‘Okumamak’ (05 Eylül 2022)
Şilili yazar Alejandro Zambra, Okumamak (Çev. Çiğdem Öztürk / Notos Kitap) adlı kitabında, yazı alanında deneyimlediklerini yer yer anı türünden de yaralanarak samimi bir dille aktarıyor. İçten, derinlikli yazılarında Bolaño’dan Tanizaki’ye, Cortázar’dan Kafka’ya, Buzzati’den Borges’e, Madam Bovary’den Yastıkname’ye birçok yazar ve eser hakkında tespitlerde bulunuyor.
Nihat Kopuz
‘ZORUNLU OKUMALAR’
Öğretmenin zoruyla, küçük yaşta, bir tuğla niyetine sırtında taşıdığı Madam Bovary, küçük yaşta öykülerine hayran kaldığı ve bugün geri gelmesini ısrarla istediği Cortázar çocukluk anılarında yer etmiş büyük yazarlar, ilk okumalar...
Şilili yazar Alejandro Zambra, Okumamak (Çev. Çiğdem Öztürk / Notos Kitap) adlı kitabının “Zorunlu Okumalar” başlığını taşıyan ilk bölümüne, çocukluk yıllarında adeta canından bezdiren öğretmeninin verdiği okuma ödevlerine değinerek başlıyor: “Bize okumayı böyle öğrettiler: Döve döve”.
İçinde Baldor, Villee ya da Flaubert’e ait kalın kitaplar olan sırt çantasıyla mahalleyi boydan boya dolaşırken komşuların her defasında aynı espriyi yaptığını bir çocukluk anısı olarak anımsıyor yazar: “Sırtında taş taşıyorsun herhalde.”
‘CORTáZAR GERİ GELSİN’!
Kitabın ikinci başlığı “Cortázar Geri Gelsin” ise şu cümleyle açılıyor: “Bazen okulda yaptığım tek şeyin Julio Cortázar okumak olduğunu düşünürüm.” Cortázar’ın zamanında anlaşılmadığını ifade eden Zambra toplum olarak onu okumaya şimdi hazır olduğumuzu söylüyor.
“Fotokopiye Övgü” başlıklı bölümde, kitapların günümüzde de pahalı olduğundan yakınan yazar, ilk gençlik yıllarında, okulda, Roland Barthes’in denemelerini, Carlos de Rokha’nın ve Enrique Lihn’in şiirlerini fotokopiden okuduğunu anımsıyor.
Zımbayla tutturulmuş ve fosforlu kalemlerle çizilmiş bu fotokopi kâğıtlarını kütüphanesinde halen saklamakta olduğunu yazan Zambra, kitapların pahalılığı karşısında günümüzde imdada yetişenin ise dijital kitaplar olduğunu belirtiyor.
“Dört Kişi” başlıklı bölümde yazar yalnızlığına değinen Zambra, çoğu yazarın yalnızlıktan beslendiğine inandığını ama kendisinin öyle olmadığını ifade ediyor. Ona göre, yazarken kendimizi dünyadan soyutlasak da yazdıklarımızı başkalarıyla paylaşma isteği kaçınılmazdır.
Yazarlık yolunda metinlerini paylaşa paylaşa büyüdüğünü ve bir metin etrafında toplanan bir arkadaş grubundan daha iyi bir yazma atölyesinin olamayacağına inandığını ifade ediyor.
‘ŞEHİR ARKADAN GELECEKTİR’
Kitabın en çarpıcı bölümlerinden “Şehir Arkadan Gelecektir” başlığında, yaşadığı kent Santiago’ya derinlikli bir bakış atan Alejandro Zambra; bir kentten ne anladığını, orada neyi aradığını ve onu niçin sevebildiğini anlatırken Santiago için şu cümleleri kuruyor:
“Herkesin içinde olduğu ama kimsenin yaşamadığı pis, ilginç, tehlikeli, kişiliksiz, kaotik manzaraya âşık olmuştum.”
Değinmek istediğim diğer bir başlıksa “Alacakaranlıkta Tanizaki”. Zambra bu başlığı Tanizaki’ye ait yetkin bir cümle ile açıyor ve devamında Tanizaki’ye ait eserlerin aslı yerine İngilizceden çevrilmesini eleştirerek çevirinin çevirisini okumanın sakıncalarına değiniyor.
Mişima, Tanizaki, Murakami ve Oe gibi Japon yazarların çevrilemezliklerinin altını çizerek, geleneksel ve Batılıların bu yazarları maalesef uzatmalı bir oryantalizmle okumak zorunda kaldığına da dikkat çekiyor.
‘BORGES’İN HAFIZASI’
“Borges’in Hafızası”, “Anlatmanın Sessizliği”, “Özellikle Tırnak İçinde”, “Barselona’nın En Eski Turisti” ve “Almancada Nasıl Sessiz Kalınır?”, okurken beni büyüleyen diğer başlıklar oldu.
Özetlersek okuyucuya, kendi kişisel hikâyesinden zamanla geçirdiği değişimlere, büyülendiği yazarlardan edebiyatın getirdiği dertlere kadar geniş bir yelpazede seslenen Alejandro Zambra, Okumamak ile okuyuculara geniş bir hazinenin kapılarını açıyor.