Rus edebiyatının ölümsüz yazarı; Gonçarov!

Gonçarov’un başyapıtı Oblomov’da (Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu, Erol Güney / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) asıl amacı, kahramanı aracılığıyla kölelik hukukunun, akıllı sevecen ve dürüst bir kişiyi bile uyuşuk, yaşama varlığıyla artı bir değer katmayan, en önemlisi de sistemle barışık bir insan haline getirdiği gerçeğine vurgu yapmaktır. Lev Tolstoy 1859 Nisanı’nda Oblomov hakkında Aleksandr Druzhinin’e şöyle yazmıştır: “Oblomov, uzun süredir karşılaşmadığımız bir başyapıttır. Gonçarov’a yapıtından coşku duyduğumu iletiniz. Oblomov günümüz yazınında rastlantısal bir başarı değil, doğru dürüst, devasa ve kalıcı bir yapıttır.”

Bedriye Korkankorkmaz

Resim (sağda): İVAN KRAMSKOY

İvan Aleksandroviç Gonçarov, 1812’de Simbirsk’te dünyaya geliyor. Zengin babasını erken yaşta kaybediyor. Eğitimini, oldukça despot olduğu kadar akıllı ve enerjik olan annesi üstleniyor. İlk eğitimini bir rahibin yönettiği yatılı bir okulda alıyor. Çok iyi bir eğitim almış olan rahip, derslerin dışında edebiyat zevki de aşılıyor ve seçkin kitapları okumasını sağlıyor. Bu sayede çocuk yaşta 18.ve 19. yüzyılın ilk yarısının Rus klasiklerini okuyor.

1831 yılında Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne giriyor. Üniversiteyi bitirdikten sonra Simbirsk’e dönerek Maliye Bakanlığı’nda tercüman olarak göreve başlıyor. Yazınsal etkinliklere oldukça geç başlıyor. İlk yapıtı olan “Sıradan Bir Öykü” otuz beş yaşımdayken yayımlanıyor. Yapıt olumlu eleştiriler alıyor.

Tanınmış Rus yazarlar arasında en fazla devlet görevi yapan kişi oluyor. Arada bir tedavi amaçlı yurt dışı gezilerinin dışında tüm hayatını Petersburg’da geçiriyor. Son yıllarını oturduğu evden hiç dışarı çıkmadan geçiriyor ve tam bir yalnızlık içinde 1891’de ölüyor.

Yazarın en tanınmış yapıtları şunlardır: “Palada Gemisi”( 1854), “Uçurum” (1869) ile “ Sıradan Bir Öykü” (1847). Yapıtlarının en önemli özelliği Puşkin ve Gogol geleneğini yapıtlarında kusursuz bir şekilde yansıtmasıdır.

Elimdeki “Oblomov” romanını 1846’da yazmaya başlıyor ve 1858’i 1859’a bağlayan kış döneminde bitiriyor. 1859 yılında “Oteçestvenniye Zapiski” (Anayurt Notları) dergisinin ilk dört sayısında yayımlanan yapıtın ilk iki bölümü çok daha iyi karşılanmakla birlikte daha sonraki bölümler okuyucunun ilgisini çekmiyor.

Lev Tolstoy, 1859 Nisanı’nda Drujinin’e şöyle yazmıştır yapıt hakkında: “Oblomov, uzun süredir karşılaşmadığımız bir başyapıttır. Gonçarov’a yapıtından coşku duyduğumu iletiniz. Oblomov günümüz yazınında rastlantısal bir başarı değil, doğru dürüst devasa ve kalıcı bir yapıttır.”

Toplumun Oblomov’a duyduğu ilgi ise birçok açıdan altmışlı yıllardaki siyasal durum ile doğrudan orantılıdır. Bu dönemde Rusya büyük bir gelişim yaşıyordu ve herkes Rusya’nın bu büyük gelişimi gerçekleştireceğini düşünüyordu. O dönemde kölelik hukuku tartışılıyordu. Büyük sermaye gerektiren projeler gibi birçok yenilik ortaya çıkmış ve tartışılmaya başlanmıştı.

Oblomov tipik bir monografik roman örneğidir. Bu romanı yazmasında yazarın çocukluğunun izlerinin hatırı sayılır katkısı var. Romanda onun hayatının doğumundan ölümüme değin olan tüm süreçler tüm çıplaklığıyla yer alıyor.

Romandaki tüm kişiler ne kadar önemli olsalar da, Oblomov’un kişiliğinin yansıtılmasında aracı görevi görüyorlar. “Örneğin Zahar, Oblomov’un “bey” kişiliğinin, Olga “duygu insanının” , Ştoltz “dostluk anlayışının” ortaya konmasına” yardımcı oluyorlar.

Romanın başında Ştoltz’la karşılaşıncaya kadar olan bölümde Oblomov’un günlük yaşamı ortaya konuluyor. Bu çocukluk yaşamı, son derece durağan sorumluluklarından uzak bir yaşamdır. Oblomov çok az okuduğu için çok az insanla görüşüyor ve uşağı Zahar’la sık sık tartışıyor. Uyurken sürekli eski sabahlığı vardır üzerinde. İlk başlangıçta şiirsel görünen tablo zamanla ciddi ve acılı bir durum halini alıyor.

Oblomov’un ailesi iş yapmadan tekdüze bir hayat sürdürüyorlar ve sürdürdükleri hayatın da aynı şekilde devam etmesini istiyorlar. Eğitime bakışları bile değişkendir. Eğitimi soylular için gerekli olduğu için benimsiyorlar. Böyle bir ortamda büyüyen Oblomov da, çocukluğunda hiçbir şey yapmıyor. Kendisini uşağı giydiriyor ve tüm gereksinimleri eksiksiz karşılanıyor.

Zaman zaman bir şeyler yapmak istese de yapamıyor becerilerini geliştirmediği için. Hiçbir şey yapmadığı için başkalarının iradesine güvenen silik bir kişilik olarak okuyucunun karşısına çıkıyor.

Yazarın asıl amacı kahramanın aracılığıyla kölelik hukukunun akıllı sevecen ve dürüst bir kişiyi bile uyuşuk, en önemlisi sistemle barışık bir insan haline getirdiği gerçeğine vurgu yapmaktır. Bu konu hakkında düşüncelerini şöyle ifade ediyor:

“ …O ahlaksal bir köle konumuna girdi. Bu kölelik Oblomov’un Bey yaşamıyla öylesine iç içeydi ve öylesine birbirleriyle koşullanmıştı ki, bunlar arasına kesin bir sınır koymak olanaksızdı… O, kendisi üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen her kadının her rastladığı kişinin, her dolandırıcının kölesiydi.” (s.99)

Üniversiteyi bitiren Oblomov kısa bir süre içinde yaptığı işten sıkıldığı için istifa ediyor. Petersburg’da üç yüz elli kölenin geliriyle yan gelip yatarak hayatını sürdürüyor. Tüm bu olumsuz karakterleri yanında iyi yanları da vardır Oblomov’un. İyi yürekli ve sevecendir.

Topluma katkıda bulunmak için projeler yapmasına karşın iradesiz kişiliğinden dolayı bu projeleri hayata geçiremiyor. Başta kendisinin, sonra da çevresinin içinde bulunduğu durumdan dolayı acı çekiyor.

Yaşamını Ştoltz’a şöyle özetliyor: “Yaşamımda hiç fırtınalar ve şoklar olmadı. Hiçbir şey yitirmedim. Vicdanımı rahatsız eden hiçbir şey olmadı. Neden her şeyin böylesine harcanıp gittiğini Tanrı bilir… Sorun yaşamımda yıkıcı ya da yapıcı bir ateşi hiç yanmamış olması.” (s.100).

Sonuç olarak Oblomov içinde büyüdüğü çevrenin hem yetiştirdiği hem de kurban yaptığı bir insandır. Roman aynı zamanda eski kültürün yeni büyük kent kültürü karşısındaki yenilgisini ortaya çıkarması bakımından da önemlidir.

Pisarev, Oblomov’un Beltov, Rudin ve Beşmetov gibi Nikolay rejiminin “gereksiz kişileri” arasında sayılmasına karşı çıkıyor şöyle diyerek:

“Bu kişisel ezik, yaşamın bozduğu kişilerdir. Oblomov ise normal bir beden yapısına sahip değildir. Birincisinde yaşam koşulları, ikincisinde ise kişinin bedensel oluşumu suçludur.” (s. 100).

Oblomov’un bu uyuşuk yaşamı Rus edebiyatının en ilginç kadın kahramanlarından Olga ile karşılaşmasıyla az da olsa değişime uğruyor. Yaşadığı yoğun duyguların etkisi ve Olga’nın baskısıyla yaşamını değiştirmeye çaba gösteriyor Oblomov.

Evlilik kurumun getirdiği sorumluluklara, değişik ve hareketli yaşama duyumsadığı korkuyla eski yaşama biçimine geri dönüyor. Olga, büyük bir aşkla bağlandığı Oblomov’u bir süreliğine yaşama döndürmeyi başarsa da kendisi de içten gelen derin duygulara sahip olmakla beraber henüz bir çocuk sayılıyor.

Pisarev Olga için şunları yazıyor: “Doğallık ve bilinçli oluş- işte onu sıradan kadınlardan ayıran özellik; bu iki özellikten sözlerde ve davranışlarındaki gerçekçilik ortaya çıkmaktadır.” (s. 101)

Henüz belli bir olgunluğa erişmediği için Olga coşkulu ve parlak zekâsına rağmen bir arayış içindedir. İnsan ilişkilerinde içten sade ve azimlidir. Buna benzer meziyetlerine rağmen diğer sıradan kadınların hayatlarını sürdürüyor ve topluma yararlı olmak için hiçbir yararlı etkinlikte bulunmuyor.

Olga’nın sevgisinde kafasına koyduğunu mutlaka gerçekleştirerek gurur duymak gibi bir bencilliği vardır. Yaptığı girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanması onu ruhen yıkıyor. Yenilgisini kabullenmek dışında bir başka çaresi kalmıyor.

Romanın sonunda Ştoltz’la evlenerek mutluluğu buluyor. Oblomov, Olga’dan ayrıldıktan sonra evlendiği Pşenitsına ise sade, sıradan taşralı bir kadındır. Kadın karekterler yazarın annesinin kişilik özelliklerini taşıyor.

Oblomov, Olga’da ideal bir sevgiliyi, Pşenitsına’ da “beyce” bir sevginin ideal karşılığını buluyor. Olga, duyan, düşünen ve kendisini sürekli geliştiren çağdaş bir kadını, Pşenitsına ise saf sıradan ve eşine bağlı taşra kadınını temsil ediyor.

Romanında kölelerin yaşadıkları acımazlıkları köle Zahar karakteriyle ortaya koyan yazar, .efendisiyle sürekli tartışmasına karşın efendisine bağlı. Köle olsa da Zahar, insanlığın en ulvi meziyetine sahiptir.

Romanın en ilginç karakterlerinden birisi de Ştoltz’dur. Oblomov, Ştolts’un farkındalıklarını ortaya çıkaran bir karakterdir. Oblomov’la aynı koşullarda büyüyen, Ştoltz, Alman asıllı bir babanın ve Rus annenin özelliklerini üzerinde toplamıştır. İçinde yaşadığı koşullara boyun eğemediği gibi önüne çıkan engelleri de aşmayı biliyor.

Babasının etkisiyle oldukça iyi bir iş adamı olan Ştoltz, son derece iyi bir dost ve dürüst bir kişiliğe sahiptir. Son ana kadar dostu Oblomov’u kurtarmaya adıyor kendisini. Oblomov’un ölümünden sonra da onun çocuklarının bakımı üstleniyor.

Yaşama varlığıyla artı bir değer katmayan Oblomov’u yaratıcısı tereddüt etmeden öldürüyor. En acı ölüm insanlığa katkı sunmadan ölmektir. Oblomov alnında bu kara leke ile toprağa giriyor.

Kaynak: Ö. Aydın Süer / XIX. Yüzyıl Rus Edebiyatı Üzerine Yazılar / Evrensel Basım Yayın.

İvan Aleksandroviç Gonçarov / Oblomov / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / Çevirenler: Sabahattin Eyüpoğlu, Erol Güney.