Nâzım’a yasaklı yıllardan bakmak! Ahmet Özer’in yazısı...

Karadeniz’in yağmurlu ve yemyeşil kırlarında “Bahri Hazer”i, “Açların Gözbebekleri”ni, “Kerem Gibi”yi, “Salkım Söğüt”ü okurken şiirin o çağlayan gibi akıp giden ritmini taşıyan sesin ardından sürüklenmiştim. Şiirlerini okuyanın komünist olduğunu söylentisi de az değildi. Her şeye karşın bir yasaklı şairi okumanın heyecanı ise bambaşkaydı. Yıllar sonra yakın dostlarıma Nâzım’ı (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963) sağlığında okumanın erdemini anlatıp gurur duyacaktım. O ritim yıllarca, onunla ilgili yazılarıma, onu anlatan konferanslarıma da yansıyacak pek çok şiiri bilincime çakılı kalacak; belirtilen yıllarda yasaklanması şiirimizi öksüz bırakacaktır. Sanatın önüne engel dikenler unutulur. Sanat ve sanatçı ölümsüzdür.

Ahmet Özer

 

835 SATIR!

Kültür Bakanı, Orta Öğretim Genel Direktörü, Kültür Direktörü-Okul Direktörü imzalarıyla 3.2.1936 tarihinde Haydarpaşa Lisesi Öğretmen Bölümü’nden mezun olan babamın, memleketine dönerken bavulundaki kitaplar arasında Nâzım Hikmet’in 835 Satır’ı da vardır.

Belirtilen tarihte “1938 Harp Okulu Olayı” gerçekleşmemiş, değerli şairimizin kesintisiz sürecek 12 yıllık mahkûmiyeti gündemde değildir.

835 Satır, evimize getirildiğinde doğumuma 10 yıl vardır. 1938’den sonra bir dönem gazete kâğıdıyla kaplanan, zaman içinde dikkat çekmemesi için kapağı koparılan kitap, bir yerlere gizlenerek evin gizli bölmelerinde saklanarak yitip gitmeden ilkokul ve ortaokul yıllarıma tanıklık eder. Kitabı elime aldığımda Trabzon Lisesi’nin orta kısmında öğrenciydim ve Nâzım, Moskova’da sağdı.

YASAKLI BİR ŞAİRİ OKUMANIN HEYECANI!

Karadeniz’in yağmurlu ve yemyeşil kırlarında “Bahri Hazer”i, “Açların Gözbebekleri”ni, “Kerem Gibi”yi, “Salkım Söğüt”ü okurken şiirin o çağlayan gibi akıp giden ritmini taşıyan sesin ardından sürüklenmiştim. Şiirlerini okuyanın komünist olduğunu söylentisi de az değildi. Her şeye karşın bir yasaklı şairi okumanın heyecanı ise bambaşkaydı.

Yıllar sonra yakın dostlarıma Nâzım’ı sağlığında okumanın erdemini anlatıp gurur duyacaktım. O ritim yıllarca, onunla ilgili yazılarıma, onu anlatan konferanslarıma da yansıyacak pek çok şiiri bilincime çakılı kalacak; belirtilen yıllarda yasaklanması şiirimizi öksüz bırakacaktır.

YASAĞI DELEN BİLİM İNSANI, DTCF ÖĞRETİM ÜYESİ ORHAN BURİAN!

Nâzım’ın Ankara-Çankırı-Bursa cezaevlerinde geçireceği 12 yılda, şiirlerinin üzerine kalın bir örtü serilecek, onunla ilgili yasağı delmek hayli zorlaşacaktır. Bu yasağı yine de delmede bir yürekli bilim insanı çıkacak yayımladığı 1948 tarihli Kurtuluştan Sonrakiler adlı antolojide onun pek çok şiirine yer verecektir. DTCF Öğretim Üyesi olan bu bilim insanının adı Orhan Burian’dı.

1950’nin başlarında bu yasak, Rifat Pelvan’ın yayımladığı “15 Günlük Politika-Fikir-Sanat Dergisi” Barış’la da aşılmaya çalışılacak, o yıl zorunlu olarak çıkarılan afla Nâzım, hapishane yıllarını geride bırakacaktır.

DOĞAN AVCIOĞLU, İLHAMİ SOYSAL, MÜMTAZ SOYSAL, İLHAN SELÇUK’UN OMUZLADIĞI YÖN DERGİSİNİN SAYFALARINDA NÂZIM!

Asıl dirençse Doğan Avcıoğlu’nun yönetiminde İlhami Soysal, Mümtaz Soysal ve İlhan Selçuk’un omuzladığı Yön dergisiyle gösterilecek, Nâzım yıllardan sonra ilk kez 1964’te Yön’ün sayfalarından okura ulaşacaktır.

İşe Kuvayi Milliye’den başlanılmasına karşın dönemin “bilirkişileri” marifetiyle bu şiirlerden dolayı dergi yöneticilerine dava üstüne dava açılacaktır. Ancak kararlı tavır sürecek şiirler bir yıl sonra 1965’te Kurtuluş Savaşı Destanı adıyla Yön Yayınları’nda kitaplaştırılacaktır.

TİP’in (Türkiye İşçi PartisiTBMM’de temsil edilmesi Nâzım’ı sevenler için güvence oluştursa da yasaklı zihniyet pusuda bekleyecektir.

Nitekim 1967’de GEN-AR tiyatrosu oyuncuları Nâzım’ın “Yolcu” adlı oyununu sahnelemek için Trabzon’a gelirler. Oyun, dönemin Saray Sineması’nda sahnelenecektir. Oyunun biletleri kısa zamanda satılır. Ancak kiralık tipler pusudadır. Dönemin Komünizmle Mücadele Derneği’nin tosunları bildiri dağıtarak Nâzım’ın aleyhine iğrenç bir propagandaya girişir ve bir bildiri yayımlarlar.


NÂZIM’IN ALEYHİNE BİLDİRİ!

Bildiriyi, yazımına dokunmadan okuyalım: “Vatandaş Türklüğün Düşmanı Vatan Haini; Komünist Nazım Hikmet’in ‘YOLCU’ adlı Temsiline gitme. KOMÜNİSTE ve KOMÜNİSTLERE Yardım Etme ‘Beni Allah değil Stalin yarattı. Benim asıl vatanım Moskovadır’ diyen Nazım Hikmet’in ve onun Gibilerin Herşeyini NEFRETLE KARŞILA Komünistlere ve Komünist Hayranlarına Bu Temsile Gitmemekle Nefretini Göster Atatük: ‘KOMÜNİZM EZİLMELİDİR’ diyor. O halde biz de EZECEĞİZ Saygılarımızla Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği Trabzon Şubesi”.

Evet metin böyleydi. Belgeliğimizde yer alan bu metni kaleme alan tosunlar “Atatürk”ü de “Atatük” diye yazmışlardı.

Sinema sahibiyle emniyet yetkilisinden yüz bulamayan güruh, valiliğe baskı yapar. Dönemin Trabzon Valisi Fahrettin Akkutlu, sahnelenmesine 6 saat kala oyunu yasaklar. Afişler indirilir. Sinemanın kapısına akşamüstü bir yazı asılır: “Yolcu oyunu iptal edilmiştir. Yarın biletlerini getirenler paralarını alabilirler.”

SÖMÜRÜCÜLÜĞE KARŞI SAVAŞ GAZETESİNİN (17 MAYIS 1967) MANŞETİ: ‘FAŞİST VALİ OYUN YASAKLADI!’

Dönemin TİP İL Başkanı Gazeteci Attila Aşut, 72 haftadır yayımladığı tek yapraklık Sömürücülüğe Karşı Savaş gazetesinin 73. sayısının (17 Mayıs 1967) manşetini şöyle belirler: “Faşist Vali Oyun Yasakladı. Üçbuçuk aldatılmış zibidinin müracaatı ile ‘YOLCU’yu yasaklayan Trabzon Valisi Fahrettin Akkutlu adalet önünde hesap verecek. Güruh başarılı olmuştur. Vali de uygulamasının ‘bedeli’ni almıştır.”

NÂZIM’IN BÜTÜN ŞİİRLERİ I’Nİ YAYIMLAYAN NEZİHE MERİÇ TUTUKLANIR, İLHAN SELÇUK KONUYU PENCERE’SİNE TAŞIR!

Aradan bir yıl geçer, 1968’dir. Bu kez Dost dergisi yönetmeni Salim Şengil ve eşi Nezihe MeriçNâzım’ın “Bütün Şiirleri I”i yayımlar. İşte o an kıyamet kopar. Kitap toplatılır, Nezihe Meriç tutuklanır. İlhan Selçuk konuyu “Pencere”sine taşır. Meriç kısa zamanda salıverilir ancak söz konusu yapıtın ikinci cildi bir daha yayımlanamaz.

Beşikdüzü’nde genç bir öğretmendim. Hafta sonu tam da gün kararırken Trabzon’a vardım, Karaali kardeşlerin yönettiği 24 Şubat Kitabevi’ne uğrayıp kitabı sordum. Kitapçı Turhan Karaali camdan dışarısını kollama gereksinimini duydu, ben de biraz geri çekilerek sokağın sağını solunu gözetledim.

Kısa bir süre sonra kitabı edinip gömleğimin düğmelerini açıp bağrıma yerleştirerek eve yöneldim. Gece boyu yasak kitabın sayfalarında uzun yolculuğa çıktım.

YARGIÇ: ‘SENİ MAHVEDECEĞİM!’

Nâzım’ın yayımlanan şiirlerinin çoğu, zaman içinde dava konusu olması, bu şiirlerin yayımcısını zor durumda bırakıyor, o nedenle kimi şiirlerde değişiklik yapılıyor, kimi zaman da sözcükler yerini birkaç noktaya bırakıyordu.

Metin Celâl bir yazısında Nâzım’ın şiirlerini yayımlamaktan dolayı yargılanan Memet Fuat’tan söz eder. Memet Fuat, bir yayıncı olarak yayımladığı şiirler nedeniyle mahkemede sanık sandalyesindedir. Duruşma sırasında, kürsüden sanığa doğru parmak sallayan yargıç: “Seni mahvedeceğim” diye bir cümle kurar.

Böyle bir yerde ve zamanda böyle bir konu nedeniyle hangi sanık ürpermez. Memet Fuat da aynı duygu ve düşünceler içinde mahkeme yargıcına bakarken onun dudaklarına yayılan gülümsemeye takılır. Besbelli bu sözün ardından bir başka yorum gelecektir. Nitekim uzun sürmez.

Yargıç sanığa: “Bana bak ben Nâzım’ın pek çok şiirini ezbere bilirim. Yayımlayacaksan doğru dürüst yayımla. Neden onları öyle anlamsız bir biçimde okura sunuyorsun.”

Bunca engelleri aşıp heykelleri dikilen Nâzım’ın o yasaklı yıllarda yayıncısına bu şekilde seslenen yargıçlar da vardı. Nereden nereye. Sanatın önüne engel dikenler unutulur. Sanat ve sanatçı ölümsüzdür.