı. Unutulmayacak diyorum çünkü İlhan İrem medyadan ve sahnelerden uzak olduğunda dahi hep göz önündeymiş gibi gündemdeydi şarkılarıyla... Büyük ustayı klasikleşen şarkısı “Konuşamıyorum (Sazlıklardan havalanan)” şarkısıyla uğurluyoruz.
FETÖ’YÜ YAZMIŞTI
Sadece sanatı değil ülkesinde olup bitenleri de hep önemsedi sanatçı, gazetemizde ve başka gazetelerde siyasi yazılar yazdı. Hatta bir dönem bir yazısında FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’e “Fetuş” dediği için hakkında dava açıldı. Tabii o dönem şu anki iktidarın “Hocaefendi” dediği yıllardı, 1999’du. Doğru bildiği yoldan hiç sapmayan sanatçı, inandığını ve adaleti savundu. Sanatıyla nesillere örnek oldu, gönül tahtımıza oturdu.
Bugün Türk pop müziğinin kralını kaybetmenin hüznü içindeyiz. İlhan İrem ile bundan beş yıl önce röportaj için stüdyoda buluşmuş ve keyifli bir sohbet gerçekleştirmiştik.
İlhan İrem’in sohbetimiz sırasındaki “Sanatçı hiçbir şey olmak istemez. Sadece ruhunu döker. Meselesini çözmekten, yaratarak rahatlamaktan başka bir amacı yoktur” sözleri aslında ne kadar gerçekti.
Sanatçı, yaşadığı müzik sevgisini şöyle ifade etmişti: “Başka bir dünyada yaşıyorum. Kalabalıkların içinde boğulduğu diğer dünyadan hiçbir beklentim yok. Çocukluğumdan beri buralara benzemeyen içimdeki uzaklıklardan paha biçilmez güzellikler akıyor. Şarkılar, düşünceler, sanki bir bütünü oluşturan parçalar olarak daha çok küçük yaşlardan başlayarak birbiri ardına yığıldıkça ‘bunları yazmalıyım’ dedim. Şarkılarımı hiçbir deformasyona uğratmadan, yaratıldıkları andaki içtenlikle yansıtmaktan başka bir şey düşünmedim. İçimdeki evreni yazıyordum ve bu bir yalnızlık yolculuğu idi. Sonra, ilk on yıldaki yıldızlığın dünyevi çekiştirmelerinden arınmaya başladıkça, sonsuz bir içtenliğin yarattığı çekim alanında benzer hissedişlerin ışıklı karanlığında bunalan sessiz kalabalıklarla buluştum.”
ROMANTİK DÖNEM...
İlhan İrem’in sanat hayatından kısaca söz etmek gerekirse, kendisi 70’li yılları “romantik dönem” olarak adlandırırdı. 1973 yılında kendi imkânları ile ilk 45’liği “Birleşsin Bütün Eller - Bazen Neşe Bazen Keder” ile beklediği başarıyı o dönem yakalayamadı. İkinci 45’liği “Yazık Oldu Yarınlara - Haydi Sil Gözlerini” genç sanatçıyı bir anda Türkiye’deki en popüler şarkıcılardan biri yaptı. Üçüncü 45’liği “Anlasana” (1975) ile herkesin şarkılarını bildiği bugünlere kadar geldi.
Öznur Oğraş Çolak’ın 30 Eylül 2017 tarihinde yaptığı İlhan İrem söyleşisinden...
'SOYTARILAR BİLE DAHA KİŞİLİKLİDİR'
- Muhalif sanatçılar günümüzde maalesef sorunlar yaşıyor. Sanat ve muhalif olmak, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sanat yapısı gereği muhaliftir. Hiç kimsenin suskun kalamayacağı böyle dönemlerde, belirli amaçlar için sessiz kalan ve gündemin akışına giden sanatçılar görmek üzücü. Soytarılar bile çıkarlarının peşinde bel büken pervanelerden daha kişiliklidir.
ÇAĞDAŞ BİR OZAN
Bursa’da 1 Nisan 1955’te dünyaya gelen İrem, 1969’da ortaokul son sınıftayken, okul orkestrasının solisti olarak müziğe ilk adımını attı. İrem, 1970’te Milliyet gazetesinin düzenlediği liseler arası müzik yarışmasında “Meltemler” adını verdikleri orkestra ile Marmara Bölgesi birincisi oldu.
1973-1981 arasında, 10 adet 45’liği yayımlanan başarılı sanatçı, 1979’da senfonik yapıdaki “Sevgiliye” uzunçalar plağıyla akademik bir çalışma yaparak, müzik yaşamında yeni bir yola girdi.
“Sevgiliye” albümünde kendi yazdığı sözler dışında, bir Nâzım Hikmet şiiri olan “Hoşgeldin”i besteleyip seslendirdi. Yalnızca kendi yapıtlarını seslendirmeyi sürdüren, kendine özgü bir ekol oluşturan İrem, 1980’li yıllarda öykülerini besteleyerek kurguladığı uzun soluklu müzik yapıtlarıyla, senfonik rock tarzında çalışmalara yöneldi. Sanatçının hikâyeleri, denemeleri, şiirlerinin yer aldığı beş kitabı yayımlandı.
Soyut resim çalışmaları da yapan sanatçı kişisel resim sergileri açtı. Birçok ödül alan ve 7 altın plak kazanan sanatçı, hayranları tarafından “çağdaş bir ozan” olarak görülüyordu. Eşi Hansu İrem ile 1 Ekim 1991 tarihinde evlenen İrem’in son dönem eserlerinin pek çoğunun şiirlerini eşi yazdı. Sanatçı, bir süredir böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi görüyordu.
NE DEDİLER?
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sanatçı İlhan İrem’in ailesine, sevenlerine ve sanat camiasına başsağlığı diledi. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da Twitter’dan başsağlığı mesajı paylaştı. Sanatçı ve siyasilerin İlhan İrem mesajları şöyle:
- ÇAĞAN IRMAK: Dünya artık biraz daha buruk sensiz. Kuramayacağım kadar büyük cümleleri hak ediyorsun. Seni çok sevdik çok sevdim. Hoşça kal güzel adam. Müziğin ve şarkıların sonsuzlukta anlaşılır umarım. Nur içinde uyu. Senin deyiminle “ışık ve sevgiyle” kal gittiğin yerde. En sevdiğim şarkın “Donuk yolculuk” ile değil Buruk ile uğurluyorum. Benim için rock müzikte düşen bir yaprak değil o ağacın kendisi idin.
- EKREM İMAMOĞLU (İBB Başkanı): Sanatçı İlhan İrem’in vefat haberine çok üzüldüm. Tarzı ve besteleriyle hepimizin zihninde, anılarında çok güzel bir yer bıraktı. Sanatçımıza Allah’tan rahmet; yakınları, ailesi ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
- FAZIL SAY: İlhan İrem’in vefatını üzünüyle öğrendim. Çocukluğumuzdan beridir kendi yolunda gitmiş bir sanat insanıydı. Müziğinde, bestelerinde ve yorumunda şiirsel bir doku ve duyarlılık vardı hep.
- NÜKHET DURU: Canım arkadaşım, gençlik arkadaşım, gençliğim hatta... Üzüntümü anlatmaya yetmiyor kelimelerim... Çok sevdiği bir dostu kaybettiğinde, sonsuz bir yalnızlık hissi içinde buluyor insan kendini. Hemen anılara sığınmaya çalışıyorsun, ruhunu oradan sağaltmak istiyorsun ama olmuyor, telaşla geçen yıllar içinde ayrı düşülen hayatların pişmanlığı beliriyor içinde, “ah niye son 3-4 senede daha çok görüşmedik”, “en son mayısta mı konuşmuştuk” filan, böyle şeyler geçerken zihninden sen korkunç ve çaresiz bir özlemle kalakalıyorsun. İlhan, canım, arkadaşım, seni çok seviyorum, huzurla uyu biz müziğinle sevinir, üzülür, duygulanır ve avunurken... Ölümsüzlük zaten bu değilse nedir?
- FİLİZ AKIN: Haberlerde gördüm, genç sayılacak bir yaşta, 67 yaşında, İlhan İrem’i kaybetmişiz. En sevdiğim şarkısıyla, sevgi ve müzikle anıyorum bir zamanların efsane şarkıcısını... “Nereden bileceksin ayrılığın acısını / Sen hiç sensiz kalmadın ki” Ne güzel sözlerdir şimdi onun yokluğundaki hüznü anlatan... Elveda İlhan İrem kimse ayrılığı bu kadar şiirsel kılmamıştı...
İlhan İrem’in 21 Nisan 2009 tarihli gazetemizin ikinci sayfasında çıkan yazısı.
BAY KÖTÜLÜK...
İLHAN İREM
Nitelikli yaşayan, derinlikli üreten, teslimiyetsiz yurtseverliğini ve Mustafa Kemal aydınlığını sürdürenlerin hâlâ soluk alıyor olması, insanın erdeminden, çağın aydınlığından kopuk birilerini çok rahatsız ediyor.
Daha mükemmelini görenler / gösterenler yaşadıkça, ucuz duyarlıklar sirkine kendilerini paketleyip yutturmaları zor.
Oysa, anlaşılmaz bulduklarını yaftalamaya, engellemeye uğraşmalarına... Rahatsız olmalarına gerek yok!
Bazıları için hiç olmayan, bazıları için hiç ölmeyen güzellikler vardır...
Ki, bu cümlenin iki yarısı, birbirinin içine geçmesi imkânsız iki ayrı boyuttur.
Sistemin içinde yaşayarak ve susarak bu rezilliğin parçası olanlar;
Bir kısır döngüye ait olmayı reddederek, hayatıyla, sanatıyla, duruşuyla, daha yaşanılır bir dünyanın kavgasını veren insanlara köstek olacaklarına, kendi hayatlarını gözden geçirmeliler.
Sıkıntısını çektikleri eksiklik hissinin çaresi, hayatında, işinde, sanatında, hiçbir ucuzluğun arkasına, hiçbir nüfuzun ya da dinin korku imparatorluğuna sığınmadan gerçek evrensel insanın aydınlığına ulaşabilmektir.
Daha yukarıdakini derdest etmek, Hitlervari tezgâhlarlarla susturmaya çalışmak, senin karanlığını daha devasa bir kaosa sürüklemekten başka hiçbir işe yaramaz.
“İnsan” gibi insanların tümünü yok etsen bile, aydınlık düşünceyi indiremezsin göklerden.
Parayla ya da despotlukla satın alamayacağın olgular var; İnsanlık, iç huzuru, sevgi, saygı...
Senin çiğliğini, niyetini röntgen filmi gibi gören saygın insanlara histeri krizi halinde saldırıp, organize karalar çalmak, daha derin bataklara saplanmandan başka, seni saygın ve başarılı kılmaz.
Mükemmel hayatlar ve yapıtlar orada durdukça, sen anlamsız ve nobran bir kürsü komiği olmanın ötesine geçemezsin.
Bunları algılayamayacak kadar mikro bir mahallede yaşasan dahi, “o güzelim insanları” gördükçe hissettiğin;
“Donanımsızlık, cahil ve çırılçıplak olma duygusu” seni saldırgan yapıyor.
Bu kadar kendini bilmez oluşun, kendinin ne olduğunu bilmenden...
Cüretkârlığın cehaletinden, cesaretin korkaklığından kaynaklanıyor.
Evrensel hayatın sonsuz özgürlüğünden, uçuşan saçlardan, aydınlık çağdan öylesine ürküyorsun ki, kendine kapanık, güdük bir yaşantı kurmak istiyorsun. Yöreselleştirip kendine benzettiğin inançların avcılığında...
Bel altı vuruşlarında yaratıcılığı sınır tanımayan bir tayfa ile bedevi âlemi peşindesin.
Hayatın kılcal damarlarına nüfuz eden o kadro, senin gibi örümcek sabrı gösteremez, duracakları yeri bilemezler.
İlkelliklerin tavana vurduğu, toplumun gözbebeklerine saldırdıkları günler karanlık tertipler için sonun başlangıcıdır.
İdrak sorunlu rüzgâr gülleri, dikta heveslisi çağdışı bir nokta olduğunu anlayana kadar parlatırlar seni.
Kronik hainler hiç uyanmamayı yeğlerler. Işık insanları ise evrimleşmeni, aydınlanmanı veya çekip gitmeni bekler. Büyüyen fiskesi ile kalabalığın, ötelenmeni.
Umuda, düşlere, bekleyişe bile tahammülün yok senin.
İşte böyle birisin sen Bay Kötülük.
Klonlarınla birlikte bu utanç devrine ibretli bir rezalet imzası atıyorsunuz ya. Mutlaka gideceksiniz sonunda.
Bu kadar debelenip, yaşadığı çağı acımasızca bulandıranlar, günlerin köpüğünde yitip gider.
Dünyanın bütün kavgaları senin gibilerin kafasında yaşanıyor aslında.
Erişemediği yıldızları karartmaya çalışan cüceler, beyhude bir faşizanlıkla sadece geciktirir aydınlığı.
Sonra yılan gömleğini çıkarır...
Dünya, çöl yaratıklarına çok uzak bir “günaydın” faslındadır.