Sevinç Erbulak, ‘Zırcahil mantıkla kötülük arasında sıkıştık kaldık’

Bu sezon üç oyunda seyrettiğimiz usta oyuncu Sevinç Erbulak ile tiyatroyu ve ülkenin sorunlarını konuştuk.

Öznur Oğraş Çolak

Birçok oyunda hayranlıkla seyrettiğim bir oyuncu. O kadar keyifle ve o kadar severek sahnede yer alıyor ki. Biz seyircilerde bu keyfe ortak oluyoruz her seferinde. Adı gibi sevinç ve neşe dolu. Sevinç Erbulak’ı bu sezonda müzikli oyunlarda seyrediyoruz.

Ülkesinde olup bitenlere duyarlı bir sanatçı Erbulak. Sanatçı ile tiyatroyu ve ülkenin sorunlarını konuştuk.

- Bu aralar, “Hastalık Hastası”, büyük bir keyifle seyrettim “Shakespeare Müzikali” ve bir oyunda daha, rol alıyorsunuz; canlandırdığınız karakterlerden bahseder misiniz?

Tarlakuşuydu Jüliet (Ezop Sahne) Hastalık Hastası ve Zehir’de (Şt) oynuyorum.

Aslında Tarlakuşuydu Jüliet’i ilk olarak ŞT’de oynamıştım, rol yine geldi beni buldu. Çok keyifliyim çünkü çok severek oynadığınız rollerden kaçı size yeniden kısmet olur bilmiyorum, o oyunumda bu hazzı yaşıyorum. Hastalık Hastası pandemi öncesi çıkardığımız, Zehir de pandemi sırasında çıkardığımız bir oyun. Çok farklı karakterler, bu da başka bir şans. Böylesi de nadir oluyor bizim meslekte.

EMEKÇİ BİZLER, HER DEĞİŞİKLİKTE BAŞA DÖNÜYORUZ

- İBBŞT’de yönetim değişikliği oldu, nasıl esiyor havalar şehir tiyatrolarında. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu gelişmeleri?

Gelişme olarak değerlendiremiyorum.

Bu nicedir bir tekerrür. Bu sıklıkla genel sanat yönetmeni değişmesinin kuruma da biz çalışanlara da uzun vadede seyircimize de zarar verdiğini düşünüyorum. Çok önemli bir makam, gelen kişi hem seçimle hem de en az dört yıllık vizyonuyla gelmeli.

Tekerrür diyorum çünkü gelen kalamadığı için biz emekçiler her değişiklikte sürekli başa dönüyoruz.

- Sizi genellikle müzikli oyunlarda (komedi) seyrediyoruz ve çok da keyif alıyoruz. Özellikle mi tercih ediyorsunuz, tesadüf mü?

En çok komedi oynamışım galiba. Tercihten ziyade öyle denk geliyor diyebilirim. Aslında bugüne kadar 10 bin kere selam vermişsem yarısı dram olabilir. Şimdi düşününce evet yarı yarıya olabilirler gerçekten. Son zamanlarda arka arkaya komediler denk geldiği için süreklilik gibi görünmüş olabilir.

- Yakın zamanda sizi televizyonda ya da sinemada görecek miyiz?

Umarım sinemada görürsünüz. Televizyon şu sıralar epey zor. Hem oyun takvimim hem de çekim ortamına duyduğum güvensizlik sebebiyle. (hem pandemi açısından hem de işler iki bölümde kaldırıldığı için) Süreyi söylemiyorum bile. İzleyecek vaktimin olmadığı bir işte oynamam. Öyle bir şey olacak ki ben bunu izlerim diyeceğim o zaman oynarım.

- Ülkemizde oyuncu olmak zor mu?

Ülkemizde herhangi bir meslek sahibi olmak çok zor. Okuyoruz, bitiriyoruz ama iş bulamıyoruz. Bu hepimiz için geçerli. Sadece oyuncular için değil. Fazladan şu zorluğu vardır diyemeyeceğim çünkü bir başka mesleğin ne denli zor olabileceğini bilmiyorum. Bu ülkede meslek sahibi olabilmek zor diyelim.

ÜLKENİN SORUNU SALDIRAN ADAM

- Sizce Türkiye’nin en büyük derdi nedir?

Ekonomiden şikayet eden bir genç kızımıza bu kadar şikayet ediyorsun ama  dudağında ruj var onu nasıl satın aldın peki diye saldıran adamdır. O adam sadece bir adam değil, bir zihniyettir. O adamın beslenip semirip büyümesine yardım eden herkes, kendine aynı kişiyi rol model olarak aldığı için o adam veya adamlar bu rahatlıkla konuşmaktalar.

Dert, bütün bu olup biten saçmalıklara, haksızlığa ve hukuksuzluğa susmaktır.

Madem konuşamıyorsun bari senin adına konuşanın ne dediğini bir dinle güzel kardeşim.

UMUT HEP VAR

- Ülkenin durumu hiç iç acıcı değil, siz bir sanatçı ve eğitmen olarak nasıl görüyorsunuz ülkenin geleceğini?

Ben bir süredir göremiyorum. Ama umut yok mu. ? Elbette var. Ne zaman düze çıkarız bilmiyorum ama böyle devam etmeyeceği kesin. Gelecek bayağı öngörülemeyen bir şey oldu yaşadığımız ülkede. Ne zaman içim kararsa benden daha umutlu ve inatçı biri çıkıyor karşıma ve hemen vazgeçiyorum içimi karartmaktan. En son Sera Kadıgil’in nefis konuşması büyük umut oldu mesela.

- Peki sanatın ülkede gidişatını...

Bir yere gidemiyor ki. Büyük lüks oldu sanatın her dalı. İnsan karnı doyunca ruhunu doyurmak ister, haliyle. Şimdi eve ekmek götürmeyi düşünürken oyun izlemeyi, konsere gitmeyi düşünemiyor. Haklı.

Küçücük çocuklar sokak röportajlarında ne kadar mutsuz olduklarını anlatıyor, sokaktaki dayılar da cep telefonlarını göstermelerini istiyorlar onlardan. Bu zırcahil mantıkla  kötülük arasında sıkıştık kaldık.

- Öğrencilerinize ne söylüyorsunuz ya da nasıl öğütler veriyorsunuz sanat, ülke ve gelecek adına?

Ben onlardan öğüt alıyorum. Hiç sevmem öğüt vermeyi. Bilen insan, davranır. Davranışı öğüt olur karşısındakine. O da, karşısındakinin ihtiyacı varsa ve görebiliyorsa tabii. Ben öğrencilerime bayılıyorum. Onlara öğrettiklerimden çok daha fazlasını öğreniyorum onlardan ve hep zinde kalmaya çalışıyorum karşılarında. Onlar sayesinde durmadan çalışmaya devam ediyorum. Bahanem oluyorlar.

Ülke ve gelecek adına öğrencim olmayan gençlerden de çok umutluyum. Hiçbir şeyin somut bir şeye dayandırılmadan yutturulamayacağı bir kuşak yetişiyor. Onlar her şeyi okuyacak, araştıracak ve bu incelikli yaşam biçiminin sonucunda kendi fikirlerine sahip çıkacaklar, biliyorum.