Oppenheimer'da yer almayan o sahne hayranları tarafından eleştirildi
21 Temmuz 2023'te Christopher Nolan imzalı Oppenheimer vizyona girdi. Aylardır beklenen filmin vizyona girmesiyle film tutkunları sinemaları doldurdu. Film bazıları için çok başarı olsa da bazı film tutkunları filmde yer almayan o sahne nedeniyle tepki gösterdi. Dikkat haberin devamında filmle ilgili bazı ipucular yer alıyor!
cumhuriyet.com.trOppenheimer, adından da anlaşılacağı üzere Christopher Nolan'ın "atom bombasının babası" hakkındaki biyografik filmi. Film, J. Robert Oppenheimer'ı akademideki başlangıcından Manhattan Projesi'ne kadar takip ediyor. Yıllarını vererek en ünlü icadına karşı konuşmaya çalıştığında ise hükümet bürokratları tarafından büyük bir kariyer düşüşüne uğruyor. Pulitzer ödüllü American Prometheus adlı 800 sayfalık biyografiden uyarlanan Oppenheimer'ın ayrıntılarında titiz davranılmış karakterlerin yaratılmamasına özen gösterilmiş ve New Mexico'daki bir kamp gezisinden düşüncesizce yapılan bir elma zehirlenmesine kadar her şeye yer verilmiş.
Aslında filmde atom bombalamaların kendisi dışında her şey var. Nolan, ilk atom bombası denemesini hayranlık uyandırarak gösteriyor; Hiroşima ve Nagazaki'ye yapılan saldırıların öncesindeki siyasi olayların ve saldırının Oppenheimer'ın ruhunda yarattığı tahribatı gösteriyor; hatta Oppenheimer'ın kabus gibi, strese bağlı halüsinasyonlarından birinde, Oppenheimer kömürleşmiş bir bedenin üzerine basmadan önce bir kadının vücudundan eriyen eti tasvir ederek bize bombanın korkunç etkilerini gösteriyor. Ancak Nolan bize hiçbir zaman bombanın halk üzerinde bıraktığı etkiyi göstermez. Bunun yerine Oppenheimer'ı sabahın erken saatlerinde uyanmış, Harry S. Truman'ın ABD'nin "tarihteki en büyük bilimsel kumar için 2 milyar dolar harcadığını ve kazandığını" ilan eden konuşmasını beklerken görüyoruz.
NEREDE BU ATOM BOMBASI?
Filmin herhangi bir yerinde atom bombasına yer verilmemesi eleştirmenler ve film tutkunları tarafından büyük bir eksiklik olarak yorumlanabilir. Düşünüldüğünde atom bombasının yarattığı etki, halkta oluşturduğu yıkım, yaşattığı acı ve daha birçoğu atom bombasının babasının psikolojisinden daha önemsiz olamaz. Ancak Oppenheimer ile ilgili ilginç olan ve onu tüm zamanların en iyi biyografik filmlerinden biri yapan şey, aksini düşündürmemesidir.
Aslında, bu katliamdan uzaklaşma hissi filmin tüm amacının bir parçası. Filmin adının kitaptaki gibi American Prometheus ya da Destroyer of Worlds şeklinde değil de Oppenheimer olmasının bir nedeni var: Senaryonun büyük bölümünün birinci tekil şahıs ağzından yazıldığı film, yoğun bir şekilde karakterin kendisine odaklanıyor. Yani "Oppenheimer odanın içinde yürüyor" yerine, "Ben odanın içinde yürüyorum". Bu alışılmamış bir senaryo seçimi.
Los Alamos'taki Manhattan Projesi'nin lideri olarak, olup bitenler üzerinde tam kontrol sahibi olan Oppenheimer; personel kararlarını verir, projeyi yöntemleriyle yönlendirir ve sorun yaşamayı bırakmadığı asker Leslie Groves'a (Matt Damon) karşı kendini güvenle savunur. Oppenheimer, bir belediye başkanı ve orkestra şefinin birleşimi gibi, bombayı başarılı bir teste götürür. Fakat yarattığı şey üzerinde bir sözü olmadığını görür.
Oppenheimer ne kadar sorun yaratsa da görevine bağlı olduğunu göstererek Groves'a Washington'da kendisine ihtiyaç duyulup duyulmayacağını sorar. Groves'un verdiği neden yanıtı Oppenheimer'a ordu söz konusu olduğunda bilim insanının işinin bittiğini göstermektir. Oppenheimer saldırılardan önce bir Bakanlar Kurulu toplantısına katılsa da, katkısı sınırlıdır.
OPPENHEİMER'IN SUÇLULUĞU KENDİNE HİZMET EDİYORDU
Bombalamalar gerçekleşir ve Oppenheimer bunları görmediği için biz de görmeyiz. Oppenheimer'ın iç çalkantılarını görüyoruz elbette ama bu noktada içeriden hiçbir bilgiye sahip değil: Nolan'ın da belirttiği gibi, o da evdeki sıradan sivillerle aynı gemide. Oppenheimer Başkan Truman'a (Gary Oldman) "ellerinde kan olduğu" endişesiyle yaklaştığında, Truman ona küçümseyerek karşılık verir. "Hiroşima ve Nagazaki halkının bombayı kimin yaptığını umursadığını mı sanıyorsun?" diyerek " sulu göz" der. Bu duygusuzca diyalog Oppenheimer'ın azalan gücünü çok net gösterir.
Oppenheimer'ın atom bombasını başarıyla test etmeden önce bile suçluluk duyacağı pek çok şey vardır: Jean Tatlock'la (Florence Pugh) yaşadığı aşk, onun intihar ya da cinayet sonucu ölümüne neden olur ve Manhattan Projesi'ndeki çalışmaları onu karısı Kitty (Emily Blunt) için eksik bir koca haline getirir.
Bomba yapıldığında ve ABD ordusu bombayı kullandığında o zayıf bir adama dönüşür. Dinleyen herkese hidrojen bombasının ve nükleer silahların yayılmasının tehlikelerini anlatmaya çalışır ve söylediklerine içtenlikle inandığı açıktır. Ancak baş düşman konumundaki Lewis Strauss'un (Robert Downey Jr.) dikkat çektiği gibi, bu kamu kefaretinde kendine hizmet eden bir unsur da vardır. Kitty'nin Oppenheimer'a, "Günahı işleyip geri kalanımızın da sonuçları olduğu için senin için üzülmesini bekleyemezsin" demesinin amacı kocasının Tatlock'la ilişkisine gönderme yapmaktır ama bu söz bombanın yaratılması için de geçerli durumdadır.
YILLARCA SÜREBİLECEK YÜZLEŞME
Filmde Oppenheimer'ın nükleer bombanın dehşetiyle doğrudan yüzleştiği tek bir nokta vardır. Seyirciye görünmeden, bir sunucu Hiroşima'nın ardından çekilen fotoğrafların slaytları üzerinden geçerek bir salon dolusu insana (Oppenheimer dahil) yangın fırtınalarının ve radyasyon zehirlenmesinin etkilerini gösterir. Oppenheimer, ellerini ovuşturmasına ve insanlığın geleceği için duyduğu gerçek korkuya rağmen, bakmaya cesaret edemez...