Paraya teslim olanları hicveden bir oyun: EKONOMİst

Turgut Özal ile başlayan kapitalist ekonomik politikaları Marksist bir anlayışla eleştiren EKONOMist günümüze uyarlandı. insanın ve toplumumuzun ‘metalaşma’ karşısındaki durumunu ‘para teması’ üzerinden hicveden oyunun yönetmeni Rüçhan Gürel, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonundan çok uzaklaştığımızı belirterek, “Paranın ruhuna teslim olmayı, paraya teslim olmayı hicveden bir oyun. Dolayısıyla bugün yanı paranın ucunu gösterdiğiniz zaman sağlam durabilecek kaç kişi gösterebilirsiniz? dedi.

Yusuf Körükmez

Yeşilçam’ın ve devlet tiyatrosunun duayen ismi Ünal Gürel'in oğlu Rüçhan Gürel’in kurduğu Han Tiyatrosu Ünal Gürel Sahnesi’nde “EKONOMist” kabare oyunu seyirciyle buluştu. Şükrü Kocagöz’ün yazdığı ve Rüçhan Gürel’in yönetmenliğini üstlendiği oyunun müziklerini de ünlü besteci Cem İdiz üstlendi.

‘Metalaşma’ üzerine kabare türünde bir komedi olan insanın ve toplumumuzun ‘metalaşma’ karşısındaki durumunu ‘para teması’ üzerinden hicveden “EKONOMist”i yazar Şükrü Kocagöz tarafından günümüze uyarlandı. Kamuoyunun gündemindeki olaylara çokça vurgu yapan EKONOMist hem düşündürerek hem de güldürerek seyirciye ‘metalaşma’nın ilacının ‘kültür’ olduğunu aktarıyor. Oyunun yazarı Şükrü Kocagöz ve yönetmeni Rüçhan Gürel ile hem oyunu hem de metalaşan kültürü konuştuk.

  • Oyun hakkında nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Rüçhan Gürel: Kimseden hiç olumsuz bir tepki almadık açıkçası şimdiye kadar. Hem gülmece, hiç kimseye hakaret etmeden söyleyeceğimizi söyledik. Çok da üslubuyla yerinde ve hedefi 12'den vurarak söylediğimizi düşünüyorum. Sanat da zaten içinde bunları barındırıyorsa iyi bir eser vermiştir.

‘FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ’ MOTTOSUNA ELEŞTİRİ

Şükrü Kocagöz: Seyirci bir gülmeceye geliyor, iyi vakit geçirmeye geliyor. Metin Ağabey’in tabiriyle kabare oyununun sonunda bir tokat bölümü oluyor ve o tokat bölümünde yine gülmeceyle böyle bir sınır koyarak vermek istediğin mesaj seyirciyi çarparak anlatılır. Burada da en tokat bölümünü izleyince göreceksiniz. Oyun; ‘ekonomistin’ ülkemize getirmek istediği “Faiz sebep, enflasyon sonuç” gibi şeylerin Marx'ın söylediği metalaştırma ile de birleştirdiğimiz zaman, bunun kapitalist düzende bile ne kadar saçma olduğunu ortaya koyuyor.

MÜZİKLER CEM İDİZ’DEN

Kocagöz: Tabii Cem İdiz’in müzik olarak inanılmaz bir katkısı var. Cem bey hakikaten Türkiye'nin gördüğü bir iki değerli bestecilerden biridir. O ‘Kalpaklar’a da çok büyük katkı koymuştur. Kalpaklar’da insanlar Cherbourg Şemsiyeleri’ni seyreder gibi ağlayarak çıkıyorlardı. Hatta Metin Akpınar'ın eşi Göksel Hanım ağlıyor. Göksel Hanım dedim ‘Siz bu tiyatroya bu kadar alışkınsınız? Tiyatroda alınır mı?’ Göksel Hanım, ‘Müzik, müzik Şükrü Bey’ dedi. Müzikle oyun birleşince hakikaten yine inanılmaz katkısı var Cem Bey’in…

  • Toplumdaki bu metalaşmasını sanata yansıdı mı?

Gürel: Popüler kültürün sanatı henüz tam olarak teslim alamadığı ama elini kolunu da bağladığı bir süreçten geçiyoruz. Çünkü popüler değilseniz ve bir işi iyi yapmakla popüler olmak arasında çok büyük farklılıklar var. Popülerseniz bir şeyi iyi yapmanız gerekmez. Halk sizi sever, sayar ve bilet fiyatınız ne olursa olsun o parayı bastırır, gider ve seyreder. Ama siz gerçekten bir tiyatro yapıyorsanız salonunuzun yerini bile çok geç öğrenirler. Bilmezler, çünkü bu öyle bir geri dönüşümü olan bir şey olmuyor. Sanatın metalaştırılması ile zaten sanat, sanat olmaktan çıkar. Sanatçının nasıl kendini metalaştırıldığı konuşursak, işte bu popüler kültüre giriyor.

“DİZİ FAST FOOD”

Gürel: Tiyatroyu neredeyse profesyonel olanlar için bahsediyorum. Sanki bir hobi imiş de esas meslekleri dizi ve sinema oyunculuğu buymuş gibi. Algılamaları ise kendilerini metal açtıran bir unsur bence. Tabi yadsınacak değil, büyük bir endüstri haline geldi, dizi sektörü. Ama sinemayı ayrı bir yere koymak istiyorum. Sinema Osmanlı mutfağı olarak değerlendiriyorum sinemayı. Ama dizi fast food. Yani geldiniz hamburgeri yediğiniz, yanında kolayı içtiğiniz kolonyalı mendil vermeden bile sebep sizi yani. Ama Osmanlı mutfağı böyle değildir, Önce çorbayla açılışı hızlı yaparsınız. Ondan sonra işte sıcaklar gelir, sebzeler vardır sofrada bilmem nesi vardır, en son biter, tatlı gelir bitmez. Üstüne bir de Türk kahvesi içersiniz. Sinema öyle ama tiyatro tabii bunların hepsinin de ötesinde bir şey yani. Çünkü canlı.

“PARAYI GÖSTERDİĞİNİZDE KAÇ KİŞİ SAĞLAM DURABİLİR?”

  • Toplumun “metalaşması hakkında düşünceleriniz?

Gürel: Oyunumuzda paranın ruhuna teslim olmayı, paraya teslim olmayı hicveden bir oyun. Dolayısıyla bugün yanı paranın ucunu gösterdiğiniz zaman sağlam durabilecek kaç kişi gösterebilirsiniz? Fikirlerinden ilkelerinden kişiliğinden ödün vermeyecek. Eğer bunlar sanatçı ruhluysa bir şekilde hayatlarının bir döneminde sanat eğitimiyle geçmişlerse bu insanın bir fikri vardır ve onu parayla satın almanız zordur, hediyelerle kandıramazsınız. Çünkü o doğru bildiği yolda yürür. Bir insanın günde bin, bin 200 kalori ile hayatta kalabildiğini yaşamını sürdürebileceğini bilir. Her şeyin para demek olmadığını çok iyi bilir ve bunu da ancak sanat eğitiminden geçmiş olanlar bilir.

“ATATÜRK’ÜN VİZYONUNDAN ÇOK UZAKLAŞTIK”

  • Atatürk’ün mirası bugün bıraktığı yerin bir hayli gerisinde. Bir sanatçı olarak ne düşünüyorsunuz?

Gürel: Maalesef. Derin bir üzüntü içirişindeyim. Çünkü ben doğduğum zaman Atatürk’ün portresi vardı bizim evde. O portre darbeler zamanında bile inmedi ki evlerde kimlik sorgusu yapıldığı, gelip kitap araması yapıldığı dönemlerde bile babam o portreyi hiç inmedi oradan… Atatürk’ün vizyonundan sanat alanında öncelikle çok uzaklaştık. Atatürk’ün yapmak istedi; “muasır medeniyet” dediği noktanın da çok gerisinde kaldık. Bir ülkenin sadece ekonomiyle düzeleceğini, ekonominin sanat olmadan düzeleceğini inanlar ülkeyi bu hale getirdiler. Siyasi parti olarak demiyorum. Siyaseti de sevmiyorum, çok kirli buluyorum. Ancak burada herkesin çorbada tuzu oldu. Bazen de Atatürk’ün arkasına saklanarak Atatürkçüymüş gibi davranarak da Atatürk ile toplumla arasına mesafe koymaya çalışanlar oldu. Yeniden Atatürk’ün çizgisine taşıyabilecek -bakın bir lider demiyor- bir oluşum olsaydı da biz de oraya doğru yönelseydik.

“MARKSİST BİR OYUN”

  • EKONOMist oyunun yaratılış sürecini anlatır mısınız?

Şükrü Kocagöz: Bu kabare türünde bir oyun. Bertolt Brecht'in aslında bir anlamda kurduğu, çok epik türü dediğimiz yani seyircinin kendisinin tiyatroda olduğunu hissettirdiği bir tür. Tabii bu bir anlamda açıkça söylenmese bile Marksist bir oyun. Marx'ın en büyük temalarından olan bir ‘yabancılaşma’ var, bir ‘çelişki’ var, bir de ‘metalaşma’ var. Yani her şeyin ‘satılıklaştırılması’ diye de Türkçeye çevirebiliriz. Buradan ekonomik sistemin zaten Marx bütün eleştirisini yaparken işi, güldürü, komik filan diyip bu özü ustam Metin Akpınar'ın dediği gibi ‘Bir optik kaydırma’ ile gerçekleri başka bir açıdan başka bir mercekle gösteriyoruz. Bu da tabii komedinin merkezine taktığınız zaman gerçeği. Aslında insanlar daha çabuk anlıyorlar durumu ve gülmece ile daha doğru aktarabiliyorsunuz.

TURGUT ÖZAL’A YAZILDI GÜNÜMÜZE UYARLANDI

Kocagöz: EKONOMist’i de Turgut Özal döneminde onun izlemekte olduğu ve bize göre oldukça yabancı ekonomik politikaları gülmece ile vurgulamak için yazdım. Oyun çok uzun bir metin olarak ortaya çıktı. Prova yapmadan ya Turgut Bey vefat etti ve güncelliğini kaybedince oyun kaldı. Geçen Ağustos ayında Metin Akpınar “Devran döndü geldi. Tekrar ‘ekonomist’ ortaya çıktı. Sen o naftalinden bir çıkar. Böyle küçük bir kabare oynayacak bir yer bul. Çok güncel, iyi oynanır’ dedi. “Olur ağabey” dedim. Ben de aldım metni Rüçhan Bey’e getirdim; “Metin Ağabey, böyle böyle söylüyor. Bundan bir şey olur mu?’ diye sordum. Baktık yarısını attık. Güncele oturduk. Ondan sonra tabii kabare demek tulûat demek. Orasına burasına ekleme, herkes de ağzına geleni söylesin. Oyun kabare oynadıkça oturur. Bir oyunun yirminci otuzuncu dan sonra artık saat gibi işler.