'Matrix resurrections' izleyici karşısında

Tarihler 1999’u gösterdiğinde dünya yeni bin yılın, milenyumun heyecanını yaşıyordu. O senenin vizyonuna baktığımızdaysa sinema tarihine geçen ve kült haline gelen birçok film görüyoruz; “Dövüş Kulübü”, “Amerikan Güzeli”, “Yeşil Yol”, “Altıncı His”, “Gözü Tamamen Kapalı”... Ama bunların arasında bir film var ki hem sinemayı hem de insanların düşünüş biçimini temelinden sarstı, kökünden değiştirdi: “Matrix”.

Orhun Atmış

 “Matrix”, ardından çekilen filmleri teknik anlamda etkilemekle kalmadı. Hepimiz aslında “Matrix”te, rüyalarda yaşayan insanlar mıyız kuşkusunu zihinlere işlerken, ikinci ve üçüncü filmde kendi yarattığı “isyan” duygusunu yıkmasıyla da çok konuşuldu, eleştirildi, hatta çoğu kişi tarafından beğenilmedi. 

ALIŞILMIŞIN DIŞINDA

Peki, yıllar sonra gelen bu 4. film bize ne anlatıyor? Aslında yine beğenecekler için bir kült haline gelebilecek, ama 2. ve 3. filmdeki gibi beğenmeyenler için de tamamıyla reddedilebilecek bir film “Matrix Resurrections”. Yönetmen Lana Wachowski, bu filmde kendi yarattığı Matrix evreni üzerine düşünüyor ve bunu bize de gösteriyor. Atmosferi ilk üç filmden biraz farklı, bu da Matrix hayranları ve sinemaseverler için bir dezavantaj. Sakallı, uzun saçlı bir Neo görüyoruz alışılmış halinin aksine. İlk filmlerin yıldızları Keanu Reeves ve Carrie-Anne Moss deri ceketsiz halleriyle karşımızda. 

Filmde, Bay Anderson gerçekliğinin fiziksel mi yoksa zihinsel bir kurgu mu olduğunu anlamak ve kendini gerçekten tanımak için bir kez daha beyaz tavşanı izlemeyi seçmek zorunda kalıyor. Ancak henüz bilmediği şey, Matrix’e “güncelleme” geldiği, yani her zamankinden daha güçlü, daha güvenli ve daha tehlikeli olduğu... Moss ise ikonik savaşçı Trinity mi, yoksa banliyöde yaşayan, süper güçlü motosikletlere meraklı bir eş ve üç çocuk annesi Tiffany mi?

YAN KARAKTERLER

Filmde “Morpheus”un “yeni versiyonunu” Yahya Abdul-Mateen II canlandırıyor. “Matrix Resurrection”ın yeni yıldızlarından biri de “Bugs” karakterini canlandıran Jessica Henwick. Oyuncu, insanlık için kendini feda eden ve idolleştirdiği efsaneyi aramak amacıyla her türlü riski göze almaya hazır olanı keşfetme görevinde meşhur beyaz tavşan “hacker” Bugs’ı canlandırıyor. 

Jonathan Groff ise Thomas Anderson’ın iş ortağını oynuyor. Bu karakter kayıtsız bir çekiciliğe, insanı anında yumuşatan bir gülümseyişe sahip, sonuç odaklı, kurnaz, kendinden emin, tipik bir şirket insan; yani Bay Anderson’ın olmadığı her şey... Neil Patrick Harris ise Thomas’ın rüyalarının ardındaki anlamı anlaması ve onları gerçeklikten ayırt etmesi için hastasıyla yakın bir işbirliği içinde çalışan terapistini oynuyor.