Oyun içinde oyun...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın oyunu “On İkinci Gece” bu hafta Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde sahneleniyor.

Öznur Oğraş Çolak

Shakespeare’in yapıtlarını sahnede görmeyi çok özledik. Birkaç ödenekli ve özel tiyatro sahneledi yakın zamanda ve bugün de sahneliyor. Ama ben klasik severlerdenim. Çağdaş yorum getirdik deyip sahnelenen Shakespeare oyunları gördük daha önce. İyi olanlar da vardı ama klasiğin yerini tutmuyor. Shakespeare oyunlarının şiirsel bir ritmi var. Bunu yakalayamazsanız oyun çekilmez bir hal alıyor ve sahnede sadece kitap okur gibi konuşan oyuncular oluyor. 

Uzun süredir sahnelenen ve çok beğenilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın oyunu “On İkinci Gece”yi Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde seyrettim. Oyun iki saat sürüyor ve tek perde. Salon tıklım tıklım. Oyun başladıktan otuz dakika sonra seyircilerin kafaları düşmeye başlıyor. Uyuklayanlar ve oflayanlar. Oyuncuların temposu düşük. Sonuçta oyuncu da insan ve kötü bir gün geçiriyor olabilir. Ama seyirci salonda ve sahneye doğru bakan koltuklarda oturuyor. Arkaya bakma şansı yok, hatta sağa sola da bakamaz. Karşısında sahne var ve o gün buraya tiyatroda oyun seyretmeye gelmiş. Bir iki oyuncunun repliklerini sadece kendilerinin duyması, doğal oyunculuk mu bilemedim ama keşke biraz seyirci de duyabilseydi. Üstelik bu oyuncu, neredeyse oyun bitene kadar sahnede. Olivia karakterini canlandıran ve oldukça başarılı olan Bennu Yıldırımlar ve aslında hemen hemen bütün oyuncular oyunu yukarı kaldırmaya çalıştı. Oyunun sonlarına doğru tempo biraz da olsa yükseldi, hatta gülenler de oldu. 

NOEL VE ‘ON İKİNCİ GECE’

Shakespeare’in yanlışlıklar üzerine kurulu komedisi “On İkinci Gece” başlığının Shakespeare döneminde kutlanan Noel’in On İkinci Günü şenlikleriyle bağlantılı olduğu düşünülüyor. Bu şenliklerde her şey “tepetaklak” ya da “tersyüz” olurmuş. Bu da oyunun konusuyla oldukça benzer.

Özetlemek gerekirse bu oyun bir “yanlışlıklar komedisi”. Illyria Krallığı’nda geçer. Shakespeare’in bu krallığı İtalya’nın Dalmaçya kıyısında hayal ettiği düşünülüyor. İnsanların kılık değiştirdiği, kadınların erkek, erkeklerin kadın kılığına girdiği, birbirlerine âşık olan insanların bu karmaşayı anlamaya çalıştığı ve elbette sonunda her şeyin tatlıya bağlandığı bir yapıt. 

Shakespeare’in diğer komedyalarına da benziyor. Soytarılar, sarhoşlar, çıkarcılar, mevki düşkünleri, müzisyenler, deliler ve soyluların iç içe, burun buruna olduğu oyun içinde oyun. Oyunda dekor sürekli ve kolaylıkla değişebilecek şekilde tasarlanmış. Canlı orkestranın yer aldığı ve müziğin devreye girdiği sahneler oldukça keyifli. Kostümler gösterişli, eğlenceli ve renkli. Yönetmenliğini Serdar Biliş’in üstlendiği oyunun çevirisi Zeynep Avcı’ya ait.

KARŞILIKSIZ AŞK...

Oyunun konusu ise kısaca şöyle: İkiz kardeşler Viola ve Sebastian, bir gemi kazasından sonra, birbirlerini öldü sanıp ayrı düşerler. Viola, Illyria dükü Orsino’nun hizmetine girebilmek için erkek kılığına girer. Orsino adına güzel Olivia’ya kur yapmakla görevlendirilir. Olivia ise kardeşinin ölümünden sonra yastadır ve ayağına gelen herkesi geri çevirmektedir, ta ki şimdi erkek kılığındaki Viola’ya âşık olana dek. Bu sırada, Olivia’nın dayısı Tobi, tutucu hizmetkâr Malvolio’ya şamatalı bir oyun oynayarak bu cümbüşlü kimlik yanılması ve karşılıksız aşk hikâyesini iyice kızıştırır.