Sercan Ünsal’dan ‘Pamukpınar Köy Enstitüsü’

Sercan Ünsal’ın köy enstitüleri ruhunun yaşamasına güçlü bir katkıda bulunan iki ciltlik incelemesi Bozkırda Bir Eğitim Pınarı: Pamukpınar Köy Enstitüsü’nde (Barış Kitabevi), Atatürk ve Mustafa Necati’yle başlayıp İnönü ve Saffet Arıkan’la hız kazanan atılımlar irdelendikten sonra Hasan Ali Yücel Hakkı Tonguç iş birliği ve dönemin koşulları nesnel bir yaklaşımla ele alınıyor. Temeli 17 Ekim 1941’de atılan ve Sivas, Erzincan, Tokat illerindeki köy çocuklarının eğitimi için Sivas’ın Yıldızeli ilçesi yakınlarında kurulan Türkiye’nin 17. Köy Enstitüsü Pamukpınar Köy Enstitüsü’nün kurumsal niteliklerinin yanı sıra mezunlarını da gündeme getirmeyi ve yaşanmışlıkları öne çıkarmayı ilke edinen Sercan Ünsal’ı bu okula yönelten bir başka etken de babası ve eski Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal’ın da Pamukpınar sıralarından geçmiş olması.

Mehmet Atilla

OKULUN YAŞAMA YAKLAŞTIRILMASI!

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu izleyen yıllarda aydınlanmaya özel bir önem verildiği yadsınamaz. Bu çabanın sağlam basamaklarından birinin köy enstitüleri olgusu olduğunu da biliyoruz. Hazırlık aşamaları geçildikten sonra 1936 yılında uygulamaya konulan köy eğitmenleri deneyiminin ışığıyla 1940 yılından başlayarak yaygınlaşan köy enstitüleriMuzaffer İlhan Erdost’un deyişiyle “okulun yaşama yaklaştırılması” olarak yorumlanabilecek bir girişim.

Ne var ki kısa sürede can sularının kesildiği de başka bir gerçek. 1946 yılında değişikliğe uğrayan siyasal iklim nedeniyle nitelikleri törpülenmeye başlayan bu okullar, 1954 yılına kadar yaşayabildi ne yazık ki. Demek ki verimli bir şekilde işlev görmeleri, en iyimser bakışla on yıl. Pakize Türkoğlu’nun bu süreci Kısa Süren Hasat başlığıyla kitaplaştırmış olması, bu anlamda son derece kayda değer.

YAKIN TARİH, ANI, BİYOGRAFİ, OTOBİYOGRAFİ EKSENİNDE İKİ CİLT, YEDİ BÖLÜMDE PAMUKPINAR

Kısa ömürlerine karşın etkilerinin günümüze kadar uzandığı gözlenen köy enstitüleri hakkında bugüne değin birçok araştırma yapıldı, kitaplar yayımlandı. Kervana katılan son yapıtlardan biri de Sercan Ünsal’ın olağanüstü bir emekle hazırlamış olduğu Bozkırda Bir Eğitim Pınarı: Pamukpınar Köy Enstitüsü adlı iki ciltlik kitabı.

Ankara’daki Barış Kitabevi tarafından yayımlanan bu kapsamlı çalışmanın omurgasını yazarın sözcükleriyle özetlemekte yarar var:

“Çalışmamı yakın tarih, anı, biyografi ve otobiyografi ekseninde ve iki cilt yedi bölüm hâlinde düzenlemeye çalıştım. (...) Öğretmenlerimin mümkün olduğunca Pamukpınar Köy Enstitüsü’nden sonraki dönemlerde yaptıkları çalışmaları yansıtmak için çaba gösterdim. (...)

Mezunların öğretmenlerini anlatırken niçin özlem ve duygu yükü ile dolu konuştuklarını daha iyi anlayabildim. (...) Şinasi Tamer’in ‘Ben ne yaptıysam arkadaşlarımla birlikte yaptım,’ anlatımının kimlerle ‘biz kültüründe’ anlam kazandığını örneklemeyi amaçladım.”

ERZİNCAN SENATÖRÜ NİYAZİ ÜNSAL DA MEZUNLARI ARASINDA

Çizilen bu yörünge yol gösterici gerçekten. Nitekim birinci cildin ilk bölümünde Atatürk ve Mustafa Necati’yle başlayıp İnönü ve Saffet Arıkan’la hız kazanan atılımlar irdelendikten sonra Hasan Ali YücelHakkı Tonguç iş birliğine geçildiği ve dönemin koşullarının nesnel bir yaklaşımla ele alındığı görülüyor.

Daha sonra Sivas’ın Yıldızeli ilçesi yakınlarında kurulan Pamukpınar Köy Enstitüsü’nün öyküsünü okumaya başlıyoruz. Temeli 17 Ekim 1941’de atılan ve Türkiye’nin 17. köy enstitüsü olan Pamukpınar’ın kuruluşunda diğer enstitülerden gelen öğrencilerin özverisini okudukça insanın gözleri yaşarıyor.

Sivas, Erzincan ve Tokat illerindeki köy çocuklarının eğitimi için kurulan Pamukpınar Köy Enstitüsü’nün kurumsal niteliklerinin yanı sıra mezunlarını da gündeme getirmeyi ve yaşanmışlıkları öne çıkarmayı ilke edinen Sercan Ünsal’ı bu okula yönelten bir başka etken, babası ve eski Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal’ın da Pamukpınar sıralarından geçmiş olması.

CİDDİ BİR ARAŞTIRMA

Bu arada Pamukpınar hakkında son yıllara kadar ciddi bir araştırma yapılmadığını da belirleyen Ünsal, 2016 yılında başladığı araştırma sürecinde yüzlerce kişiyle iletişim kurmuş, çok sayıda belge ve fotoğraf derlemiş, yazılı ve sözlü olarak önemli bir arşiv oluşturmayı başarmış.

Ayrıca ilk cildin sonunda bu imeceye güç katan özgün bir çalışma daha var: ODTÜ Mimarlık Fakültesinden Esra Eken’in Pamukpınar’ın mimari özelliklerini irdeleyen araştırması, köy enstitüleri yerleşkelerinin nasıl düzenlendiğini göstermesi ve eğitim ortamıyla fiziksel koşulların nasıl bütünleştiğini sergilemesi açısından okura geniş bir pencere açıyor.

Çizim: MUSTAFA BİLGİN

PAMUKPINAR’I YOKTAN VAR EDEN YÖNETİCİ VE EĞİTMENLER

İkinci cildin ilk bölümünde ise Pamukpınar’ı “yoktan var eden” yönetici ve öğretmen kadrosuna ağırlık verildiği görülüyor. Her biri “efsane” hâline gelmiş isimlerden kurucu müdür Etem Salmangil, okulu bir üst düzeye taşıyan sonraki müdür Şinasi Tamer ve eğitimbaşı Osman Yalçın başta olmak üzere iz bırakan öğretmenler ve yaptıkları çalışmalar, çok sayıda öğrencinin tanıklığıyla gözler önüne seriliyor.

Kitabın ilgi çekici yanlarından biri de kimi öğrencilerin okulun işleyişinde son derece etkili olduğunu açığa çıkarması. Sayfaları çevirdikçe bu öğrencilerin başarılarını meslek yaşamlarında da sürdürdüklerine ve toplumsal kalkınmada önemli roller üstlendiklerine tanık oluyoruz.

MEZUNLAR...

Niyazi Ünsal, Emin Özdemir, Hamit Budak, Mehmet Tüfekçi, Recep Hançer, Hüseyin Kızılırmak, Ali Bozkurt, Âdil Bozkurt ve adını sayamadığım diğerlerinin yaşam öyküleri gerçekten etkileyici. Her bir anı ya da öykücük, söz konusu kişilerin yakınlarıyla defalarca görüşülerek ve onayları alındıktan sonra kitaba yerleştirildiği için belgesel bir önem de taşıyor.

Okulun kendine özgü ortamını daha iyi betimleyebilmek için yazarın Pamukpınar mezunlarından ünlü edebiyatçı Abbas Cılga’nın mini bir destan sayılabilecek İmecemizin Türküsü adlı şiirinden sıkça yararlandığını ve kadirbilirlik örneği gösterdiğini de eklememiz gerek.

Ayrıca okulda teknik eleman olarak görev yapan Rus Hasan (Kaygınok) ile tarımsal çalışmaları yöneten Ziraat Ömer’e (Yurdugül) özel bir değer verildiği de görülmekte.

GÜN IŞIĞINA ÇIKAN FOTOĞRAF VE BELGELER

Olayları belli bir tarihsel sıralamanın eşliğinde anlatmayı yeğleyen Sercan Ünsal’ın yapıtını diğer araştırmalardan ayıran özelliklerden biri de bugüne değin gün ışığına çıkmayan bazı fotoğraf ve belgeleri ilgililerin dikkatine sunması.

Bu belge ve fotoğrafların bende iki türlü yansıması oldu doğrusu. Birincisi, dönemin karanlık koşullarına karşı verilen savaşımda birer kahraman sayılması gereken bu insanların gözümde bir kat daha büyümesi; ikincisi de yazarın doğru verilere ulaşmak için harcadığı emeğe duyduğum saygı. Bu bağlamda zaman zaman boğazımın düğümlendiğini itiraf etmek isterim.

Bütün bu nedenlerden dolayı, Sercan Ünsal’ın eriştiği titizlik düzeyinin kolayca aşlamayacağına ve köy enstitüleri ruhunun yaşamasına güçlü bir katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum.

Birinci ciltte Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu ve Ayda Tamergil’in, ikinci ciltte de Pakize Türkoğlu’nun yazdığı önsözlerin ve yaptıkları yorumların bu inancımı beslediğini de sevinçle belirtmem gerekir. Bundan sonrasında söz okurun, aydınlanmaya gönül verenlerin.