Simone de Beauvoir aramızda!

Usta Fransız yazar ve feminist filozof Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins’te ifade ettiği, “Özgür kadın doğmak üzeredir” sözüne atfen, “O şimdi doğmak üzere” diyen Julia Kristeva’nın Sel Yayınları tarafından Özgü Berksoy'un çevriisiyle yaymlanan yetkin incelemesine verdiği isimle imlediği gibi Simone de Beauvoir Aramızda!

Özgü Berksoy

ÇEVİRMENİN YOLCULUĞU

Julia Kristeva’nın, Simone de Beauvoir Aramızda (Sel Yayınları-Kadın Kitaplığı dizisi) kitabının çevirisine başlarken Beauvoir’ın ve Kristeva’nın Türkçede çıkmış kitaplarına göz attım. Sonra kitabı okuyarak kendime bir terminoloji hazırladım.

Sanırım çeviri 4-5 ayımı aldı. O süreçte kendimle ilgili bir sürü yeni şey keşfettiğimi hatırlıyorum. Beauvoir ile lise yıllarında Genç Kızlık Çağı isimli kitabı aracılığıyla tanışmıştım. Kristeva ile ise bundan on yıl kadar önce…

Julia Kristeva, 24 Haziran 1941’de, Bulgaristan’da doğan ve çalışmalarını Paris’te yürüten bir edebiyat teorisyeni, yazar ve filozoftur. Dilbilim, göstergebilim ve psikanaliz üzerine yazıları post-yapısalcı teorinin gelişmesinde belirleyici bir konuma sahiptir ve yapılan tartışmaları derinden etkilemiştir.

Türkçeye çevrilmiş eserleri Bizans’ta Cinayet, Korkunun Güçleri, Kadınların Zamanı, Yabancı için Tokkato ve Füg, Ruhun Yeni Hastalıkları ve Hayat, Delilik, Kelimeler başlığı altında Hannah Arendt (1906-1975), Melanie Klein (1882-1960) ve Colette’e (1873-1954) adadığı Kadın Dehası adlı üçlemesidir.

BEAUVOIR’IN ANTROPOLOJİK DEVRİMİ!

Kristeva, Simone de Beauvoir Aramızda’da; “Rıza göstermeyi kabullenmeyen bu özgür ruhlu isyankâr kadın, aşkta ve yazıda riskler almak suretiyle, kendisini önceleyen ve çevreleyen kadınların dağınık ve bastırılamaz özgürlük hareketlerini toparlayıp bir araya getirdi; sonunda ete kemiğe büründürmeyi başardığı bu antropolojik devrimi berraklaştırabildi, radikalleştirebildi ve üstlenebildi,” der ve ekler:

“Önceleri, tarih kadın olmaksızın yapılır ve yazılırdı. Sonraları, her türden yasadışılık ve köktencilik kadınların bedensel bütünlüklerini, eşitlik, eğitim ve özgürlük haklarını reddederek üzerlerindeki baskıyı sürdürdüğünde, hayatları pahasına da olsa bütün hakları elde etmenin faal savaşçısı ve siyasal alanın önemli failleri durumundaki kadınlar olmaksızın tarih de olamaz hale geldi.”

Kristeva bu kitapta, Fransız yazar ve filozofun en önemli eseri sayılabilecek İkinci Cins üzerinde özellikle durmanın yanı sıra, Konuk Kız, Bir Genç Kızın Anıları, Sartre’a Mektuplar, Mandarinler, Yıkılmış Kadın, Veda Töreni, Başkalarının Kanı, Hesap Tamam ve Sade’ı Yakmalı mı? isimli kitaplarını inceler.

Ve rüyalarından, aşklarından, kaçan ve kaçırılan anneliğinden, eşcinsel eğilimlerinden, uzun yürüyüşlerinden ve hem yaşamıyla hem de eserleriyle berraklaştırdığı antropolojik devrimden hayranlıkla ve eleştirellikle söz eder.

KRISTEVA’YI KIŞKIRTAN KURUCU DEVRİM!

Bu kitapta derlenmiş olan metinler Kristeva’nın deyimiyle, ne bu filozofun karmaşık eserlerinin kapsamlı bir incelemesi ne de varoluşçu akımın bağrındaki yerinin bir değerlendirmesidir.

Keza, bu çalışma duygusal bir aşık portresi çizmediği gibi, onun feminizminin ve başarılarının bilançosu da değildir.

Onun sadık takipçisi olmuş ya da farklı düşünen öğrenci ve uzmanların kaleminden çıkma bu tür sentezleyici derlemeler hiç de az değildir.

Burada, nüansları ve güncelliğiyle bizi sorgulamaya ve şaşırtmaya devam eden kurucu bir deneyimin, Kristeva’yı kışkırtması sonucu ortaya çıkan birtakım kişisel yazılar ile hayranlık dolu veya eleştirel yorumlar bulunur.

ÇİN’DEN AFGANİSTAN’A KADIN MÜCADELELERİ

Kitapta Julia Kristeva ile yapılmış bir röportaj da yer alıyor. Ayrıca 2008’de Kristeva’nın önerisiyle verilmeye başlanan Simone de Beauvoir Ödülü’nü alan iki Çinli kadınla Pakistan’da, sadece okula gitmeyi ve yaşadığı bölgedeki kız çocuklarının eğitim görmesini isteyen ve Taliban’ın suikast girişiminden şans eseri kurtulan ve yine bu ödülü alan Malala’nın öyküleri ve mücadeleleri de birer başlık altında inceleniyor.

“Yeni Bir Totalitarizm” başlığıyla Kristeva günümüz dünyasına bakıyor ve kadınların eşitlik hakkı kabul edilmiş ve saygı görüyor olmanın uzağındadır diyerek, kadın sünnetini, yoksul ülkelerde eğitim ve kültüre erişimin hala kısıtlı olmasını, doğum kontrol ve kürtaj hakkının genelleşmemesini, Çin’de ve Hindistan’da dişi ceninin alınmasını ve bebek katliamlarını, kız çocuklarının zorla ve erken yaşta evlendirilmelerinin artmasını mercek altına alıyor.

“Elsa Cayat / Özgür Bir Kadın” yazısında ise Ocak 2015’de, Fransa’daki Charlie Hebdo katliamı kurbanları arasında yer alan Yahudi kökenli psikanalisti anmayı unutmadığını gösteriyor.

Kristeva, Beauvoir’ın İkinci Cins’te söylediği, “Özgür kadın doğmak üzeredir” sözüyle ilgili olarak, “O zamandan bu yana özgür kadın doğmuş mudur?” sorusuna, “O şimdi doğmak üzere” diye yanıt vererek; kendi kuşağından bazı kadınların gerçekleştirdiği şeylere bakıldığında, bunun, önceki kuşağın kadınlarıyla, keza bu mesajın henüz ulaşmadığı, gelişmekte olan ülkelerde olup bitenlerle karşılaştırılamayacak düzeyde olduğunu söylüyor.

Yazısıyla dönemine damgasını vuran Simon de Beauvoir’ın düşüncesinin günümüzde her zamankinden daha güncel olduğunu söyleyen Julia Kristeva herkesi onun eserlerini tekrar okumaya ve özgül deneyimini sorgulamaya davet ediyor.