Sevgi Saygı‘nın kaleminden ‘Sevgili Ucube’! Y. Bekir Yurdakul‘un yazısı...

Sevgili Ucube (Günışığı Kitaplığı), Sevgi Saygı’nın kaleminden doğadaki yerimizi yeniden anımsatıyor bize. Yaşam kaynağımız, “meyvesi de gölgesi de başkaları için” bizim için olan ağaçların dilini, toprağın sabrını, çalışmanın ve işe yaramanın değerini yeniden keşfetmemizi onca kalabalık ve gürültü içinde aklımızda yer edecek bir incelikle dillendiriyor, tartışıyor. Unutmayalım hayatımız sunulanla yetinmelerimize sığmayacak, verilinin sınırlarına hapsedilmeyecek denli değerli ve anlamlıdır.

Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

“İnsan,

Belki de kendine ne kadar soru sorarsa

O kadar insandır.”

Ahmet Çuhacı

Bir yandan “Başka dünya yok!” derken bir yandan hayat bulduğumuz şu savunmasız gezegene yapmadığımızı bırakmıyoruz. “Savunmasız” demem boşuna değil; yıkıyoruz, kesiyoruz, bombalıyoruz, kırıp döküyoruz, hiçbir uyarısını dikkate almıyoruz.

Arada yüz yüze bıraktığı kimi yıkımları saymazsak onca saldırımıza karşı elinde olan ya da geliştirdiği bir savunma mekanizması da yok. Ancak direniyor küllerinden yeniden doğmak, sonunu hazırlayan “düşman”ına biraz daha yaşama olanağı sağlamak için...

Gezegenin neresine, hangi bölgesine baksanız doğal yaşama düşmanlık becerileri karşılıyor sizi. Bilimin, sanatın, edebiyatın, sağduyunun çığlıkları kimi kara parçalarında neredeyse hiç duyulmuyor ya da bölgesel kalan savunmaların yanında “Sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman” kâr hırsı temelli saldırganlık küresel boyutlarda bildiğini okumayı sürdürüyor.

Objektifimizi ülkemize çevirdiğimizde fotoğrafa yansıyan yıkımın çok daha belirgin olduğu gözden kaçmıyor. Kesmelerin, sökmelerin, kurutmaların yetmediği yerde yangınları çağırıyoruz hırslarımızı doyurmaya...

DOĞANIN DA BİR DİLİ VAR

Nasıl fark etmiyoruz yabancılaşmaların yalnızlığı, gitgide yoksunluğu davet ettiğini? Ne zaman uzaklaştık doğadan böyle? Doğanın dilini anlamaz, tanımaz, okuyamaz olma hallerimizi daha ne kadar sürdüreceğiz?

Ağacın, toprağın gösterdiği sabrı unuttukça mı beton yapılara sıkışmış hayatlarımız “hız”a teslim oldu; birbirimize karşı anlayışlı olmanın ötelerine savrulduk?

Oysa doğa; ağacı, yeşili, cümle börtü böceğiyle çığlık çığlığa sesleniyor bize.

Yine insanın, “İyi insanlar ağaçlara benzer./ Ağaçlar güneş altında/ Dimdik dururlar gün boyu/ Gölgeleri başkaları içindir/ Meyveleri de…” diye seslenişi anonim “eski bir şiir” olarak mı kalmalıydı?

Ya da heykel sanatının büyük ustası Mehmet Aksoy’un, “Yıllardır heykeller yaparım, bir ağacın doğada ortaya çıkan formunu yakalayamadım.” saptaması duyulmamalı mıydı? Sahi, Albert Camus’nün “Ağaç vardır, insan var olur.” çağrısında anlaşılmayacak ne var?

Yoksa Ahmet Çuhacı’nın, “Ağaç küser, beton küsmez.” uyarısını “küseni keserim, küsmeyeni severim” diye mi anlıyoruz?

HAYATIN GİZİ

Sözü doğadan, şu yaşlı gezegenimizin temel varlığı ağaçlardan açmamın bugünkü dayanağı; 2009’da yayımlanan ilk çocuk romanı Babam Nereye Gitti?’den bu yana yazdığı her metni, her yapıtıyla hepimizi düşünmeye, sorularımızı çoğaltmaya onların izini sürmeye çağıran Sevgi Saygı’nın yeni yapıtı Sevgili Ucube oldu.

Sahnemizi sıkı dokulu anlatımıyla dolduran bu büyüme öyküsü; aslında bizi doğaya dönmeye, ağaçların dilini yeniden öğrenmeye çağırırken, hayatı mutlu bir süreç olarak ele almanın gizinin toprakta ve iş yapmanın verdiği hazda saklı olduğuna da getiriyor sözü.

Kahramanınız çocuklarsa o anlatı sürecinde büyürler, farklılaşırlar, değişirler. İyi edebiyat yapıtları kahramanların ve karakterlerin yanı sıra okurları da büyütür ama duyarlıklarını, soru sorma becerilerini, hayallerini, doğaya ve yaşama saygılarını azaltmadan, yitirmeden...

İÇ İÇE İKİ ANLATI

Sevgili Ucube, yazmayı seven Yaprak’la, ona sataşmaktan bir an olsun geri durmayan oğlan kardeşi Yaman’ın çatışmalarıyla açılıyor. Yakasını Yaman’dan kurtardığı anlarda yazmayı sürdürdüğü anlatının kahramanı Tılsım’la da daha açılışta tanışıyoruz.

Roman, iç içe akan iki ayrı yapıt gibi görünse de aslında bir bütünün parçaları gibi çıkıyor karşımıza; bir yanda gerçekliğimiz olay örgüsünün gölgesinde ustaca işlenirken bir yanda da arayış, direniş ve savunma süreçlerine ilişkin kafa yormaya, doğanın sunduklarının kıymeti üzerine düşünmeye çağırıyor okurunu.

Anadolu’nun birçok yöresinde ağaçların, doğanın korunması için çeşitli masalsı anlatılardan ve bir kutsallık yaklaşımından yararlanılmıştır. Anısı güzel Şadan Gökovalı’nın çabalarıyla “Anadolu Çınarı” olarak tescillenen Salihli yakınlarındaki yüzlerce yıllık çınarın küçücük bir dalının bile doğal etkiler dışında zarar görmeyişinin altında yatan da bu anlatılardır.

Sevgili Ucube’de Derviş dedenin köyünün yakınlarındaki ormanlık alanın “turizm tesisleri” bahanesiyle yok olmasını önlemek için başvurduğu yöntem de aynıdır.

TUTARLI OLMAK

Sevgili Ucube, Tılsım’ın heyecan dolu yolculuğunun mekânı, Yaprak’ın sığınağı olarak bütün canlılığıyla ormandan söz açarken aslında hayatın başka olmazsa olmazlarını da anımsatıyor.

Anne babanın; “oğlan çocuk”ları Yaman’ın doğumuyla ansızın “büyük” haline getirdikleri “kız çocuk”ları Yaprak’la ilişkileri üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğine derin ve ciddi bir itiraz yükseltirken davranışlarımızın nedenlerini, altında yatanları da sorgulamaya, yüzeysel yargılamalardan, tutarsız yaklaşım ve değerlendirmelerden uzak durmaya da çağırıyor.

Sahi, tutarlı davranmayı ne zaman ve nasıl başarabiliriz? Örneğin, “hayat normal giderken, günün birinde bir meteor suya düşer... O sudan içen herkes birdenbire içinden geçenleri olduğu gibi dile getirir mi?” Değilse aklımızdakiyle söylediğimizin, söylediklerimizle yaptıklarımızın çelişmemesinin başka bir yolu mu vardır?

Galiba sevgi, sözle değil, ayrılan zaman, verilen değerle ölçülüyor.

Sessizce yaşayıp durduklarımızı gözden geçirmek, zihin çekmecelerimizde unuttuğumuz sorularımızı o tutsaklıktan kurtarmak, zamanımızı başkalarının/ erkin dayattıklarıyla değil kendi seçimlerimizle değerlendirmek istiyorsak Sevgili Ucube’nin bize de söyleyeceği çok şey var!

Sevgili Ucube / Sevgi Saygı / Günışığı Kitaplığı / 234 s. / 10+ / 2022.