Tayfun Pirselimoğlu’ndan 'Kerr': "Gördüğü rüya Türkiye'ydi"
Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr” adlı filmi 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın son filmi olarak izleyiciyle buluştu. Kalabalık bir oyuncu kadrosunun rol aldığı filmde Erdem Şenocak başrolde.
Emrah Kolukısa“Adam rüya görüyordu ve gördüğü rüya dünyaydı”... Üniversite yıllarımda rol aldığım (ve sevgili Mehmet Açar’ın kaleme alıp sahnelediği) bir oyunda söylediğim bir replikti bu ve yanlış hatırlamıyorsam (yanılıyorsam Açar affetsin) Borges’den mülhemdi. Nedense Tayfun Pirselimoğlu’nun filmini izledikten sonra buna benzer bir cümle kurdum kafamda: “Adam rüya görüyordu ve gördüğü rüya Türkiye’ydi.”
İlk karesinden son karesine kadar düşsel bir atmosferde geçen “Kerr” neresi olduğu tam anlaşılmayan bir kasabada ve hangi yıl olduğu tam açıklanmayan (ama geçmiş zaman olduğu belli) bir zamanda işlenen bir cinayeti ve o cinayete tanık olan bir adamın hikâyesini anlatıyor ama bana kalırsa izlediğimiz film tam olarak da günümüz Türkiye’sini tarif ediyor.
Tayfun Pirselimoğlu’nun kendi yazdığı “Kerr” adlı romanın bir uyarlaması olan film Türkiye’nin taşrasında bir tren istasyonunda açılıyor ve filmin baş karakteri olduğunu anlayacağımız Can (Erdem Şenocak) kanlı bir cinayete tanık oluyor. Bu andan itibaren kendini tekinsiz mekanlarda (oteller, pavyonlar, harabe binalar) oradan oraya dolaşırken (bazen koştururken, kaçarken) bulan Can aslında yıllar önce bu kasabada yaşamış ve kasabanın terzisi olan babasının cenazesi için geri dönmüştür.
Karşısına çıkan ve hemen hepsi de onu anımsayan kasaba ahalisinin tuhaf davranışları ve gizemli, anlaşılmaz konuşmaları Can’ın anlamlandırmakta zorlandığı bu dünyada iyiden iyiye kaybolmasına yol açar. Bir süre sonra tanık olduğu cinayeti kimsenin anımsamaması ya da bilmezden gelmesi bu Kafkaesk hikayede Can’ın iyice köşeye sıkışmasına sebep olacak ve çok istese de bir türlü buradan çıkıp gidemeyecektir. Kuduz köpekler olduğu bahanesiyle kasabada karantina başlamıştır ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmek üzeredir.
Yukarıda kısaca konusunu anlattığım “Kerr” işlenen suçlar karşısında susan ve olmamış gibi yapan kasaba ahalisinden tutun da sudan sebeplerle sokağa çıkma yasağı ilan eden otoriter yönetime; herkesi kontrol altında tutan ve gözleyen kolluk görevlilerinden elini kolunu sallayarak ortalıkta dolanan mafyatik ve eli kanlı katile kadar güçlü bir Türkiye alegorisi. Ama filmin esas gücü Pirselimoğlu’nun etkileyici sinematografisinde ve karakterlerin mekanlarla kurduğu ilişkilerde gizli.
Çok özenli ve ince ince üzerinde düşünülmüş çevre tasarımı bir yana, tüm filmi bütünleyen renk paletinin büyüleyici etkisi ve Erdem Şenocak’ın içine düştüğü girdabı anlamaya çalışan (ve sonrasında da kurtulmaya çabalayan) bir adamı oynarken hiçbir şekilde duygu dengesini kaçırmadan sergilediği performansla yan karakterlerdeki oyuncuların ona eşlik ederken sergiledikleri tedirginlik uyandıran oyunculuklarının uyumu (ya da uyumsuzluğu) “Kerr”i unutulmaz kılan şeylerden bazıları. Can’ın ikide bir karşısına irili ufaklı delikleri (zemindeki bu gizemli delikler akla “Alis Harikalar Diyarı”ndaki tavşan deliklerini getiriyor elbette) ve Rıza Akın’ın akılalmaz değişik bir tipe bürünerek canlandırdığı karanlık katili saymıyorum bile.
Jale Arıkan, Gafur Uzuner, Melih Düzenli, Sinan Bengier, Ali Şeçkiner Alıcı, Muttalip Müjdeci, Rıza Sönmez gibi oyuncuların yanı sıra Antalya’da “Birlikte Öleceğiz” adlı filmleriyle yarışan Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu ikilisiyle Jak Şalom gibi ‘amatör’ oyuncuların yer aldığı “Kerr” bu yıl ödüle en yakın duran filmlerden biri kanımca.