Meltem Ulu’nun kaleme aldığı kitabı beyazperdeye Nurdan Tümbek Tekeoğlu aktaracak

Nurdan T. Tekeoğlu: Şubatta çekiyoruz. 2025 sonunda en kötü 2026 başında gösterim ve festival trafiğini de başlatmış olacağız.

Öznur Oğraş Çolak

Meltem Ulu’nun yazdığı “Halikarnas Balıkçısı’nın Yolculuğu” adlı kitabı belgesel film yolunda. Kitabın formatı biyografi ama kronolojiye uyarak yazılmamış. Yazar, balıkçının hayatındaki bazı olaylarda onunla sohbet eder tarzda paragraflar eklemeyi tercih etmiş. Kitabı belgesel filmi yapımcı Nurdan Tümbek Tekeoğlu’na emanet. Yönetmen koltuğunda ise Orhan Tekeoğlu oturacak. Kitabı ve beyazperdeye uyarlanma sürecini yazar Meltem Ulu ve yapımcı Nurdan Tümbek Tekeoğlu ile konuştuk. 

Daha önce bir cok kez kaleme alındı siz de çocuk kitabını yazdınız. Şimdi niye tekrar, neden ve nasıl Halikarnas Balıkçı’sını yazmak istediniz? 

Meltem Ulu: Bu kitap bana Bodrum’la bağ kurmamı sağladı. Tabii ben bunu yazmak için bir sürü şey okumuştum Cevat Şakir ile ilgili! Ve çok ilgilimi çekti. Ben bir deha olduğunu düşünüyorum, yedi dil bilen, hayatı sürekli inişli çıkışlı, zaman zaman çok dibe vurmuş, oradan yükselmeyi başarmış, kendi kitabında da bunu anlatıyor. Kültürel hafıza zaten ilgi alanımda. Bir biyografi yetişkin biyografisi de yazmak istiyordum, oradan Halikarnas Balıkçısı için yola çıktım.

FARKLI BİR ÜSLUP

Şimdi biyografiler daha bilinir oldu ama o zaman biyografi yayınlatmak zor. Nasıl bunu farklı hale getirebilirim, diye düşündüm. Çünkü herkes o zamana kadar hiç bilinmeyen bir şey bulunsun istiyor ki onu yayımlasın ama böyle bir şey yok. Farklı bir üslubu var biyografinin, hayatının tamamı var, ailesinin bir kısım öncesi de var, kurgu da var tabii ki! Ve benim Cevat Şakir ile konuşmalarım var. Yani hayatı ilerlerken araya girip kendi yorumumu eklediğim kısımlar var. Dolayısıyla o renklendirdi bir miktar ve böyle bir biyografi çıktı ortaya! Neden yazdınız derseniz, Cevat Şakir’i, entelektüel ve gerçek bir aydının ne demek olduğunu, çevresinde ne kadar fark yaratabildiğini, hayatı ne kadar değiştirebileceğini, günümüzün deyimiyle nasıl mentorluk yaptığını, gördüm ve bu yönleri benim çok ilgimi çekti, bunu ortaya çıkarmak istedim.

Peki ailesine, köklerine, nasıl ulaştınız?

Ben yazarken kızı İsmet Hanım hayattaydı. Torunları var, daha sonra birçoğuyla tanıştım ailenin. Kitabı İsmet Hanım’a götürme şansım oldu. Zaten onlar çocuk kitabına Bodrum’da denk gelip torunlarına almışlar. Bana farklı bir kapı açtı aileyle tanışmış olmak. Bodrum’da farklı çalışmalar yapmama sebep oldu. 

UZUN BİR ARAŞTIRMA

Tüm bu bilgilere nasıl ulaştınız?

Kendi yazdığı kitapları okudum, çevresinde onunla ilişkisi olan ve yayımlanmış kitapları okudum, Cumhuriyet gazetesini baştan sona taradım. O çok büyük bir nimet araştırmacılar için! O dönemle ilgili arka planı anlatan, örneğin İstiklal Mahkemesi ile ilgili pek çok kitap okudum. Böyle bir araştırma var arkasında!

Nurdan Tümbek Tekeoğlu: Zaten araştırma olmayan hiçbir kitabın belgeseli yapılmaz.

Belgesel kısmını sizden dinleyelim Nurdan Hanım.

Nurdan T. Tekeoğlu: Orhan Tekeoğlu ile yaptığımız bütün belgesellerde konularımız kadın! Hatta Orhan şöyle söyler, yoksul, yalnız, yaşlı kadınlar! Bunları işliyoruz ve muhakkak Karadeniz’in müthiş bir doğası olduğu için hep çevresel faktörler de bizim belgeselimizde oluyor. “Vargit Zamanı”, “Fatma Kayacı’nın Bilinmeyen Hikâyesi”, “Sıra Dışı İnşalar”... Hepsinde vardı. Dolayısıyla aslında Orhan’ın tercihi inişli çıkışlı hayatı olan birisiydi çünkü ana kahramanın hep inişli çıkışlı bir hayatı olsun istenir. “Paramparça”da da Zehra Denizaslanı’nın böyle bir hayatı olduğu için ilgimizi çekti. Fakat ben orada biraz karıştım işe, dedim ki bu konuda çok belgesel yapılmış. Hakikaten beni kitapta en çok etkileyen Cevat Şakir’in yani Halikarnas Balıkçı’sının ıssız ve hiç bilinmeyen bir Bodrum’u bugüne getirmesi. Bitki örtüsü açısından, narenciye açısından hiçbir şey yok Bodrum’da ve bu adamın başlatmış olması, aslında bence ele alınması gereken konu bu! Özellikle günümüzde! Oxford mezunu, Robert mezunu müthiş bir deha, geliyor ve görüyor Bodrum’u, âşık oluyor.

ROBERT KOLEJİ VE CEVAT ŞAKİR

Eğitim hayatı ile ilgili kitapta neler var?

Meltem Ulu: 70’li yıllardan sonra ölüyor. Osmanlı’nın son dönemleri, Cumhuriyetin ilk yıllarında Robert Kolej açıldıktan sonra okulun ilk mezunlarından, ilk girenlerden. Belki bir öncesi vardır ondan şu an çok emin olamıyorum ama o zaman Robert Kolej Türkleri çok almıyormuş, Galatasaray Lisesi’ne gönderiyormuş. Babası orada bir sıra dışı karar veriyor. Ve Cevat Şakir’i Robert Kolej’e kaydettiriyor yatılı olarak. Büyükada’dan geliş gidiş, bunun kendisini ne kadar kötü hissettirdiğini anlatıyor. Robert Kolej’in kütüphanesini okumuş, bitirmiş. Artık onu kütüphaneye sokmuyorlarmış. Yatak odasında, pikenin altında ışıkla kitap okuyormuş. Müthiş katkı sağlamış. Günümüzün lise eğitimini vermiyor. Çok zengin bir ders skalası var. İlk Müslüman öğrencilerdendir Robert Kolej’e giden. 

Nurdan T. Tekeoğlu: Annesini de çok severmiş. Özel bir düşkünlüğü var. Yatılı veriyorlar ve o da beni çok dramatik olarak etkilemişti. Çok zor ayrılıyor annesinden. Tabii bu özel hayatı, bunu çok işlediler, birçok belgesel bulursunuz bu konuyla ilgili. Ben o özel hayatından ayrı, Bodrum’un bir marka olması, bir dünya markası artık, bugünkü o güzelliği, gerçi maalesef inşaat sektörü nedeniyle o da şu anda katledilmekte ama o ilk adımları atması! Bireysel adımların aslında nasıl dev olaylara dönüşebileceğini her bireyin görmesi gerekir. O yüzden festivaller açısından da stratejiyi ben kuruyorum. Ekolojik, eğitimsel festivallere sokmayı düşünüyorum bu yapacağımız belgeseli!